Betül Sevda Kıroğlu

Bazen girizgahlar çok kafa karıştırır. Zaten karışık kafalarımız. Bismillah diyelim lafın ortasından girelim!

(Affınıza sığınarak yazıyorum.)

Kaç çocuk düşünüyorsunuz?

(Düşünce gücüyle yapılanı varsa?)

Çocuk yapmayı düşünmüyor musunuz?

İsteyerek mi oldu?

Aaaa araları çok az kesin kaza kurşunudur.

Evleneli epey oldu kesin olmuyordur.

Yok yok yapmıyor yeni nesil.

Derler, derler…

Toplum olarak ne yapıyoruz? Durmuyoruz, duramıyoruz. Ah şu dilimiz!  Hani aklına geleni söylemekten çekinmeyen, pat diye ağzındaki baklayı çıkaran, bedenî anlamda acı vermiyor zannederek kalbi de acıtmıyor sandığımız dilimiz…

Muhakkak hepimizin ağzından çıkıyor.

Toplum olarak dilimizi terbiye etmeye ihtiyacımız var. Önce dilimizi sonra amellerimizi…

Cinsiyet fark etmiyor hepimiz yapıyoruz. Ama bugün aynayı kendimize çevirme,

 hem cinslerimle birlikte yaşananlarla yüzleşme vakti.

Bayanlar olarak üzerimize vazife olmayan, bizi ilgilendirmeyen şeyler hakkında konuşuyor ya da kelimelerimizle takvamıza yakışanı yapamıyoruz. Gaflete düşüyoruz.

Kelamımızın ayarının olmadığı konular o kadar çok ki…

Evet, tanıdığına tanımadığına derdini anlatıp rahatlayan bir toplumuz. Amenna ama neyi ne kadar ve nasıl anlatıyoruz? 

Ağzımızdan çıkan karşıdakinin kulağına gitmeden bizle musahafalaşıp öyle mi gidiyor yoksa koşar adımlarla mı?

Benim anlattığımla onun duyduğu aynı mı?

Anlattım hafifledim mi?

Sordu rahatladı mı?

Mahcup oldu biri pişman oldun mu?

Sormuyoruz, kemiği yok diye dilimize yükleniyoruz. 

Evlat ne büyük nimettir, ne büyük rahmettir.

Her rahmet gibi zahmeti çoktur.

Bunu yaşayan, buna iman eden bir annenin zorluğu görünce: 

“Aman aman çocuk mu? Tövbe! Bir daha asla. Allah olmayanlara versin!”

“Yok yok bir daha asla çocuk yapmam, yeter bu kadar!” gibi saliha bir hanıma yakışmayan ifadeler kullanması…

Bazen bilinçli, çoğu zamansa bilinçsiz şekilde kullanıyoruz bu ifadeleri. 

Aklımıza geldiği hâliyle, kalbimize sormadan çıkıveriyor bizimle musahafalaşmadan.

Öncelikle sormak lazım biz kimiz?

Haddimiz ne?

Ne istiyoruz?

Ne iddia ediyoruz?

İddiamızdan vurulunca, uyarılınca İslamî bir duruş sergiliyor muyuz yoksa “Sanki sen  mükemmelsin de  beni uyarıyorsun.” diyerek şeytanla el ele mi geziyoruz? 

Evladı bahşeden Allah (cc) iken tek çocuk yapacağını söyleyen kardeşe ne denir?

Buna da kendi karar veriyorken, eşini umursamıyorken uyarmak nicedir?

“O mu taşıyor, eziyeti o mu çekiyor ki?

Bir kere doğum yapsın da görelim bakalım bir daha çocuk isteyecek mi bu beyler?” derken hangi kelam onun kalbini yumuşatabilir.

Evlat nimetini görememişken, gözleri mucizeye şahitlik ettiği hâlde perdelenmişken, başka hangi nimet onun gözlerini açabilir? 

Sonra toplanıyor evlat sahibi olmuşların başına yine o derler derler…

Kardeş ne zaman?

Tek çocuk mu yapacaksınız?

Bari kardeşi yapın da sonra yapmazsınız. (Kararı da veriyorlar!)

Bitti mi, bitmedi.

Kardeşi olacak yine geliyor o ruh emiciler.

Arka arkaya evladı olanları görüp üzülüp acıyorlar. Çünkü arka arkaya olduysa kesin KAZA KURŞUNUDUR. Kimse sevse de peş peşe evlat istemez isteyemez. Akıl kârı mı bu?

Öyle bile olmuşsa bunu dil ile ikrar etmenin sana bana faydası ne?

Dua edip onu yüreklendirmek varken. 

“Yazık ya nasıl zorlanacaksın

Yemek yemeye fırsatın bile olmaz

Sütten de kestin dimi küçüğü hakkına girdiniz.

Tüh küçük yaşta da abi/abla olacak.

Aslında ikisini bir emzirenler var onlara bak yaparsın.

Ama sen çok zayıfsın.

Perişan olursun vazgeçtim yapma 

Atlı mı kovalıyordu bu ne hız?

Neyse neyse birlikte büyürler.”

 cümlesiyle KAPANIŞ…

Kaza kurşunu nedir Allah aşkına?

Hastaneler evlat sahibi olmak isteyen anne adayları ile dolup taşarken bizi 2. 3. 4. kez annelik ile müjdeleyen Rabbe şükretmemiz gerekmez mi?

Zor, çok zor annelik. Rabbimin bahşettiğinden başka kim bilebilir? Kim anneden daha fazla sevebilir, kim uykusunda bile özleyebilir, nefesini kontrol edebilir, sesini az yükseltti diye kimin vicdan azabından uykusu kaçabilir?

Yaşadıklarımız, acılarımız bizi yorabilir ki yoracak da. Evladı olanı da olmayanı da yoracak Allah. Sorun yaşadıklarımızın sözlerimize, tavırlarımıza olan yansımaları.

Zorluk çektik muhakkak.

Pes peşe evlat sahibi olduk.

Gecelerce uykusuz kaldık.

Hatırlamak istemeyeceğimiz doğumlar yaşadık.

Eşimiz belki de en sert insanlardan.

Uzak akraba, yakın akraba çoğunun kendinden önce sözleri geldi kapımıza, selamsız girdiler içeri. 

Git demek istedik ama diyemedik, zorla misafir ettik…

Ne yapmalı? 

Ne söylemeli?

Kulaklarımı kapasam çare olur mu?

Hiç konuşmadan dursam, yeter mi?

Bizler iman ettik.

Her durumda Rabbimizin razı olacağı şekilde yaşamaya söz verdik.

Rabbimizden sözlerimizle ve fiillerimizle cennet vesileleri istedik. O zaman neyi ne için, nerede söylediğimize bakacağız.

Ne mi istiyoruz?

Yeni evlenmiş kardeşimize “Çocuk yapmıyor musunuz, çocuk istemiyor musunuz?” diye sorulduğunda “Yok yok şimdi düşünmüyoruz!” demek yerine “Allah’a en hayırlı vakitte vermesi için dua ediyoruz.” demesini bekliyoruz.

Ki sonra “ŞİMDİ İSTEMİYORUZ!” cümlesiyle Allah onu imtihan etmesin!

Eşi yardımcı olmayan anneye “Yapma, yapma. Zaten tek başına büyütüyorsun.” dendiğinde acısı taze olan annenin “Allah yardım ediyor bana, gerisi önemli değil.” diyebilmesini bekliyoruz.

Ya da peş peşe evlat sahibi olmuş annenin kendisine “Bir daha da çocuk yapmazsın değil mi?” diyen kişiye “Allah en hayırlısını versin. Kimin için ne dilerse muhakkak o hayırdır. Beni yine anneliğe seçerse başımla beraber sevinirim.” demesini bekliyoruz.

Ya da doğumu çok zor geçmiş anne “Bir daha doğum yapmam ben asla!” dediğinde ona “Unutursun bir daha yaparsın merak etme.” demek yerine “Allah doğumla günahlarından arınmanı mübarek etsin. Bu yaşadıklarını sana cennet vesilesi kılsın. Evladın da göz aydınlığı olsun.” denmesini bekliyoruz.

Hasılı kelam, kardeşler yaşadıklarımız kolay değil. Çünkü iman edenlere dünyada değil ahirette rahatlık müjdesi vermiştir Rabbimiz. 

Rabbim imtihanlarımızı kolaylaştırsın. 

İmtihanı kazanmamıza vesile olacak ameller bahşetsin. Dilimize sahip olabilmeyi, konuştuğumuzda ya hayır konuşmayı ya da susabilmeyi nasip etsin. 

Her ortamda lisanımızı örnek, hitabımızı etkileyici, duruşumuzu vakarlı kılsın.

Esselamu aleykum.


6 yorum

Nur Aziz Özkan · Nisan 18, 2021 12:05 pm tarihinde

Ağzına yüreğine eline sağlık kardeşim 🌹

Aişe AYDOĞAN · Nisan 18, 2021 12:29 pm tarihinde

Essalamünaleyküm rahmatullahi ve berakatuh kardeşim o kadar güzel anlatmışsın. Allah razı olsun bu konular genelde insanların rahatsız olduğu konular kendimize yapılmasını istemediğimizi başkasına neden yaparız anlamıyorum artık insanlarla görüşmek istemiyceğimiz hale gelmiştik Rabbim bu hastalıkla imtihan ediyor. Birbirini göremeyen insanlar laf yok çok zor durumdalar Allah kimseye zülm etmez başınıza ne geliyorsa ellerimizin ve dillerimizin yaptıklarından geliyor. Şu pandemi zamanı oturup elimizi başımızın arasına düşünmemiz için güzel fırsat inşallah bu fırsatları değerli bilenlerden oluruz. Fitne adam öldürmekten daha kötüdür bunlarda fitne çıkarmak insanların arasını bozmak üzmek Allah’la kul arasına bile giriyorlar. Rabbim bize hidayet üzerine dosdoğru yol edinmeyi nasip etsin inşallah o kadar çok yazacaklarım var ki selam ve dua ile Allah’a emanet olun kardeşlerim

    Betül Sevda Kıroğlu · Nisan 18, 2021 11:39 pm tarihinde

    Aleykumselam kardeşim. Rabbim önce kendi nefsimizi hesaba çekebilmeyi, bununla kendimizi toparlayabilmeyi, dua ile hidayeti istemeyi nasip etsin bizlere. Dilinin kemiği olmayan kardeşlerimiz içinde yine Rabbimizden dillerine letafet, bakış acılarına feraset, düşüncelerine basiret vermesi için dua etmeliyiz. Bizler kardeşlerimizin kurtulması için dua edelim ki ümmet olarak şahlanalim.

      Yasemin ATAMAN · Nisan 19, 2021 4:36 pm tarihinde

      Ve Aleykümselam ne güzel yazıya dökmişsünüz Rabbim kaleminize aklınıza doğru yolda kuvvet versin İnşaAllah hayr ile.

Safure · Nisan 19, 2021 6:53 am tarihinde

Yüreğine sağlık… Allah razı olsun 😊 ❤

Sevda Yılmaz · Nisan 19, 2021 9:08 am tarihinde

Allah razı olsun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir