Şakir Zümre

Ne de çok şey kaybediyor insan? Kaybetmeye değse bari! Sahi nedir kaybetmeye değecek olan şey? Hem değerli olması hem de kaybedilmeyi hak edilmesi gerekliliği gerçekten de acayip bir durum değil mi? Belki de kaybedilmeye layık olması onun gerçek bir değere sahip olmadığını göstermektedir. Yalanların ve gerçeklerin karıştığı dönemlerde değerler neden karışmasın ki?

Peki bir şeyleri kaybetmek üzüyor mu bizleri? Üzülmek dediğimiz duygu acaba herkes için aynı şeyi mi ifade ediyor? Gerçekten bir kişi neden ve nasıl üzülür? Aslında üzülmek dediğimiz değişken bir duygudur. Kişi bugün üzüldüğü şeye yarın sevinebilir bir hale gelebilir. Hatta gerçekleşmemesi için kendisini üzüntüden harap ettiği bir şeyin, gerçekleşmesi için tüm iştiyakıyla mücadele ederken kendisini bulabilir. Öyleyse değer dediğimiz şey de mi değişkendir? Tabi ki varsayımlarımız bir genellemeyi kapsamamaktadır. On yıl önce üzüldüğü şeye bugün de üzülen birilerinin olması muhtemeldir. Hatta daha çok veya daha az üzülür olması, üzülme durumunun değiştiğini göstermez. Ama insan adeta bir meyve gibi olgunlaşmaktadır. Bunu kabul etmeyen kişi yeteri kadar olgunlaşmak için zaman geçirmemiştir belki de. Yeterli olgunlaşma süresi yaşamayan bir kişi olgunlaşmanın ne olduğunu nasıl bilebilir ki?

Ne kaybedelim peki? Nasıl kaybedelim? Soruyu tüm insanlık namına vicdanlarımıza soralım! Bir şey kaybedecek olsak neyi kaybetmeyi seçeriz? Beylik cevaplara yer verecek olursak, tabi ki kimse bir şey kaybetmek istemez ama illaki kaybedeceksek bir şeyleri, para kaybedelim diyecektir çoğu kişi. Birçoğu sahte ve anlamsız bakışlarına, bilge bir eda takınmaya çalışarak paranın yerinin dolacağından, birçok şeyin paradan daha önemli olduğundan bahsedeceklerdir. Mesela sağlık diyecekler, aile diyecekler, bir inanç yahut fikir diyecekler. Bunları söyleyenlere baktığımız zaman ise çoğunlukla para elde etmek için tüm bunlardan vazgeçtiklerine şahit oluruz.

Her işin başı sağlık diyenler, daha çok para kazanmak yahut parayı daha çok ellerinde tutmak için sağlıklarını çoğu zaman riske atarlar. Hastalıklar için tedbir mahiyetinde kullanılacak şeyleri pahalı ve gereksiz bulurlar. Sağlık için atılacak bir adımın gereksiz olması gerçekten kişinin sağlığını çok önemsediğini gösteriyor değil mi!? Hatta en ucuz paketli gıdaları da tercih ederler ki daha da(!) sağlıklı olsunlar. Ucuz etin yahnisi yavan olur dese de büyükler, ne anlayacak ki büyükler. Para varken tecrübeyi kim ne yapsın değil mi? Tabi ki acı tecrübeler edindikten sonra durum her zaman böyle mi kalır bilinmez! Yine de her işin başı sağlık diyenlerin çoğunun sağlıkları artık düzeltilemeyecek duruma gelmeden önce herhangi bir önlem almamaları da çok acayip bir tezat olarak karşımızda durur. Daha pahalı olduğu için sağlıklı ürün kullanmayan kişi, ucuz ama zararlı ürünlerin verdikleri hasarı düzeltmek için normalde sağlıklı ürüne harcayacağından daha fazla para harcarlar. Yani daha az harcamak için daha çok harcarlar. Ne denilebilir ki?

Her işin başı aile diyenler de çoğu zaman aile huzurunu basit hatalarla kaybedenlerdir. Basit diyorum, çünkü geçmişine dönüp bakınca kişi bunun için değer miydi demeden edemiyor. Hatta çoğu zaman durumun parayla ilgili olması ve konuşulması gereken şeylerin konuşulmamasından kaynaklanması da ayrı bir klişedir. Aile önemli diyenlerin bu konuda çok yaralarının olması ve bu yaraların bir kısmının kendilerinden kaynaklanması da dikkate değer bir durumdur. Sosyal medyada bir zamanlar denk geldiğim belki de yazan kişinin başından bile geçmemiş ama dikkat çekmek ve beğeni elde etmek için yazıldığı aşikar olan bir yazı bu durumu özetliyor aslında. Hemen herkese hayatından bir kesit sunuyor. Şöyle diyor genç ablamız ya da şuna yakın bir şeyler: “Babam bize kardeşliğin önemiyle ilgili nasihat veriyor. Hiçbir şeyin aranıza girmesine izin vermeyin, bu dünya geçici diyor. Tek sorun babaannemin hacdan getirdiği hurmaların fazlasını amcam aldığı için üç yıldır amcamla görüşmemesi.” Her işin başı aile diyen ne çok kişi başka kapılarda aile aramıştır değil mi? Halbuki dost dost olmalı, arkadaş arkadaş olmalı, amca amca olmalı, kardeş ise kardeş olmalıdır.

Her işin başını bir inanca veya fikre bağlayanların ise durumları inançlarının veya fikirlerinin para merkezli olup olmadığına göre değişir. Zaten para temelli bir inanç veya fikir iddia edenlerin parayı tercih edecekleri aşikardır. Asıl soru para harcamayı gerektiren durumlarda inançlarına veya fikirlerine ne kadar sadık kalacaklarıdır. Bir filmdeki karakterlerden biri diğerine normalde kabul etmeyeceği bir şeyi teklif edip az bir miktar para teklif ediyor. Alaycı bir gülümsemeyle karşılaşıyor. Teklif ettiği miktarı üç beş katı kadar artırıp teklifini yeniliyor. Yine kabul edilmiyor teklifi. Bu sefer artırdığı teklifi on kat kadar artırıyor. Beni parayla satın alamazsın tarzı bir cevapla karşılaşınca bin katı kadar bir artırıma gidiyor teklifinde. Derin bir sessizlikle karşılaşıyor. Yani en başta hiçbir şekilde kabul edilmeyecek bir teklif için yeterli miktara ulaşılınca sorgulanmaya başlaması demek teklif yeterince artırılırsa kabul edileceğinin göstergesidir. İnançlarımızın veya fikirlerimizin amansız savunucuları olmamız acaba yeterince bir teklifle karşılaşmamamızdan mı kaynaklanmaktadır? Acaba kınadığımız kişilerin makamlarında oturmadığımız için mi bir görüş sahibiyiz? Yoksa daha şahsi çıkarlarımız, inançlarımız veya fikirlerimizle çatışmadı mı?

Kaybedilmeye en çok layık olan şey para olması gerekirken sanki en az kaybedilmeye layık olan şeymiş gibi davranmamızda gerçekten enteresan bir durumdur. Çoğu zaman parayı elimizde tutmak için harcadığımız emek, parayı kazanmak için harcadığımızdan daha fazladır. Parayı tutmak yerine, yenisini kazanmaya göstersek bu çabayı, kazandığımızı da rahatlıkla harcayabilir hale geleceğiz belki de. Ya da bulaşıcı bir hastalık gibi yayılan hep daha çok, daha çok, daha da çok para kazanma hırsına bir çözüm bulmalıyız. Yaşı kemale eren çok az kişide para tutkusu kalması da enteresandır. Kelamların hemen hepsinde paranın yerilmesi de enteresan. Çokça dile getirdiğimiz ama amellerimizle de çokça yalanladığımız durumlar kaç tane ki hayatımızda.

Harcayamadıktan sonra kazanmanın ne anlamı var ki? Alım gücü ne ifade eder ki bir şeyler almadıktan sonra? Amacına matuf olmayan madde ne işe yarar ki? Amacından sapan bir hedefi dillendirmek kimin yalanını dillendirmektir? Kaybetmeye en layık olan şeyin ne olduğunu iyi düşünmeli ve doğru karar vermeliyiz!


0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir