Zeynep Vayiç

Yorgun nefeslerimin buğulandırdığı camın  başımı ufak darbelerle terbiye etmesine aldırmadan, sağ yanımda denize kavuşmak için akıp giden dereye kulak vermeye çalıştım. Nafile. Zihnimdeki akıntı çok daha kuvvetliydi ve alabora olmaya çok müsaittim. 

Montuma sığındım. Elimin tersiyle yarım yamalak sildiğim soğuk camın ardından trafik levhalarını takip etmeye çalıştım. Bir ara camın nazik darbeleri yavaşladı. Tüm kainatı bir ayaz sessizlik kapladı. Geceyi bölen tek ses, yavaşlayan tekerleğin altında ezilen küçük taşların sesiydi. Sonra bir çarpma sesi geldi soldan. Sanki kapanan kapı arabanın değil de içimdeki bir odanın kapısıydı. İçeriyi kesen soğuk  ürpermeme sebep oldu, daha da yumuldum montuma.

–”Fulle abi.”

Gecenin bir yarısı benzin istasyonunda, dünyanın sanki kötü  bir haber almışçasına derin sessizliği ve bu sessizliğe inat pompacının tıkırtıları niye beni her seferinde bu kadar rahatsız ediyor anlamıyorum. Bir de dinlenme tesisleri… Ha bir de otogarlar. Memleketinde bile olsan gurbetteymiş gibi yalnız hissettiriyorlar. Ambulans… Evet ambulansta da böyle hissettim. Cılız bedenimi ürperttikçe gururlanan aynı soğuk kibir, aynı ayaz orada da üzerime hücum etmişti. Hastaneden ayrılalı kaç dakika oldu saymadım ama kokusu hala burnumda. O hastane kokusunun ayak serçe parmağıma kadar sindiğine yemin edebilirim. 

Düşündüm. Hiç ölmeyecekmiş gibi gelecek günler için yaptığım planları düşündüm. Utandım, “Kaderin üstünde bir kader vardır!” diyen o şairden, o kaderin sahibinden utandım. Tüm felaketler başkalarının başına gelirmiş gibi olan rahatlığım rahatsız etti beni. Gözlerimi sımsıkı kapatıp resetledim tüm bunları. Devam ettim.  Şimdiye kadar, sürekli günaha davet eden kuzenlerime rağmen sunumlarım hazır, ödevlerim bitmiş olmalıydı ve ben tam da şu an arkadaşlarımla yaptığım birkaç günlük kavuşma planlarımız için bavul hazırlıyor olmalıydım. Fakat babamı hastaneye yatırmış, evde beni bekleyen telaşlı ve hasta bir annenin şefkatine kavuşmak için trafik levhalarını sayıyordum. Bu planlarım ise beş gün önce çoktan suya düşmüştü. İki gün arayla annem ve babam rahatsızlanmış, gün geçtikçe durumları daha da ağırlaşmıştı. Arkadaşlarımdan da birer birer hastalandıklarına dair haberler alıyordum. Dün de dayım aniden fenalaşmış, evde yatak döşek yatıyormuş. Büyük bir salgının ortasındaymış gibi hissediyordum bazen. Annemin birazcık rahatsızlanması bütün evi hasta ediyordu zaten. Balkondan mutfağa, evin tüm odaları hasta oluyordu. Ev, annemdi sanki. 

Bugüne ise babamın öğürmeleriyle başladık. Birkaç gündür çok kötü öksürüyordu. Ciğerlerini çıkarıp lavaboya koysa rahatlardı ama koyamadı. Apar topar ambulansı çağırdım. İki yıl önce yurtta merdivenlerden düşen bir kız için de ambulans çağırmıştım. “ Allah bir daha ambulansı arattırmasın!” diye de dua etmiştim. “Belli ki kabul olmamış,” dedim içimden. Keşke kabul etseydin Allah’ım. Babamı o hastanede tek başına bırakmış olmazdım bugün. 

Allah ile aramdaki ilişkiyi düşünürken kafamı dağıtmak için telefonu elime aldım. Ana sayfada ülkenin tüm kasvetini baş parmağımla yukarıya doğru iteliyordum. Keşke hayatımda da aynı şeyi yapabilseydim. Dert mi yüklendi? Yukarı kaydır. “Bu ülke kafayı yemiş!” diyerek telefonu cebime koydum. Peşi sıra şoför girdi içeri. Tüm heybetini bir taksi koltuğuna sığdırmaya çalıştı. Nefesini verdikçe arabanın içi sis doluyordu sanki. Dikiz aynasında kısa süreli bir bakışma geçti sanırım aramızdan. O kadar yorgundum ki üzerinde çok fazla durmadan tekrar camdan dışarıya bakmaya başladım ve aniden zihnime bir dizi senaryo düştü. Bu amca çocuklarını evlendirmiş, eşiyle birlikte sakin bir emekli hayatı yaşıyor olabilirdi. Belki de boşanmıştı ve eski eşi çocukları göstermediği için kendini sigaraya vermişti. Bıyıkları bu yüzden mi sararmıştı acaba? Belki de eve varmadan sağdaki ormana sapıp beni öldürebilecek bir katildi. Evet, kafayı yiyen sadece ülkem değildi. Yerimde irkilmeme sebep olan gür sesi tüm taksiyi doldurdu; 

-”15 dakikaya evindeyiz kızım.“

Dikiz aynasında göz göze geldik. “Hı hı!” diye bir şey çıktı sanırım ağzımdan. Daha sonra içimden kendimi “Hı hı mı? Gerçekten adama hı hı diye mi cevap verdin aptal!” diye azarlayarak tekrar cama doğru döndüm, ertesi gün yapacaklarımı düşünmeye başladım. Temiz eşyalar ayarlanacak, yemekler hazırlanacak, gerisin geri gelinip hastaneye bırakılacak, banka ve kargoya uğranılacak, eve alışveriş yapılacak, doğum günü hediyesi alınacak, güzel bir kutlama mesajı yazılacak, arayıp soranlara tek tek açıklama yapılacak ve dilimdeki tüy bitecek, ben biteceğim, herkese yeteceğim, her şeye yetişeceğim, hiçbir şey aksamayacak… 

Uzaklardan bir ses ilişti kulağıma, bir mırıltı. Zihnimdeki günlük plandan sıyrılıp kulak kabartınca şoför amcanın radyoyu açtığını fark ettim. İşte o bitmeyen tünele girmiştik ve o bahsettiğim orman geride kalmıştı. Demek ki beni öldürmeyecekti. Sonra şarkı sustu, tekerleklerden bir çığlık koptu, tünelin ortasındaydık ama sonundaki beyaz ışığı gördüm. Ardından bir şey refleks olarak gözlerimi sımsıkı kapatıp başımı kollarımın arasına almamı sağladı. Doğrulmaya çalışırken sıkışmış olduğumu fark ettim. Demir kokusu alıyordum. Etrafa bakmaya yeltenince bir şey sol göz kapağıma izin vermedi. Kirpiklerimden avucuma usul usul bir şey damlıyordu. Hayır hayır, akıyordu. O an bir şey çaktı beynimde, o an acıyı hissettim işte. Bacaklarıma ulaşamıyordum, hareket edemiyordum ve canım çok yanıyordu. Belli belirsiz sesler gelmeye başladı. Dizlerime düşen aceleci gölgeleri görür gibi oldum. Hepsi gittikçe uzaklaşıyordu, ben uzaklaşıyordum. Belli ki gördüğüm beyaz ışık tünelin sonu değildi… Ve şair haklıydı, kaderin üstünde kader vardı.

Panik, nefeslerim. Panik, kıpırdayamıyorum. Panik, imdat. Panik, ben ölüyorum. Ama hayatım bir film şeridi gibi gözümün önünden geçmiyor. Allahım ben galiba ölmeyi bilmiyorum.


2 yorum

Zeynep · Şubat 19, 2021 8:09 am tarihinde

İçinde kaybolmak.
Mükemmel kelimesinin hafif kaldığı bir yazıydı.

    Kalemtıraş Ekibi · Şubat 20, 2021 12:12 pm tarihinde

    Yorumunuz için teşekkür ederiz🌿 Düşünceleriniz bizim için çok kıymetli.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir