Caner Yılmaz

”Aborjinler çölde giderlerken aniden dururlar. Morgan da onlara, ‘Mola zamanı değil, neden durduk?’ diye sorar. Yerli reis der ki: ‘Çok hızlı ilerledik, ruhlarımız geride kaldı. Ruhlarımızı bekliyoruz.’ ” (1)

Modern varoluşun totaliterleştirilmiş paradigmasının öz yapısı; dünyanın sıkışması, yaşamın sömürgeleştirilmesi, coğrafyanın sonu, geleceğin özgürlükten arındırılması; yani bir nevi ruhun manadan mekaniğe evrilmesidir. Evrilmenin uç noktası ise mağaradan mağazaya oldu. Oysa mağaradan(Hira’dan ) Kabe’ye olmalıydı… Şeriati’nin “ruh ve balçık” ikilemi ya da “nur ve nar” tenakuzunun anlamı burada yatar… Ruhları geride kalmış bilinçlerin manası Cemil Meriç’te bulur kendisini: “Murdar bir halden muhteşem bir maziye kanatlanmak gericilikse her namuslu insan gericidir…” Gericiliği bir üst seviyeye taşırsak: 

Canıma bir merhaba sundu ezelde çeşm-i yâr

Şöyle mest oldum ki gayrın merhabasın bilmedim…(2)

 Yani,sevgili ol dedi ölmeyi sevdim. Şehadet başka ne ola ki? 

En son düşman savaşçı kitabının sayfaları arasında bırakmıştım bu kavramı. Boğaza takılan bu kılçıklı kavramı… Aşk çölünde gezinirken sevgiliye şiir olmak istemiştim… Şehadet demiştim. Eteklerimden putlar dökülüvermişti “innel batile kane zehuqa” baltasıyla. Tur Dağı değildi karşımda duran. Fakirlerin, -a(r)tık insanların!- toplama kamplarına dönüştürüldüğü şehirlerin betonlarıydı. Kelami yetişti imdadıma: 

Cânı cânâna kurban eyleyen gelsin bu meydane

Soyup benliğini üryan olan gelsin bu meydane.(3)

Aşktan gayrı şehadet ne ola ki?

Pers İmparatoru Kandiş, Mısır seferine çıkarken zaferinden emindi. Çünkü bütün kâhinleri ittifak halindeydi. “Zühre yıldızı!” demişlerdi hep bir ağızdan; “İmparatorun burcuna girdi.” Mısırın fethi yakındı. Öyle de oldu. Kırk gün kırk gece sürer Nil’in yanı başındaki savaş ve Mısır düşer. Ama önceden müjdelenmiş bu fetih acımasız Pers İmparatoru’na kâfi gelmez. Merkiz Kalesi’nin önüne bir otağ kurdurur ve mağlup Mısır kralı Kısamelut’u huzuruna çağırtır. Amacı bellidir : Mağlup kralı daha da aşağılamak.

Muzaffer Pers alayları otağın önünden geçer önce. Ardından mağlup Mısır ordusunun generalleri. Başları önde ve yüzlerinde horlanmanın utancı. Generalleri öteki rütbeli askerler izler; süngüsü düşmüş Mısır ordusunun sefil artıkları… Hangi kral bu utanç verici manzara karşısında aşağılanmanın ezikliğini duymaz ki. Oysa Mısır kralı yüzünü eğmemiştir. Öylesine gururludur, öylesine soğukkanlı. Perişan bir halde önünden gecen ordu sanki kendi ordusu değilmiş gibi. Sonra kralın sevgili kızı Mısır prensesi geçer otağın önündenİ beş paralık bir cariye kılığında. Pers ordusunun çirkin bir aşçı yamağı saçlarından tutup sürükler prensesi. Bunu gören Mısır ahalisinin acı çığlığı yeri göğü inletir. Hangi yürek o güzeller güzeli prensesi böyle bir düşmüşlük içinde görmeye katlanabilir? Fakat Mısır kralının kılı dahi kıpırdamamıştır. Bir aşçı yamağının cariyesi olan kız sanki kendi kızı değilmiş gibi. Az sonra kralın biricik oğlu veliaht prens geçer otağın önünden… Kolları bağlı, ayakları prangalı; iki yanında dağ gibi birer Pers askeri darağacına doğru sürüklerler veliaht prensi ve hemen oracıkta idam ederler. Fakat kral kılını bile kıpırdatmaz. Az önce idam edilen oğul sanki kendi oğlu değilmiş gibi…

Sonunda hizmetçisi geçer otağın önünden. Mısır kralı yerden yere atar kendisini. Hizmetçisini zincire vurulmuş görünce acımasızca yumruklar göğsünü, dövündükçe dövünür. İki gözü iki çeşme… Pers İmparatoru hem memnundur bu manzaradan hem de hayretler içindedir… Nasıl olur da ordusunu, kızını, oğlunu, ülkesini, her şeyini kaybetmiş kral soğukkanlılığını korur da; maiyetindeki en değersiz kişinin, hizmetçisinin perişanlığını gördüğünde böylesine yıkılmıştır.

Niye mi?

Çünkü insan en değersiz gördüğünü kaybedince her şeyini kaybettiğini anlar… Var olmak buradadır. Varlığa gelmek de… Kaybettireceklerinden geçmekle başlar yol, çünkü yola yalnızlıkla çıkılır. Yola yalnız çıkılır, Allah yalnızlarla beraberdir çünkü..

Yani der Ramiz paşa:

Garibim bi-kesim yokdur enisim ahdan gayrı 

Penahım dest-girim kalmadı Allah’tan gayrı(4)

 Şehadet başka ne olaki?

Hasılı… Seküler ufkun varlığın başına getirdiği hiçliğin  yarattığı bu kaosun, kendisini unutturmak için dinden çaldığı cennet simülasyonlarına inanmayacağız… İtaat etmeyeceğiz… Şehadet başka ne ola ki?!!

İnsanı savunuyorum, çünkü düştüğünü gördüm. (Albert Camus)

Kaleme ve kalemin yazdıklarına andolsun…

(1)Marlo Morgan, Bir Çift Yürek

(2)Ruhların yaratıldığı bezmi elestte sevgilinin gözü benim canıma bir kez merhaba dedi, 

Ben bundan dolayı öylesine sarhoş oldum ki daha sonra kimsenin merhabasını bilmedim (Ahmed paşa )

(3)Aşk meydanına, canını canana kurban eyleyecek olan gelsin

 Benliği kibir ve gururdan soyunup tertemiz olan gelsin(Kelami)

(4)Garibim kimsesizim, ahtan başka dostum yok

 Elimden tutanım kalmadı. Allah’tan gayrı sığınacak yerim yok.

Kategoriler: Deneme

2 yorum

Gulsevim KARAGÖZ · Şubat 21, 2021 2:35 pm tarihinde

Cok cok guzel olmus elinize emeginize kaleminize saglik

    Kalemtıraş Ekibi · Şubat 21, 2021 8:52 pm tarihinde

    Yorumunuz için teşekkür ederiz. 🌿

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir