Sümeyye Eryurt
MEZARLIĞA POSTACI GİTMEZ ŞEHİTLER KÖŞESİ

PİYADE UZMAN ONBAŞI ŞEHİT VEYSEL GÜNAY 

 ( SURİYE İDLİB ŞEHİDİ 28.02.2020)  

 Gaziantep’in İslâhiye ilçesinde dünyaya geldi. Yüreği vatan sevgisiyle, bayrak sevgisiyle dolu bir insandı. Sevdiklerim beni bekler ama vatan beklemez, deyip baş koymuştu bu sevdaya…  Vatan nereye çağırırsa oraya giden kahraman bir mehmetçikti.  Canından geçip vatanını koruyana “kahraman” denir. En şerefli insan denir ve Allah katında ona şehit denir. Öyle bir yiğitti ki ne zaman bir şehit haberi duysa üzülür, yüreği burkulurdu. Ve o yiğit aradan 2 hafta geçtikten sonra şehit oldu.

23 Şubat 2020 tarihinde, bir pazar günü vatanı, bayrağı uğruna rejim unsurlarına karşı savaşmak için göreve çağrılmıştı. Vatan sevgisi ve coşkusuyla vatanı onu nereye çağırıyorsa oraya gitmeye hazırdı. Ve o gün eşi Hatice Seyhan Günay gitmesini hiç ama hiç istememişti ve ona. Ne olursun gitme, diye haykırmıştı adeta. Hamile haliyle ayaklarına kapanıp “Gitme istemiyorum. Arabayı,  evi sat hiçbir şey istemiyorum. Yine uzakta ol ama yeter ki sağ ol.” demişti. O gün içine doğmuştu. Giderse bir daha dönmeyeceğini hissetmişti. Veysel o gün eşi Seyhan’a şu sözleri söylemişti ellerini tutup “Ölümden mi korkuyorsun can? Ölümden korkma! Eğer ecelim geldiyse beni burada da bırakmaz. Evde de olsam ayağıma bir taş takılır yine ölürüm ben. Hem şehitlikten güzel bir şey mi var? Kimin eline geçmiş ki benim elime de geçsin. Bırak gideyim hem arkadaşlarımı da çok özledim. Sana söz veriyorum doğumunda burnum bile kanamadan geleceğim.” deyip gitmiş o gün Suriye’ye, ardında gözü yaşlı, 5 aylık evli, 3 aylık hamile eşini ve sevdiklerini bırakarak…

Eşi Seyhan Günay anlatıyor: “ Her gittiğinde çok üzülürdüm, ağlardım. Günlerce onu beklerdim, sıkıntı ve stres içinde olurdum. Yaşadığım stres ve sıkıntılardan dolayı evliliğimizin 3. ayında kanser hastalığına yakalandığımı öğrendim, pencere önünde o evden içeri adımını atana kadar sofraya oturup yemek yemezdim. Ama o gün çok farklı hissettim, gidip bir daha gelmeyeceğini hissetmiştim. İçim buruktu, gitmemesi için yalvardım ama yine de onu ikna edemedim. 27 Şubat gecesi haberlerde eşimin gittiği bölgede çatışma olduğunu duydum. Hemen telefona koşup eşim Veysel’i aradım ona ulaşmaya çalıştım. Bir türlü ulaşamadım. Çalmıyordu telefonu. Defalarca ulaşmaya çalıştım sonra silah arkadaşı Salih’e ulaştım. Salih: “Yenge biz iyiyiz bir şey yok.” dedi. Bunu duyduktan sonra yüreğim bir nebze de olsa ferahladı. İlerleyen saatlerde bir baktım ki televizyon şehit haberleriyle çalkanıyordu. Yüreğim ağzıma geldi tekrar aradım Veysel’i, yine ulaşamadım. Arkadaşı Salih’i yine aradım telefonu çaldı fakat bu kez cevap vermedi. Sonra öğrendim ki ben hamile olduğum için korkmayayım diye cevap vermemiş. Eşim Veysel’in üzerine bomba düşmüş. Şehit olmuş orada ve ben bunu ertesi gün öğrendim. O gece uyudum ve rüyamda polis arabaları ve askerleri görüyordum. Eşimin şehit olduğu haberini alıyordum. Ertesi gün 28 Şubat günü saat 14.32’de eşimin şehit olduğu haberini aldım ve aynı rüyamda gördüğüm kişiler tarafından aldım bu haberi. Eşim şehit oldu, sevdamız yarım kaldı. Karnımdaki bebeğim yetim kaldı…

 O an yaşadığım acının, duygunun tarifi yok…  Böyle bir acı da yoktu. Tek tesellim ondan bana kalan emanetine en güzel şekilde sahip çıkmak oldu. Daha anne karnındayken küçücükken öğrendi benim evladım acıyı, elemi ve kederi. Her şeye rağmen tutundu hayata. 7 aylıkken doğdu. Babasının doğum gününden 3 gün önce doğdu. Adını Bahar koydum. Adını babasının şehit olduğu Bahar Kalkanı Harekatından aldı. Hem ömrümüze bahar gibi aksın diye, hem bahar ayında doğduğu için hem de babası ve onunla şehit olan 35 şehit amcasının şehit olduğu operasyonun adını taşısın diye ismini Bahar koydum.”

1-) Vatan kavramı size neyi anımsatıyor?

 Başkaları için, bu acıyı tatmamış, yaşamamış olanlar için vatan ev demek, yuva demektir. Ama benim için şu an vatan, yarım kalmışlık demek, acı demek, hayal kırıklığı demek, babasız büyüyen bir çocuk demek. Yani bu yüzden toplumumuzun bu yönde bilinçlenmesi lazım. Vatan herkes için mutluluk falan değil. Vatan benim için kaybedilmiş bir can demek. Can dediğim insanın üstüne ben kara toprak attım. Kocaman bir eksiklik, burukluk demek, daha 6 aylık, elinde kınası olan bir gelin demek vatan. Babasının kokusunu alamayan bir evlat demek. Koskoca yiğit, çınar gibi bir babası varken baba diyemeyecek bir evlat demek. Umudun ne kadar yok olsa da umutsuzluğun içinde umut etmek, siyahın içinde beyazı aramak demek. 6 aylık karnı burnunda eşini; başka bir sevda için, vatanı için, yurdu için başka kişilerin evlatları yarım kalmasın diye yuvasını yarım bırakan bir baba demek. Bayramlarda babasına koşan bir evlat yerine soğuk mezar taşına koşan bir evlat demek. Benim çocuğum bayramlarda bir kez olsun babasıyla bayram kutlayamadı. Hepimiz yaşamışızdır başımız sıkıştığında ilk kime koşarız? Babamıza koşarız. Kızlar için ilk aşkı babalarıdır. Ama benim kızım bu duyguyu hiç yaşayamayacak, hiç kendisine bayramlık alacak bir babası olmayacak, elini öpebileceği bir babası olmayacak. 

Herkes için bayram mutluluk demek bizim için aksine acı demek. Ama buna rağmen acımı içime gömüp kalbim ağlasa da yüzümün gülmesi gereken bir evladım var. Evladım için yalandan da olsa gülmem lazım. Onun bir eksikliğine bir eksiklik de benim katmamam lazım. Gerçekten ateş düştüğü yeri yakıyor. Benim en büyük korkum küçüklükten bu yana babamı kaybetmekti. Babamı kaybetmekten o kadar çok korkardım ki sürekli geceleri kâbuslar görürdüm. Her gece farklı bir şekilde babamı kaybettiğimi görürdüm ve benim korktuğum şey benim başıma değil de kızımın başına geldi. Eşim şehit olmadan 18 gün önce eşimin arkadaşının şehit olduğunu görmüştüm. Eşim inkâr etmişti ben korkup üzülmeyeyim diye. Evet görüyoruz, üzülüyoruz ama eşimin dediği gibi anlık oluyor. Ama yaşayınca, işin içine girince anlıyorsun ki yaşamayan bilmiyor. Hayatımız artık kara bulutlarla kaplı. Hiç güneş açmıyor. Hayat yok gibi ama içinde yaşıyoruz. O gün eşimi tabuttan çıkarıp bir kişi olarak gömdük ama oraya aslında ikimizi gömdüler. Benim sadece ruhum yaşıyor. Benim kalbim gitti, ömrüm gitti, hayatım gitti, herşey gitti. Yani onunla beraber hayat anlamını yitirdi.

 Ben sadece yaralı bir eş değilim aynı zamanda yetim kalan bir evladın annesiyim. Şehit Veysel Günay’ın eşiyim onun gibi dimdik olmam lazım. Asker eşi olacaktım şehit eşi oldum ve bununla gurur duyuyorum çünkü eşimin istediği oldu. Bu yüzden mutlu olmak zorundayım. Mutlu olamam belki ama onun adını yaşatmak için dimdik olmam lazım. Yine olsa yine eşimle evlenmek isterdim. Bu acıları yaşayacağımı bilsem de yine onu seçerdim. Eşim her şeyi anlatırdı ama asla yaptığı iyilikleri anlatmazdı. Ben şehit olduktan sonra öğrendim yaptığı iyilikleri. Her gelen kendilerine yaptığı iyilikleri anlattı. Tek bir insan bile kalbini kırdığından bahsetmedi. Hiçbir şeye bağırıp kızmazdı. Aksine hep gülerdi. Ne gerek var, kalp kırmaya gerek yok derdi ve her şeye gülüp geçerdi.

2-) O varken nasıldı şimdi nasıl? Gençlere ne tavsiye edersiniz?

    Hiçbir şey değişmedi. Ben eşim şehit olduktan sonra kendime bir söz verdim o varmış gibi yaşayacağıma dair. Bir şey yapacağım zaman ya da bir karar vereceğim zaman o varmış gibi düşünüyorum. O benden ne isterdi? Ne yapmamı isterdi? Ne yapmamamı isterdi? Tıpkı o varmış gibi yaşıyorum. Onun istediği gibi giyiniyorum, hâlâ onun istemediği yerlere gitmiyorum yani o hiç gitmemiş gibi. Sadece bedeni yok yanımda… Gençlere tavsiyem umut etmekten asla vazgeçmesinler. Bir gülün açacağını nereden anlarız? Dikenlerinden. Diken de can yakar elimize battığında kızıp sinirleniriz. Aslında o diken gülün gelişinin habercisidir bize. İnsan acı çekmeden olgunlaşmıyor. Acı çeke çeke büyüyeceğiz, acı çeke çeke güzel günlere ulaşacağız.  

Bir yerde bir şey okumuştum. Saraydaki bir insan halı çırpıyormuş, halıyı dövüyormuş. Birisi de demiş ki: Sanma ki halıya kızdığından döver hizmetçi halıyı. Aksine saraya serilmeye layık hâle getirmek için o halıyı döver. Rabbim de bizi cennete layık hâle getirmek için bu imtihanları bize veriyor. Bizi temizlemek, günahlarımızdan arındırmak için bu acıları veriyor. Biz nasıl başa çıkacağız? İsyan mı edeceğiz yoksa Rabbimize mi yöneleceğiz? Acı çektikçe Allah’a yönelsinler ona bol bol dua etsinler, O’ndan istesinler kuldan değil. Güneşi hayal etsinler. Her gecenin bir sabahı var, her gecenin sonunda güneş açıyor. Her zaman hayatımızda güneş mi var? Hayır yağmurlu günler, kara bulutlu günler de var. Hayatımızda her zaman çiçek açmayacak belki ama elbet açacak o çiçek bir gün.  Peygamber efendimize bakalım. Çekmeseydi peygamber efendimiz o kadar acı çekmezdi. Rabbim sevdiği kullarını daha çok sınıyor.  Peygamber efendimiz Allah’ın en sevdiği kuldu.  Ama ona o kadar büyük imtihanlar acılar vermiş ki annesiz kalmış, babasız kalmış, dedesini kaybetmiş, amcasını kaybetmiş, çocuklarını kendi eliyle toprağa vermiş. O kadar taşlanmış ama yine de vazgeçmemiş. Onun çektiklerinin karşısında bizim ki ne ki? Her ümitsizliğe kapıldığımda peygamber efendimizi aklıma getiriyorum ve daha da güçleniyorum.

3-) Vatan kavramının kutsallığı hakkında ne düşünüyorsunuz? Hani kutsal diyoruz ya, bu sizler sayesinde kutsal. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?

    Bir çocuk kolay yetişmiyor. Annelerimiz hep der ya “Anne ol anlarsın anne ol görürsün.” Bizler o zamanlarda anlamıyoruz bunu. Ne yapıyorsunuz ki diyoruz. Çok basit geliyor her şey bize. Ama ben evlendikten sonra annemin o sözünü çok iyi anladım. Annelik o kadar zor bir meslek ki anlatamam. Senin kanından, canından bir varlık ve o canından kanından olan varlığın o kadar büyük sorumlulukları var ki hani ayağı bir taşa değse senin canından can gidiyor. Rabbim benim canımı acıt onun canı acımasın diyorsun ve bu çocuğu maddi  manevi zorluklarla büyütüyorsun, evlendirecek çağa getiriyorsun, askere yolluyorsun ve bu çocuk bu vatan uğruna, bizler uğruna, bu ülkede yaşayan kişiler adına, masum insanlar adına, çocuklar uğruna savaşıyor ve canından vazgeçiyor. Tek canından da değil, annesinden, babasından, âşık olduğu kadından, yeni kurduğu yuvasından, hayallerinden ve daha doğmamış çocuğundan vazgeçiyor.  Ama biz bunun farkında değiliz. Bir evlat kolay yetişmiyor. 27 yıl o çocuğu ne zorluklarla büyütüyorsun ama 5 dakika içinde canından vazgeçiyor, hayallerinden vazgeçiyor  vatan için. O gidiyor. Evet hayatını ve ahiretini kurtarıyor belki ama geride ağlayan bir çocuk ve eş bırakıyor. Bu çocuklar ne uğruna gitti bir saniye düşünmeye kalksınlar. Babalarımızı annelerimizi düşünelim. Babamızın başına en ufak bir şey gelse nasıl korkarız, tedirgin oluruz. Bir anlığına onun olmadığını düşünelim hayatımızda neler değişirdi? Veya hiç baba kavramını bilmeyen biri olarak kendilerini bir düşünsünler…  Bu çocuk elbet büyüyecek, anne babam nerde diye soracak. Benim babam nerde?  Ben çocuğumun yanında babama baba demeye utanıyorum. Eşimin en belirgin özelliği güler yüzlü olmasıydı. Kendim bile korkarken eşimin gülüşünü unuturum diye, ben çocuğuma nasıl anlatacağım ki hiç yaşamadığı, görmediği bir şeyi. Parka gidecek, annesiyle babasıyla oyun oynayan çocukları görecek, hep eksik yaşayacak çocuğum. Başkalarının da bunun bilincinde olup yaşamalarını, eşimin de dediği gibi farkına varmalarını istiyorum.

4-) “Vatanın her bir karışında şehitlerimizin kanı vardır” sözü bir şehit eşi olarak sizlere neyi çağrıştırıyor? Ve emanetçileri olarak bizlerden ricalarınız nelerdir?

   Ben eşimin her zerresine âşık bir kadındım. Birbirimizi çok sevdik. Çok kısa bir sürede kimsenin sevemeyeceği kadar çok sevdik. Ve hep birbirimize şu sözü verdik, kavga da etsek, kırılsak da kırsak da o yatağa hiçbir zaman ayrı ve küs girmeyecektik. Elhamdülillah hiçbir zaman küs girmedik o yatağa. Birimiz ateş ise diğerimiz her zaman su olurdu. Hiçbir zaman kavga etmedik vicdanım o kadar rahat ki elhamdülillah. Ben ameliyattayken “Ben onsuz ne yaparım?” diyen bir insandı. Onun azıcık canı acısa ben sabaha kadar başucunda beklerdim canı acıyor diye ve ben böyle bir insanı bu vatan uğruna şehit verdim. Herkesin bunun bilincinde olmasını istiyorum. Eğer şu an onlar evlerinde mutlu huzurlu uyuyabiliyorsa, bizim şu an Suriye’den bir farkımız varsa o askerler sayesinde. Farkına varmalarını istiyorum.

 Daha çok bilsinler istiyorum. Şehitlerimiz unutulmasın istiyorum. Sadece Veyseller değil, Mehmetler değil. Araştırılsın bilinsin istiyorum. Sadece birkaç saniye o şehitleri hatırlayıp üzülsünler. Hiç kimseye diyemem ki hayatınızı mahvedin, sürekli şehitlerimizi düşünün. Ama en azından saygı duymalarını istiyorum. Eşimin tabutu al bayrağa sarılı getirildiğinde yüzünü açıp görmek istedim. Kim gelirse gelsin kimse bu hakkı elimden alamaz dedim. Yoksa inanmam dedim, görmeden gömdürmem dedim. Tabutu açmadan önce üstüne bayrak çektiler, kalabalıktı görünmesin diye. Açtılar tabutu, gördüm yüzünü. Gözleri açık gitmişti benim eşim. O an o kadar çok canım yandı ki gözü açık gitti, çocuğunu göremedi, bizi ardında bıraktı gözleri arkada gitti diye. Normalde ben ölü lafını duyunca korkan bir insandım. O an eşimin yüzüne dokundum. 3 kez eşimin gözlerini kapattım elimi çektim ve her defasında tekrar açıldı gözleri. Öyle bir hâli vardı ki gözüne güneş vurmuş da parlıyor gibiydi. Sanki o tabutun içinde dipdiri bir adam vardı, yaşıyordu. Günlerce ağladım gözleri açık gitti diye. Sonra bir hoca geldi, “Üzülme sevin sen gerçek bir şehit eşisin.” dedi. “Nasıl ya! Benim eşim gözleri açık gitti bizi arkada bıraktı.” dedim. Hoca, “Şehitliğin de mertebeleri vardır. Gerçek şehitler gözleri açık gider. Şehit olurken gittiği yeri görür, sunulan şeyleri görür, nimetleri görür, peygamberimizi görür ve gözlerini kapatmak istemez.” dedi.

Ben bir şehit eşiyim yavrum da yetim bir şehit kızı. Şehidim şehitler unutulur derdi ve şehit oldu. Yemin etmiştim onun adını yaşatmak için. Herkesin şehitlerimize duyarlı olup arada bir onlara dua etmesini istiyorum bu vatanın emanetçilerinden…

 Veysel Günay yaşasın hep. Adı hiç unutulmasın. O vatan için şehit oldu, vatan için unutulmasın!

Kategoriler: Röportaj

4 yorum

Badem · Ekim 7, 2021 12:04 am tarihinde

Çok şükür böyle insanlarımız var.bu kıymetli şehit eşinin de bilmesini istedimki şehitleri düşünenler var.onun adına gurur duydum.bende gerçek şehit olmak isterdim saygılar

Hatice Seyhan Günay · Ekim 18, 2021 4:27 pm tarihinde

Hiç unutulmasın eşim ve bu fırsatı verip eşim i anlattikalri için Sümeyye arkadaşıma ve kalemtras dergisine çok teşekkür ederim…

    Kalemtıraş Ekibi · Ekim 19, 2021 1:28 am tarihinde

    Böylesi bir röportajı bizimle paylaşarak içinizi bize açtığınız için biz teşekkür ederiz. Şehit Veysel Günay’ı tanımaktan da tanıtmaktan da şeref duyduk. Hiç unutulmasın Veysel Günay 🇹🇷🇹🇷🇹🇷

SULTAN BORAN · Ekim 18, 2021 4:46 pm tarihinde

Ah Seyhan ablam. Bunları okurken gözlerim doldu tüylerim diken diken oldu. Rabbim içine ferahlık versin. Seni ve Baharı çok seviyoruz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir