Hüdâbin

Güneşin vurduğu kirpiklerin gölgesinde bakışlarım.  Nasıl da ay parlaklığında parlıyor yüzü. Dalgasında kaybolup engin denizlerde kulaç attığım saçları, açık pencereden esen hafif yelle dans ediyor . Sabahtan beri koşturan bedeni uykuya yenik düşmüş. Ah yavrum! Başına bir şey gelecek diye ölesiye korktuğum! O kadar hareketli ki… Bir o kadar da meraklı. Küçük kaşif diyor babası ona.  Her şeyi inceliyor. Keşfe çıkmadığı hiç bir şey yok neredeyse. Bu kadar hareketli olması beni tedirgin ediyor sürekli.  Düşüp bir yerini kıracak, incitecek diye korkuyorum. O demlerde “Bu kadar da sıkma çocuğu.” diyor annem. “Çocuktur, düşe kalka büyüyecek. Düşüp kalkarak öğrenecek hayatı. Kalkmayı öğrenmek için önce düşmeli. Düşmeli ki kalkabilsin.”  Haklı. Haklı da canı acıyınca canımdan can gidiyor işte. Ne yapayım?

Dışarıdan kuşların tatlı cıvıldaşmaları geliyor. Kim bilir belki onlar da yavrularını izliyor benim gibi. Evet! Evet kesinlikle onlardaki bu coşkunun nedeni yavruları, canlarından bir parça olan göz aydınlıkları. Yavrularına uçmayı öğretiyorlardır muhtemelen ya da onların havadaki süzülüşlerini izliyorlardır. Ee ne de olsa yeni yeni uçmayı öğreniyorlar. Yeni yeni keşfe çıkmışlar kâinatı. Hayata yeni atılmışlar. Kendi ayakları üzerinde durmayı, yaşamayı öğreniyorlar. Tıpkı benim yavrumun ilk attığı adımlarını heyecanla izleyişim gibi. Nasıl da paytak paytak yürüyordu. Birkaç adımda bir yere kapaklanacak oluyordu. Koşup tutuyorduk babasıyla. Orayı burayı keşfe çıkmak için emekleyip duran, emeklemekten dizleri aşınan yavrumuz artık yürüyebiliyordu. Desteğimiz olmadan adım atabiliyordu. İlk adımını atışı ilk günkü gibi aklımda. O heyecan o sevinç hâlâ ilk günkü tazeliğinde.  Sadece o an  değil, tüm ilkleri aklımda. Nasıl unutabilirim ki?..

Kuşların cıvıldaşmaları dışarda devam ederken  usulca yavruma yaklaşıyorum. Yanına uzanıp onu seyretmeye devam ediyorum. Yavrum benim! Seyrine ve kokusuna doyamadığım!  Burnuma çalınan eşsiz kokusuyla mest şu an ciğerlerim. İçime içime çekiyorum. Tüm zerrem şükründen  aciz bu kokunun. Gözlerimin nemlenmesine mani olamıyorum. Ne zaman öyle hissetsem yani ki şükründen aciz olduğum bir nimete gark olsam hep böyle oluyor. Nemleniveriyor gözlerim. Şükranlar dökülüyor kalbimden, dilimden ve dahi yanaklarımdan. Sabah yeli serinliğinde  süzülüveriyorlar birer birer. İşte şimdi yine aktılar. Elimin tersiyle silmek yerine akmalarına izin veriyorum. Daha çok şahit olsunlar diye şükrüme. Yavrum benim. En büyük duam! Rabbimden hediyem! Ne çok istedim onu, bilmiyor kimseler.  Bir Rabbim biliyor, bir de herkesin derin bir uykuya daldığı ve benim efsunlu kucağında sabahladığım geceler biliyor.  Gözyaşlarımla ıslanan günlüğümün sayfaları, satırları biliyor. Elimden düşürmediğim  kalemim biliyor. Bir onlar şahit peygamberi duama…  Adem aleyhisselam gibi elimi gönlümü açıp tüm benliğimle Rabbime yönelişime… Hıçkırıklara gömülüşüme… Dudaklarımdan kurtulup avuçlarımın arasından geçerek ötelere ulaşan iniltilerime: “Rabbim bize katından hayırlı bir evlat ver. İnşallah sana şükredenlerden olarak bulacaksın bizi.” En çok onlar şahit buna, en çok onlar biliyor. 

Yavrum benim! Kabul olan en güzel duam! Onu istemek Rab’den… Elini açıp onu dilemek… Hayaller kurmak sonra. Hepsi çok güzeldi. Ama en güzeli duamın kabulüne şahit olduğum, onun ilk nefesini alışını görüp sevinç gözyaşlarına boğulduğum o eşsiz andı. Onu kucağıma aldığım, minik ellerinden tuttuğum, yanaklarına dokunduğum o anlardı. Kucağımdaydı duam ve ben onu izliyordum bahar gülüşüyle… Her yanım güllük gülistandı. Sarılı morlu çiçekler açmıştı kırlarımda. Rengarenk kelebekler oradan oraya uçuşuyordu. Tüm dallarım tomurcuklanmış, tatlı hülyalara dalmıştı. Gönül semalarım berraklaşmış mavinin en güzel tonuyla gülümsüyordu. Umut kuşlarım uçuşuyordu sevinçle. Güneşim, göz aydınlığım, cennet kokulum, Rabbime yıllarca yalvarışım, umutla bekleyişim, en büyük şükrüm kucağımdaydı çünkü. Minik elleri avucumdaydı. Teninin sıcaklığı üşüyen yanlarımı güneş gibi cömertçe ısıtıyordu.  Gözlerim aydan parlak yüzünde geziniyordu. Cennet bahçelerinden bir bahçeyi temaşaya durmuş gibiydim. Eşsiz kokusuna gark olmuştu tüm zerrem ilk defa ve yine nemlenmişti gözlerim. Bahar yağmuru bereketiyle yanaklarımdan birer birer süzülüyordu gözyaşlarım. Şükürler olsun ey Rabbim! Şükürler olsun! İnşallah beni her zaman şükredenlerden bulacaksın.  


2 yorum

Sena · Kasım 20, 2022 11:12 pm tarihinde

Tebrik ederim güzel bir deneme yazısı olmuş. Daha sade dille anlatılan daha güzel başarılara imza atmanı dilerim.🍀❤️

Aysel Adıgüzel · Kasım 21, 2022 7:45 pm tarihinde

Allah sana öyle güzel bir gönül vermiş ki bunu anneliğe dökmüşsün kaleminle yüreğinle çok güzel bir evlat sevgisi Rabbim sana evlatlarını bağışlasın inşallah canım benim Allah yolunu açık etsin yüreğine sağlık kalemine sağlık Allah a emanet ol

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir