Eda Eylül Üstüner

SÜRDÜRÜLEBİLİR YAŞAM

“Kökeni Latincedeki “sustinere” kelimesinden gelen “sürdürülebilirlik” (sustainability) kelimesi, ilk olarak çevre bilincini akıllara getirse de esasında sürdürmek, devam ettirmek, desteklemek, sağlamak, var olmak gibi anlamlar içeriyor. Sürdürülebilirlik, bugün artık sadece doğayla ilgili olmayıp ekonomik ve sosyal yaşamı da kapsayan geniş bir kavram.”

Daha net bir anlatım ile “sürdürülebilir yaşam, çevrenin yalnızca bir ham madde kaynağı olarak görülmediği, ekonomiyi ve toplumsal refahı da içine alan bütünlüklü bir yaşam anlayışıdır.”

Özellikle Sanayi Devrimiyle birlikte artan üretim ve çeşitlilik ; buna paralel olarak çoğalan nüfus ve tüketici oranı  kaynaklarımızın sonunun göründüğü anlamına geliyor. Peki biz neden doğaya daha az atık bırakmayalım, neden daha az tüketmeyelim? Doyumsuzluk ve sonuçlarını düşünmeden yaşamak  günümüzün öğretilerinden. İleride bize getirilerini çok acı şekilde deneyimlemek yerine şu an bilinçlenmeyi seçmenin herkes için en iyisi olacağı açıkça görünüyor. 

Öncelikle “Atıklar, israf, gereğinden fazla tüketim nelere sebep oluyor ve neden alışkanlıklarımızı değiştirmeliyiz? konusuna değinmek istiyorum. Sürdürülebilir yaşam dendiğinde aklımıza sadece doğa ve çevre gelmemeli. Öyle ki bu hayat tarzını benimsemekle dünya çapındaki yoksulluğun azalmasını dahi sağlayabiliriz. Sürdürülebilir –yenilenebilir de denebilir- olmayan kaynakların devamlı kullanımı; iklim değişikliğini, zehirli atıkların artmasını, hava kirliliğini ve son zamanlarda hayatlarımızı oldukça tehdit eden kuraklığı kaçınılmaz kılacak. Nitekim küresel ısınmayla mücadele, sürdürülebilir yaşamı benimsemek için oldukça önemli bir sebep. Birçok şeyden, yaşamadan ders almadığımız aşikar ancak bu konuda bilinçlenmek için atacağınız tek bir adım bile hayati önem taşıyor. Doğa bize sunulmuş büyük bir nimet, onu avantaja ya da dezavantaja çevirmek tamamen seçimlerimize bağlı. 

Sizlere, bir kısmını deneyimlerek bir kısmını  araştırarak öğrendiğim bazı sürdürülebilir yaşam ipuçlarından bahsedeceğim. Birkaç saat sular kesildiğinde büründüğümüz hali kendimize çokça hatırlatarak, kuraklık ve onla bağlantılı olan küresel ısınmayla mücadelemizi sürdürmemiz gerekiyor. Bu konuda basitçe uyguladığım bir örnek verecek olursam, sebze ve meyveleri akan musluğun altında yıkamak yerine bir kaba doldurduğum su içinde yıkıyor ve o suyu da bitkilere vererek değerlendiriyorum. Bu küçük eylemin insanda bıraktığı vicdani rahatlık hissini kesinlikle deneyimlemelisiniz. Duşta suyun ısınmasını beklerken suyu boşa akıtmak yerine bir kovaya doldurmak ve o suyu temizlik vb. işlerimizde kullanmak gibi ufak detayların aslında bizimle başlayarak çevremize, daha sonra kitlelere sirayet ettiğini görmenin keyfini hep birlikte yaşayacağımızı umut ediyorum. -Banyo yerine duş almanın gerekliliğinden bahsetmeye ihtiyaç dahi duymadan- duş sürelerimizi, sıklığını hatta kullandığımız duş başlıklarını gözden geçirmemiz gerekiyor. Araştırmalar neticesinde klasik duş başlıkları yerine tasarruflu duş başlıkları kullanarak harcanan su oranını yarı yarıya indirmenin mümkün olduğunu görüyoruz. 

İnsan beyni sayısal verilerle ikna olmaya daha elverişli olduğundan olsa gerek, faturalarımızdaki aydan aya harcadığımız su ve enerji miktarlarını takip ederek kendimizin ve eylemlerimizin daha çok farkında olabiliriz. 

Bir cetvel alacağımız zaman karşımıza plastik, tahta ve metal şeklinde üç seçenek çıkar. Bizler bilinçli olursak, içlerinde tahtanın doğada en kısa sürede parçalanıp doğaya zarar vermeyeceği düşüncesinden hareketle onu seçeriz. Bir fincan kahve için 140 litre su harcanırken bir fincan çay için dörtte biri kadar anca harcanıyor. Buna bağlı olarak kahve tüketimimizi sınırlandırmak, atacağımız ilk olumlu adımlardan biri olabilir. Haşladığımız yumurta ve sebze sularının, yıkadığımız pirinç suyunun bitkiler için oldukça zengin bir besin kaynağı olduğunu biliyor muydunuz? Cevabınız hayır ise  atıklarımızı komposta çevirme metoduyla doğadan geleni yine doğaya vererek işe koyulabiliriz. Atıklarımızı değerlendirerek, vicdan azabımızdan kurtulmanın yanı sıra daha huzurlu ve anlamlı yaşamlar edinmemiz de mümkün. Dünyada 849 milyon aç insan varken 1,7 milyar insanın obeziteyle savaşıyor olmasını sorgulamamak elde değil. Bu dengesizliğin herkesçe bilinen sebebi elbette israf. Bir diğer yaralayıcı istatistik ise, bunca israf edilen gıdanın üretimi için dünyadaki temiz suyun dörtte birinin kullanılıyor olması. Diyeceğim o ki  bilinçlendikçe olayların arka planını düşünmeden edemeyeceğiz ve zararın neresinden dönersek kârdır anlayışını benimseyeceğiz. Sosyal medyada gördüğümüz aç çocukları, damla hesabı yapacak kadar suya ulaşımı olmayan insanları Allah’a havale etmekle üzerimizdeki yükümlülük kalkmıyor malesef. Herkes elini taşın altına koymalı ve ufak alışkanlıklarla fedakârlık yapmalı. 

Gelgelelim doğada çözünmesi bin yılı bulan, suyu ve havayı kirleten, insanları da içine alan birçok canlı popülasyonunu doğrudan tehdit eden plastiğe; ekonomik anlamda ve ulaşılabilirlik açısından her bir yanımızı işgal eden  maddeye. Bir kısmı geri dönüştürülse de büyük bir kısmı ölümsüzlük iksirini yudumlamış durumda. Plastik poşet yerine bez çantalar kullanmak, pet şişe yerine daha sağlıklı olan cam şişeyi tercih etmek, birer bambu diş fırçası edinmek ilk bakışta uğraştırıcı ve maliyetli görünse de uzun vadede her açıdan tasarruf sağlıyor. Özellikle tek kullanımlık bardak, çatal, tabak ve pipet gibi –kullanmasak hiçbir şey kaybetmeyeceğimiz- plastiklerden uzak duralım. Aksi takdirde gelecekte doğa yürüyüşü yapacak kadar bir doğamız bile olmayabilir. 

Bizleri harekete davet eden çevreci vizyonerler, dünyayı tahrip eden ve yine onu koruyacak güce sahip olan tek türün insan olduğundan bahsediyor. Bireysel dönüşümlerin nasıl genele yayılacağı konusunda da şöyle bir ifade kullanılıyor: ‘’Tıpkı tek bir çakıl taşı suya atıldığında dalgaların yayılması gibi bireylerin davranışlarının da çok daha geniş kapsamlı etkileri olabilir.’’ 

Peki hiçbir şey yapmadan bir fayda sağlayamaz mısınız? Elbette sağlayabilirsiniz. Geri dönüşüm kutularına atılmaması gereken, atıldığında diğer atıkların geri dönüşüm fırsatını da yok eden atıkları normal çöp kutularına atarak mesela. Yani belli başlı atıklar için ekstra çaba sarf etmeden kolay olan yolu seçerek. Örneğin: Kahve zincirlerinde satılan karton bardakların iç yüzeyindeki bir madde onları geri dönüştürülemez kılıyor. Aynı zamanda bardakların içinde kalan kahve artıkları, geri dönüşüm kutusundaki diğer atıkları da kirleterek onları da geri dönüştürülemez hale getiriyor. Yine de bu konuda yaşadığınız dünya için bir adım atmak isterseniz, birer termos edinebilir ya da biraz zaman ayırıp kahvelerinizi fincanda tüketebilirsiniz. 

Doğaya attığımız her atığın toprak tarafından emilip; yediğimize, içtiğimize hatta evlerimize girdiğini göz ardı etmemeli, çok geç olmadan bilinçlenmeli ve bilinçlendirmeliyiz. Rum suresi 41. ayette de zikredildiği gibi ‘’İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah -dönüş yapsınlar diye- işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.’’ Öyleyse ne zaman ibret alıp dönüş yapacağız?  

Faydalanılan kaynaklar;

1-  https://www.garantibbva.com.tr/tr/blog/surdurulebilir-yasam-sozlugu.page

2-https://www.garantibbva.com.tr/tr/blog/surdurulebilir-yasam-sozlugu.page 

* www.solhliving.com 

*http://www.greenpackonline.org/english/lessons/turkey/07-1.pdf 



Kategoriler: Deneme

2 yorum

EDEYÜS · Şubat 18, 2021 8:59 pm tarihinde

İnsanlığa bize sunulmuş nimetlerin kıymetini bilmemiz konusunda yazılmış çok değerli bir eser olmuş.. Geçici evimizin bize sunduğu kaynakların sonsuz sayıda olmadığının farkına varmamızı, çok az insanın ihtiyacından çok fazlasına sahipken sahip olduklarının kıymetini bilmeziken, çok fazla insanın ise ihtiyacından çok azına sahip olduklarını bizlere fark ettiren Kalemtıraş yazarı Eda hanıma teşekkür ediyorum.

    Kalemtıraş Ekibi · Şubat 18, 2021 11:19 pm tarihinde

    Bu güzel yorumunuz için teşekkür ederiz.🌺

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir