Hüdâbin

Bu tozlu raflarda aylardır bekliyorum. Baskıya götürüldüğüm günü hatırlıyorum da ne kadar mutluydum. İçim içime sığmıyordu. Beni meydana getirmeleri epey uzun sürmüştü. Baskıdan çıktığımda yeniden doğmuştum adeta. Sayfalarımı özenle yerleştirip beni de güzelce ciltlemişlerdi. Artık okunmaya hazırdım. Şimdi ise bir kitapçının ellerinde, beni koyduğu bu rafta alınıp okunacağım günü bekliyorum. 

Her güne umut ederek başlıyorum. Ama günün sonunda değişen bir şey olmuyor. Bekleyişlerim öylece sürüyor. Satıcı bazen toz almak için beni yerimden kaldırmasa kımıldayacağım da yok yerimden. Öylece duruyorum. Beklemekten  bıkmış mıydım acaba? Hayır! Hayır! Bıkmamıştım. Zira biliyordum ki hâlâ bize değer veren, okuyan, dost edinenler vardı bu dünyada. Her ne kadar sayıları az  olsa da vardı işte. Ben ve diğer arkadaşlarım da onları bekliyorduk sabırsızlıkla.

Günler, haftalar geçmişti. Umudumu neredeyse yitirecek gibiydim. Yol gözlemekten yorulmuştum. Bakışlarımı dükkanın giriş kapısından çekip önüme eğdiğim ve  durmadan uyukladığım günlerden biriydi. Dükkâna genç bir kız girmişti. Fark etmemiştim. Yanımdaki arkadaşım beni dürttü. Genç kızı işaret etti. Pek oralı olmadım. Muhtemelen o da beni almayacak ve dükkândan başka kitapları alıp çıkacaktı. Kitaplara ilgiyle bakıyor, gülümseyerek dolanıyordu rafların arasında. Benim olduğum rafın yanından geçerken gözlerim ona gitmiş, istemsiz heyecanlanmıştım. Kaç zamandır içimde sönen heyecan yeniden beni sarmıştı. “Bu sefer olacak mı acaba? Beni alacak mı bu genç kız?” diye düşündüm. “Kim bilir belki beni görür de burada boş durmaktan, işe yaramamaktan kurtarır.” diye geçiriyordum içimden. Ama nafile. Çünkü çoktan başka raflara yönelmişti. Görmemişti işte beni. Mahzunlaşıp önüme eğdim bakışlarımı. Boşa umutlanmıştım. Olduğum yerde arada bir ona bakmaya devam ediyordum. Önünde durduğu birkaç raftan kitap çıkarıp inceledi. Üç dört kitap seçip elinde tuttu.

Biraz dolandıktan sonra elinde tuttuğu kitaplarla satıcının yanına gitti. Elindekileri masaya bırakarak satıcıya bir şeyler söyledi. Satıcı oturduğu yerden kalktı ve kıza benim olduğum rafı işaret etti. Belki de ben öyle sandım. Genç kız satıcı ile beraber buraya doğru geldi. Evet, yanılmamıştım. Saniyeler sonra bulunduğum rafın önünde durdular. Genç kız bir müddet bakındı. Bazı kitapları alıp inceledi tekrar yerine koydu. Bir ara göz göze geldik. Nasıl heyecanlandım anlatamam. “Beni görsün, fark etsin diye ne kadar istekli olduğumu anladı mı yoksa?” diye düşünürken o da ne? Elini bana doğru uzattı ve beni eline aldı. Rüya mı görüyordum? Gerçekten beni mi almıştı? Evet! Evet! Beni almıştı. Rüya değil bir gerçekti.

Şimdi yüreğim coşmuş hâlde genç kızın elleri arasındaydım. Kapağıma baktı. Sayfalarımı çevirdi, inceledi biraz. Birden yüzüne bir gülümseme yayıldı. O gülümseyince ben de kocaman gülümsedim. Çünkü bu gülümseme aradığını bulmuş olmanın sevinciydi. Beni sımsıkı tuttu. Gülen gözleriyle, tatlı bakışlarıyla beni bir izleyişi vardı ki sormayın. Kelimeler kifayetsiz kalır o anı anlatmaya. 

Ardından anne şefkatini  andıran bir şefkatle beni bağrına bastı, sarıldı ve kokladı. Peki ya ben? Ben ise mutluluktan havaya uçabilirdim o an. Genç kız satıcıya teşekkür etti ve masanın yanına giderek beni de aldığı diğer kitapların yanına koydu. Satıcı bizi güzelce paketleyerek genç kıza verdi. Ben ve alınan diğer kitaplar oldukça mutluyduk. Arkamızda bıraktığımız raflardaki diğer kitaplardan ayrılmamızın verdiği burukluk vardı içimizde. Elbet onları da bir gün alan olur temennisiyle genç kızın ellerinde dükkândan çıktık. 

Genç kız evine geldikten sonra paketimizi özenle açtı. Bizi yumuşacık narin elleriyle alıp içinde sayılamayacak kadar çok kitap olan kitaplığının rafına, diğer kitapların yanına koydu. Nihayet beni okuyacak, sayfalarımı evirip çevirecek, kısacası işe yarayacak bilgilere ulaştıracağım biri vardı artık. Dükkânda satılmayı beklerken kendimi öyle işe yaramaz hissediyordum ki. Şimdi ise tam aksine. Artık işe yarayacak, hayatımın gayesine ulaşacaktım. Bu yüzden ne kadar mutlu olduğumu tahmin edersiniz. Rafta benim gibi kimi okunmuş kimi de henüz ağzı açılmamış çok sayıda kitap vardı. Okunmuş olanlar başları dik, kendilerinden emin bir şekilde duruyorlardı. Gerçi okunmaktan kimi sayfaları buruşmuş kimilerinin de kapakları aşınmıştı. Ama bu onları mutlu olmaktan alıkoymuyordu.  Çünkü bu onların bir işe yaradığının, kendilerinden bol bol faydalanıldığının ve çokça okunduklarının bir göstergesiydi. Bu çirkinlik onları hiç de rahatsız etmiyordu.  Aksine onlara gurur veriyordu.  Ama ben ve benim gibi pırıl pırıl ve el değmemiş kapaklara sahip olanların, baskıdan çıktığı  günkü gibi  yeni duranların başları öndeydi.  Sesimiz soluğumuz çıkmıyordu. Öylece okunacağımız günü bekliyorduk. Ben onlar arasında daha da yeniydim. Çok daha uzun zamandır bu bekleyiş içinde olanlar vardı. Şimdi ben de onların kervanına katılmış, aynı yolun yolcusu olmuştum. 

Beni alan genç kızı hemen hemen her gün görürdüm. Karşımızdaki pencerenin kenarında tek kişilik bir koltuk vardı. Koltuğun önünde de bir sehpa. Çoğunlukla o koltuğa oturur ve eline aldığı kitabı okurdu. Okumayı çok sevdiği belliydi. Havanın güzel olduğu bazı günlerde odanın terasa açılan kapısından terasa çıkar orada da okurdu. Üç-dört günde bir elinde bir bez, özenle tozumuzu alır, rafları temizler, tekrar bizi yerlerimize yerleştirirdi.  Şanslıydık ki bize değer veren onun gibi bir dostumuz vardı. Çünkü bazı arkadaşlarımızdan duyuyorduk ki kitapları sevmeyen ya da değerini bilmeyen birilerinin eline geçenler ya okunmadan raflarda eskimeye mahkum oluyorlardı ya da eskidiği için ve işe yaramadığı  düşünüldüğünden soba yakmada kullanılıyordu. Koskoca bir ömrü işe yaramadan eskiyerek tüketmek… Sonunda ateşte yanarak kül olmak… Hayattaki varlığının amacına göre yaşayamamak ya da yaşanmasına izin verilmemek… Ne kötü değil mi?  Ne acı bir son değil mi?

Rafta günlerdir beklemek bana bazen bunları hatırlatır ve beni korkuturdu. Ama genç kızı o koltukta kitap okurken görünce içime bir ferahlık yayılır ve o kötü düşünceler aklımdan uçuverirdi. İçim umutla, sevinçle dolar ve beklemeye devam ederdim. Beklemekle geçen günler ne zaman son bulacak? Benim sıram ne zaman gelecek acaba? Ne zaman okunma bahtiyarlığına ereceğim ben de?.. Bunlar gibi kafamda yanıtlarını bilmediğim bir sürü soruyla cebelleştiğim günlerden biriydi. Genç kız odaya girdi. Raflara yöneldi. Bakındı bir müddet. Anlaşılan elindeki kitap bitmiş, başka bir kitaba başlayacaktı. 

İçimden “Umarım beni seçer.” diye temennide bulunuyordum sürekli. Okunmaya bu kadar istekli olduğumu ve bu yüzden ne kadar çırpındığımı göremiyor muydu bu kız? Ah bir görse, eline alsa, açıp okusa beni. İşte o zaman dünyalar benim olurdu. Heyecan içinde genç kızın her hareketini izliyordum. Rafın önünde durmuş bizleri süzüyordu. Gözlerini kısarak üzerimizdeki isimleri okuyordu. Aman Allahım! O da ne? Yavaş yavaş bana doğru geliyor. Yanlış mı görüyordum? Hayır! Hayır yanlış görmüyordum. Gerçekten bana bakıyor ve bana doğru geliyordu. İşte! Evet! İşte tam karşımda ve gözleri gözlerimde takılı. Kalp atışlarım hızlanıyor. Hızlanıyor. Elini bana uzatıyor genç kız. Evet! Evet! Bana uzatıyor.

İşte!

İşte beni alıyor. Ağzım kulaklarımda. Bir çocuk gibi oradan oraya koşup zıplayasım, odayı gülücüklerimle doldurasım var.  Şimdi avuçlarındaydım. Beni olduğum raftan çıkarıp alarak her zamanki yerine oturdu. Şimdi ona çok daha yakındım. İncecik narin ellerinin arasında olmaktan dolayı inanılmaz mutluydum.  Genç kız koltuğuna kurulup beni açıp okumaya hazırlanırken ben de tüm hünerlerimi sergilemek adına elimden gelenin en iyisini yapmak için hazırlanıyordum. 

İşte o an…  İkimizin buluşma anı… Bir kuş misali kanatlarımı kocaman açıyorum önce.  Ardından güzel dostumu sırtıma alıp gökyüzünün maviliğine doğru havalanıyoruz. Derken bembeyaz bulutlardan birine ulaşıyoruz. Bir müddet üstüne uzanıp tatlı hülyalara dalıyoruz. Sonra yola koyuluyoruz tekrar. Güneşi selamlıyoruz bu defa. Bugün oldukça parlak. Yeryüzüne dikmiş ışıklarını. Gözleri kamaşıyor dostumun. Gözlerini kısıyor hafifçe. Güneş yeryüzü halkını şenlendiredursun biz kendimizi uçsuz bucaksız bir denizin üstünde buluyoruz. Martıların dans gösterisine katılıyoruz. Denizin büyüleyici mavisini temaşa edip kendimizden geçiyoruz. Tamamen buram buram huzur yayan kokusundan mıdır nedir içimizi bir huzur kaplayıveriyor. Az sonra aydınlık bir geceye yakalanıyoruz. Sırt üstü uzanmış, ışıl ışıl parıldayan yıldızları seyrederken buluyoruz kendimizi. Bize  gülümsüyorlar.  

Yıldızlardan sonra ayı temaşa ediyoruz. Ay dolunay deminde. O da yeryüzüne gülümsüyor. Tıpkı yıldızlar gibi. Yeryüzü de onlara gülümsüyor. Zira yollarını kaybedenlere yoldaşlık etmekte, yollarını aydınlatmakta… Gece, simsiyah örtüsü ile tamamen örtünce üstümüzü, tatlı bir uykunun kollarına bırakmadan duramıyoruz yorulmuş bedenlerimizi. Rüyalarımızı gün boyunca gördüğümüz eşsiz güzellikteki manzaralar süslüyor. Cıvıl cıvıl şakıyan, sesleriyle kâinatı dolduran kuşların sesiyle açıyoruz gözlerimizi. Onlar çoktan uyanmışlar. Kondukları ağaçların dallarında, onları yoktan var eden, hiçlikten çıkaran, abesiyetten kurtaran, kendilerine bir gün daha yaşama fırsatı veren, Halık-ı Zülcelal’i tesbihe durmuşlar. Havanın dokunmasıyla ahenkli ahenkli raks amed sallanan nazenin yaprakların HU! HU! zikirleriyle coştukça coşmuşlar. Cezbeye kapılmışlar hep beraber. Biz de onlara katılıyoruz bir müddet. Dilimiz, bedenimiz,  dimağımız ve dahi vücudumuzun tüm zerreleri sadece “HU!” diyor. 

Yani: “O” 

Yani : “ALLAH!” 

Sadece o. 

Başka yok ki…

Coş û huruşlar arasında doğuyor güneş. Yeni güne başlamanın telaşı var tüm canlılarda. Umutları ise her zamanki gibi baki. Yeni gün umut demek zira. Fırsat demek. Bir şans daha demek.  Dostuma bakıyorum onda da aynı umut dolu bakışlar, aynı duygular, aynı hisler…  İçim içime sığmıyor… Benliğimi daha önce tatmadığım bir duygu yoğunluğu sarıyor…  Adını koyamadığım… Kelimelere dökemediğim… Tarif edemediğim… Yoksa! Yoksa bu o okunan kitapların bizlere bahsettiği yaşadıkları duygu mu? Hani anlatırken tarif edemedikleri, bizim de  bir türlü ne demek istediklerini anlayamadığımız ve imrenerek dinlediğimiz duygu mu? Evet! Evet! Kesinlikle bu o duygu olmalı. Başka ne olabilir ki izahı.  

Ben bunları düşünürken dostum beni indirmek istedi. Ayrılma vakti gelmişti çünkü. Beni hafifçe yere indiriyor.  Koltuğun önündeki sehpada duran ayracı 57. sayfamın arasına koyuyor. Yarın bu saatte yeniden burada buluşmak için sözleşiyoruz. Beni kapattıktan sonra bir müddet elinde tutup gülümseyerek bana bakıyor. Kapağımın üstündeki yazıların üzerinden parmaklarını hafifçe  gezdiriyor ve içtenlikle beni izliyor. Ayrılmak istemediği her hâlinden belli. Ben de ayrılmak istemiyordum onun gibi. Sonra derin bir nefes alarak ayağa kalkıp kitaplığa yöneliyor. Beni rafa yerleştirdikten sonra son kez gülümseyip gidiyor.  Onun mutlu olduğunu görmek beni inanılmaz sevindirdi. 

İşte o zaman var oluşumun, hayatta olma sebebimin idrakine tam olarak vardım. Görevimi yerine getirmiş olduğum ve hayattaki amacıma ulaştığım için haklı olarak ne kadar mutlu olduğumu herhâlde anlamışsınızdır beni seven dostlarım.


14 yorum

Seyis · Ekim 21, 2021 7:53 pm tarihinde

Kaleminize sağlık..!
Yazar hanım, kelimeler kifayetsiz kalıyor. Çok güzeldi. Bayıldımmm:)

    Hüdâbin · Ekim 22, 2021 6:36 pm tarihinde

    Beğenmenize sevindim 😊❤️ çok teşekkür ederim

    Aslı · Ekim 24, 2021 6:54 pm tarihinde

    Kalemine sağlık❤
    Kendi var oluş gâyemizi sorgulattıran güzel, tefekkürlük bir yazı olmuş..🌿

      Hüdâbin · Ekim 25, 2021 7:01 am tarihinde

      Güzel yorumun ve dileklerin için teşekkürler ❤️

Seyis' · Ekim 21, 2021 7:54 pm tarihinde

Kaleminize sağlık!
Çok güzeldi. Bayıldım…m:)

Sitare · Ekim 21, 2021 8:37 pm tarihinde

Çok güzel bir yazı olmuş…
Okudukça kendimi hatırladım
Var oluşumu, hayattaki amacımı…

Yüreğine sağlık ablam 💕
Rabbim yazarlık yolunda muvaffak eylesin 🌼

    Hüdâbin · Ekim 21, 2021 9:26 pm tarihinde

    Teşekkür ederim 😊❤️

    Meleksu · Ekim 21, 2021 10:26 pm tarihinde

    Yüreğinize kaleminize sağlık.
    Çok güzel olmuş.
    Umarım her daim kaleminiz yüreklere dokunur şekilde daim olur.

      Hüdâbin · Ekim 22, 2021 6:35 pm tarihinde

      Çok teşekkür ederim 😊❤️

kitapkurdu · Ekim 21, 2021 10:17 pm tarihinde

Kitap dostlarımızı çok güzel anlatmışsınız. Yazılarınızın devamını dilerim.

    Hüdâbin · Ekim 22, 2021 6:34 pm tarihinde

    Çok teşekkür ederim 😊❤️

Ayşe · Ekim 21, 2021 11:03 pm tarihinde

Eline yüreğine sağlık harika bi yazı olmuş sürükleyici anlaşılır RABBIM yolunu açık etsin bir an önce hayırlısıyla kitabını çıkarmanın nasip etsin başarıların daim olsun

Hüdâbin · Ekim 22, 2021 6:34 pm tarihinde

Güzel yorumunuz için canı gönülden teşekkürler ❤️
Allah razı olsun

Hüdâbin · Ekim 22, 2021 6:36 pm tarihinde

Çok teşekkür ederim😊❤️

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir