Şakir Zümre

Hüznüne katılmış bir damla gözyaşıyla nasıl da çözülüyor insan! Çözülmeye hazır oluşunu belki de kendini tetikleyen bir damlaya yüklüyor. Ne de zor şeydir birbirine karışan duyguları anlamak! Bilinmesi gereken bir gerçek vardır; hiçbir hüzün kişiye gözyaşı döktüremez. Nasıl ki gözyaşı hüznün sebebi ya da sonucu değilse, aynı şekilde hüzün de gözyaşından sorumlu olamaz. Bir nevi tetikleyici gibidir hüzün. Gözyaşını asıl kaynağından çıkartan, harekete geçiren bir ara eleman. Ama gözyaşının kaynağı değildir hiçbir zaman! Bir ağaç tohumdan teşekküldür, su ve toprak onu tetiklerse ağaca dönüşür.

Osmanlı’da gözyaşı için eşk kelimesi kullanılır. Farsça’da da bu kelime gözyaşı için kullanılırken Farslılarla bir arada yaşayan Azeriler aşk anlamında kullanırlar bu kelimeyi. Hasılı kelam eşk diyen aşkı kasteder. Çünkü gözyaşının kaynağı sevgidir, sevmektir. Çoğu zaman sevmekten nasibi kalmayan kişinin göz pınarları adeta kurur. Gözyaşı kalbi temizler çünkü sevgilerin merkezi olan kalp yine sevgi türünden oluşmuş bir şeyle, gözyaşıyla temizlenmelidir. Kalbin kararmasının alametlerinden biri az ağlamak, çok gülmektir. Allah’a yakın insanların tasviri yapılırken hep gözleri yaşlı düşünülürler. Çünkü gözyaşı en saf haliyle sevgiden mamüldür. Kalbim temiz diyen bir insan ne kadar çok gülüyorsa o kadar çok ayıplanmalıdır bence! Zifiri karanlıkları nasıl bir temizlik olarak kabul edelim!

Müslüman gözyaşından belli olur, diye boşuna denmemiştir. Hüzün toprağa inen bir su gibi tohumu harekete geçirir. Tohumdan neşet eden fidanı büyütür, güçlendirir. Lakin tohum yoksa toprak ile suyun birleşmesi ağaç için bir şey ifade etmez. Hüzün de su gibidir. Kalbinde saf sevgi bulunan kişinin gözünden yaş olarak dökülür. Kalbinde saf sevgi kalmayan kişi için hüzün bir şey ifade etmez. Kuru toprağa su değse ne olur tohum olmayınca? Yahut tohum bir müddet suda kalsa sonra toprağa aktarılmasa ne olur? Yeşeriyor zannedilen tohum çürümeye başlar! Kalbinde saf sevgi yoksa kişinin tohum yok demektir. Sevgi var ama davranışlarına yansımıyor ise kuru toprağa atılan tohum gibidir. Tohum helak olur, toprak verimsiz bir şekilde beklemeye devam eder. Davranışlarının bir kısmına sevgiyi matuf edip, bir kısmından ayrı tutuyorsa kişi o zaman sulanan tohum gibi yeşeriyor zannedilir zaman zaman. Ama en sonunda çürümeye bozulmaya mahkumdur.

Peki hangi ve nasıl davranışlarda bulunmak gerekir? İçimizdeki saf sevgiyi nasıl bulabiliriz? Hiçbir menfaat ve kötü duygu barındırmayan bir sevgi mümkün müdür? Nasıl olur da kişi eksik, hatalı ve noksanken -üstelik eksik, hatalı ve noksan olduğunu kabul etmezken- içinde saf bir sevgi bulsun? Bunun bir ölçeği, bir ölçüm aleti yahut bir derecelendirme kriteri mi var ki? Kısmen var diyebiliriz bu soruya cevaben. Tabi ki bir kısım insan bu söylediklerime katılmayacaktır -şu anda yazacak olduğum kadarına-. Lakin onların katılmaması gerçekleri de değiştirmeyecek. Biliyoruz ki Arapça olan ilah kelimesi anlam yönünden sevgiye kaynaklık etme özelliği taşır. Yani kişinin içindeki sevginin kaynağıdır. Herkesin kendi içinde bulacağı en saf sevgi onun ilahından teşekkül etmiştir. Demem o ki içinizde saf bir sevgi ararken aslında ilah olarak içinizde yer alan adını bildiğiniz ya da bilmediğiniz mercilere başvuracaksınız. Eğer ilahları farklı iki kişi bir araya gelirse saf sevgi tanımları da değişecek.

Mesela bir kapitalist için saf sevgi para saklamaktan geçecektir. Paraya sahip olmayı her şeyin önüne koyarak aklına her bir şeyi para ile ölçecektir. Bir hümanist ise önceliği insana verecektir. Paranın insanın rahatı ve huzuru için var olması gerektiğinden bahsedecektir.  Bir sosyalist ise toplumun daha önemli olduğundan dem vuracağı aşikardır. Toplum çıkarları için gerekirse paradan, gerekirse insanlardan vazgeçilebilir diyecektir. Bir pragmatik ise olaya fayda yönünden yaklaşacak, para, insan ya da toplum ne kadar fayda sağlıyor ise onu öncelemek gerektiğini savunacaktır.

Peki ya biz? Kalbimize sorduğumuzda ne bulacağız? Fani ve yok olmaya mahkûm birkaç hezeyan mı? Yoksa zaten harap olmuş yıkılmış bir heyelan mı? Viraneler içinde acı çekmeye devam mı edeceğiz? Karanlıklar içerisinde zaten görmüyorum deyip gözümüzü sıkı sıkı kapatmaya devam mı edeceğiz? Gözlerimizi aralayıp tüm bu zifiri karanlık içerisinde tekbir aydınlığı görmekten mi korkumuz? Huzur gözyaşından ayrıdır. Aralarında bir gurbet ilişkisi vardır. Varacağımız yer bize huzur olması için gittiğimiz yolda gözyaşları dökmeliyiz! Yoksa huzur içerisinde gittiğimiz yolun gözyaşlarına çıkacağı gerçeği ile karşı karşıya kalırız.

Gözlerimizden dökülecek her bir damla yaş kararmış kalplerimizi aydınlatsın! Akıllı ekosistemlerin akılsız kullanıcıları olarak karanlıklar içerisinde kalmayalım! Dara düştüğünüzde, sıkıntılar sizi çevrelediğinde ve umutsuzluk baş göstermeye kalkınca unutmayın, hatırlayın; bir kalbiniz vardır, onu hatırlayın?


0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir