Zeynep Vayiç

“Bir kadın olarak, ülkem yok.”

Çok dikkat çeker, diyerek elindeki bluzu sabahtan beri elediği eşyalardan dağ olmuş yatağın üzerine fırlattı. Hava çok sıcaktı, nem çok fazlaydı ama bunların hiçbiri insanlar ne der düşüncesiyle hareket etmekten daha çok bunaltmıyordu. On beş dakika sonra çıkması gerekiyordu ama hâlâ kendine -hayır hayır topluma- uygun bir şeyler bulamamıştı.

Uzun kloş bir etek ve hareketli bir tişört iş görür, diyerek son dakika kombinini giymeye karar verdi. Yüzüne ufak tefek dokunuşlar yaparak çantasını alıp kapıya yöneldiğinde abisi, abisinin göbeği ve onun keskin parfümüyle çarpıştı. Yüzünü ekşiterek “Anne! Ben çıkıyorum.” diye mutfağa doğru seslendi. Ellerini havluya kurulayarak eşikte beliren annesine sıcak bir öpücük atıp abisini köşeye ittirerek kapıya yöneleceği sırada abisi erken davranıp kendini dışarı atmıştı bile. Annesi meraklı bakışlarıyla “Bir dakika nereye gidiyorsun? Kiminle buluşacaksın? Hiç haber vermeden çıkmak olur mu? Aklım sende mi  kalsın akşam akşam? Hem baban sorarsa ne diyeceğim ona?” diyerek ardı ardına nefessiz kapıya mıhlamıştı kızı. “Bizim kızlarla sahile gidiyorum anne. Her zamanki şey işte. Hiç geç kalma deme şimdiden geç kalabilirim, beklemeyin. Ayrıca babamın haberi var.” diye öylesine bir açıklama yapmıştı. Abisi “Merveler işte anne, Merveler…” diye gülerek asansöre girmişti. Asansöre yetişmek için koşarken “ Oğluna niye hiç sormuyorsun ya Allah Allah!” şeklinde bir serzenişte bulunsa da kimse pek oralı olmamıştı.

Sokağa çıkana kadar hangi yoldan gideceğine karar vermeye çalışırken bir yandan da aynadan abisinin saçını düzeltmesini izliyordu. Acaba yine o köşe başında çok erkek olur muydu?  Kahvehane kapanmış mıydı? Abisiyle gidip yolu mu uzatsaydı? Hayır hayır çok geç kalmıştı. Bunları düşünürken çoktan sokağa çıkmış abisi ve keskin parfümü ondan uzaklaşmaya başlamışlardı bile. Adımları gölgesini takip ederken bir yandan da telefonunu ve saatini kontrol ederek hızlı hızlı ilerliyordu. Saatine baktı, otobüsü kaçırmamak için ayaklarına daha hızlı olmaları için son bir komut verdi. Tozlar ve küçük taş parçaları sandaletin içine girince tekrardan bir daha bunları giymeyeceğine dair kendine söz verdi. O sırada  yabancı ayak sesleri kulağına ilişince refleks olarak arkasına göz attı. Abisi yaşlarında cılız biri, elleri ceplerinde biraz arkasından geliyordu. İster istemez adımlarını biraz daha hızlandırırken  buldu kendini. Tam karşı kaldırıma geçeceği sırada çocuğun çoktan yolu yarılayıp karşı tarafa geçtiğini gördü. Tedirgin olduğumu anladığı için mi geçti acaba diye düşünürken bir anda telefonu sessizliği böldü. “Geliyorum geliyorum ama kapatma, biraz daha konuş, şu köşeyi geçeyim bari, durağa geldim sayılır.” diyerek arkadaşını boş lafa tutmaya çalıştı. Köşenin boş olduğunu görünce ufak bir rahatlama geldi. Kulaktan dolma birkaç taciz olayı duymuştu ama kendisinin başına bir şey gelmemişti, yani henüz. İnsanlar bu konuda biraz tuhaf diye düşündü. Başımıza gelmediği sürece kötülük yok sanıyorduk, ondandı bu duyarsızlık, bu gamsızlık, diye mırıldandı akşamüstüne. 

On dakika bile olsa şehir içi dolmuşa bineceği için söverek yolun karşısındaki durağa geçerken telefonu kapatmıştı. Ayağını ufak darbelerle ne kadar yere vurarak olduğu yerde sallanırsa, dolmuşun o kadar erken geleceğine dair bir inançla kımıldanıp duruyordu. Bir yandan da etraftan kendini izole etmek için kafasını telefona gömmüştü. Kaçtığı yer de pek iç açıcı değildi. Ağızlarına her türlü tekfirin yuva yaptığı insanların dillerinden düşürmediği ülkedeki kutuplaşmayı iliklerine kadar tekrar hissetmişti. Şikayet ettikleri şeyin, hayatlarının gerçeği olduğunun farkında değildi kimse. Ateşten kaçıp, yine aynı ateşi sözleriyle harlıyordu herkes. Ama kimse farkında değildi. Her şey yanlış öğretilmişti, yanlış öğrenilmişti. İşin kötü yanı düzeltmeye çalışan azınlığı da koyacak bir kutupları vardı. İstenmeyen bir şey için her zaman başka bir kutup bulunurdu. Kutup bulmak, kalıp biçmek bu ülkenin hobisiydi.

Bu düşüncelerini hadsiz bir “Yazık etmişsin güzelliğine be!” cümlesi bölüvermişti. Kafasını kaldırdığı anda tam dibinden hızlı adımlarla arkasına bile bakmadan ilerleyen kahverengi şallı genç bir kadın hayalet gibi geçip gitmişti. Bir adım geriye sendelemesine sebep olan bu aceleciliği bırakıp, solundan gelen kıkırdamalara çevirdi başını. Hâlâ kızın arkasından bakıp bir şeyler geveleyip gülüyorlardı. Birkaç adım uzaklaşırken üstündeki her şey şeffafmış gibi bir koluyla boynunu kaşıyarak göğsünü kapatmaya çalıştı, sanki kıyafetin bir önemi varmış gibi. Yoktu. Kıyafetin de, saatin de, nerede olduğunun da, ne yaptığının da bir önemi yoktu. Zihniyetten başka hiçbir şeyin önemi yoktu. Dolmuş gelince düşünmesine fırsat kalmadan ayakları öne atılıp boş koltuğa yerleşmişti bile. Düşüncelerini, kulaklığını çıkarıp yeni keşfettiği şarkıları dinleyerek susturacaktı, bastıracaktı, kaçacaktı. Az önce akşamüstüne bulunduğu serzenişinden uzaklaştığını fark etti. Başımıza gelmediği sürece kötülük yok sanıyorduk, ondandı bu duyarsızlık, bu gamsızlık. İçinden “Hayır duyarsız değilim!” diye ikna etti kendini, “Korkuyorsun işte, bu kadar.” 

Dolmuşun bir sonraki durakta yolcu indirmek için durmasıyla dikkati yola çevrilmişti. Şöyle bir dönüp içeri göz atmış ve son yolcunun kendisi olduğunu fark etmişti. Dikiz aynasından şoförün kendisine bir şeyler söylediğini anlayarak kulaklığını indirdi. Tek yolcu kendisi kaldığı için nerede ineceğini sorarak yoluna devam etti. Şoförü tanıyor sayılırdı, bu yüzden içi rahattı. Ama tanımıyor olsam bile rahat olmam gerekirdi, diyerek yolu izlemeye devam etti. Beş dakika sonra inip arkadaşlarıyla çok güzel bir akşam geçirecekti. Bu beş dakikasını düşüncelerinin müziği bastırarak çantasındaki küçük not defterine dökülmesini izlemek istedi. 

Bugün bir kadın arkadaşlarıyla buluşmaya giderken üstünü defalarca değiştirmek zorunda kaldı. 

Bugün bir kadın yolda yürürken arkasından bir erkeğin geldiğini fark edince karşı tarafa geçti.

Bugün bir kadın gecenin bir vakti dolmuşta tek kalınca ineceği yerden bir durak önce indi.

Bugün bir kadın şehir dışına çıkarken en yakınlarına konum atma ihtiyacı hissetti.

Bugün bir kadın arkasını kontrol ede ede tökezleyerek evine tek parça ulaşmaya çalıştı.

Bugün bir kadın bir zamanlar sevdiği kişiden polise sığınmak istedi.

Bugün bir kadın biber gazı alarak kendini kötülüklerden korumak istedi.

Bugün bir kadın yaşamak istedi. 


1 yorum

Meleksu · Eylül 15, 2021 1:49 pm tarihinde

Bugün bir kadın yaşamak istedi..
Yada başka kadınlar..

Bu ülkede kadın, kız çocuğu ve genç kız olmak çok zor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir