Muhammed Aydın Çetinkaya
Giriş
Somut bir bilgiyi, örneğin bu filmlerde olduğu üzere insanın dünya üzerinde bırakmış olduğu etki gibi süreç şeklinde ilerleyen gelişmelere dikkat çekmenin en kolay yollarından biri, izleyiciye dışarıdan bir bakış açısı kazandırarak yaşanılan durumlara şahitlik etmekle olmaktadır. Farklı bölgelerin ve tapınakların gösterilmesiyle başlanan filmde, bazı inanışların ritüelleri de gösterilmiştir. Gösterilen ritüellerde, çeşitli din adamları ve o inanca mensup kişiler inanç ritüellerini yerine getirmekte ve ibadet etmektedirler.
Yaşadıkları zamanda değer gösterdikleri şey inançları olan insanlar, hayatlarını bu doğrultuda değiştirmiş, inançlarının kendilerine telkin ettiği şekillerde dünyaya birtakım etkiler bırakmışlardır. Mabetler, büyük sütunlardan oluşan ya da piramit şeklindeki tapınaklar, tanrılarını simgeleyen büyük heykeller, ibadethaneler, camiler, kiliseler, sinagoglar yapmışlar, bu yapıları yaşadıkları şehrin merkezi haline getirmişlerdir. Bugün, tarihi sanat eserleri olarak görülen eserlerin birçoğu da inanç doğrultusunda meydana getirilmiş, hayatın her alanında olduğu gibi bu alanda da inanç, insanların yaşam tarzına ve ortaya koydukları şeylerde etken olmuştur.
İnsanlar, yaşadıkları dönemde değer atfettikleri varlık için dünyaya bıraktıkları etkide iyi ya da kötü olmasını düşünmeden davranışlarda bulunmuşlardır. İnançları sayesinde değer atfettikleri somut bir varlığı örneğin, bir inek hayvanı Hinduizm inancında bereketi temsil ederken ona zarar verilmemesi emredilmiş, çok yüksek değer gösterilmiş ve varlığı ile ona saygı
duyulması davranışı görülürken aynı hayvan, İslam inancında kurban edilmekte ve varlığıyla değil insanlara etiyle ve yapılan yardımlaşmayla değer görmektedir. Farklı inançlara göre de kötü görülen şeylerin çok genel olanları olmasa da değişebildiğini görmekteyiz.
İlkel zamanlardan endüstriyel dönemlere gelindiğinde genel olarak insanın değer gösterdiği şey spritüal inançlardan, materyalist varlıklara geçmiştir. Belgeselde de görüldüğü üzere inek ve tavuk çiftliklerinde değerli olan oradaki hayvanların canları değil ticari getirileri olduğu zaman canlarının bir önemi kalmadığı görülmektedir. Buna bir örnekte petrol savaşları verilebilir. Körfez Savaşı sırasında Irak güçlerinin Amerikan askerlerini durdurmak için yaktığı petrol kuyuları çok büyük bir kirliliğe ve zayiata yol açmış ancak bu yaşatacağı kötü sonuçlar gözetilmeksizin yapılması, insanların inandığı şeyler uğruna kötülük algısının değişebildiğini göstermektedir.
İnanç
İnanç kimi araştırmalara göre insanlık tarihi kadar eskidir. Tarihte hiçbir zaman hiçbir toplumun inançsız olmadığı görülmüştür. Bu durum farklı topluluklarda farklı inanç öğretileri örnekleri görülmesine olanak sağlamıştır. Bronislaw Malinowski gibi antropologlara göre din ve inançlar ortaya çıkarken insanın doğaya hâkim olma arzusunda açıklayamadığı fenomenleri olağanüstü varlıklara atfetmesi sonucu oluştuğunu ortaya koymuştur. Rüzgârın sebebini açıklayamadığında bunun bir rüzgâr tanrısı tarafından yapıldığını söylemiş, yağmur yağdığında bunun sorumlusunun yağmur tanrısı olduğuna inanmışlardır.
İnsan, doğada karşılaştığı varlıkları açıklarken bazılarına kutsallık atfetmiş, yazılı anlatım olmadığı için insanlar arasındaki sözlü aktarımlar sırasında oluşan anlatım farklılıkları bir süre sonra olağanüstü bir durum almıştır. Buna şöyle bir örnek verilebilir, Afrika kabilelerinin inançlarına bakıldığında kutsallık atfedilmiş hayvanların o coğrafyada yaşayan hayvanlar olduğu görülmüştür. Aynı zamanda görülmektedir ki, Hint dinlerinde ise o coğrafyada yaşayan örneğin fil gibi hayvanlar tanrılarının tasvirlerinde görülmektedir.
Hint dinlerinin birçoğunda bulunan Ahimsa inancı da bünyesinde canlılara zarar vermemek ve bunun getirdiği vejetaryenlik gibi emirlerde bulunarak insanın doğaya hâkim olma güdüsünde değil de onunla bir arada yaşamayı öğrenmesi gerektiğini vurgular. Hatta Caynizm inancında bu canlılara zarar vermeme emri bitkileri de kapsadığından ve toprak kazılırken toprak altındaki hayvanlara zarar verebilineceği ihtimalinden ötürü tarım yapılmasına karşı bir anlayış görülmektedir.
Din ve inançların insanların hayatlarına en büyük etken ve toplumsal düzeni sağlamada oynadığı başrol göz önüne alındığında görülmektedir ki din, toplumsal düzenin ayrılmaz parçası olmuş insanları kaostan uzaklaştırmıştır. Ne kadar inzivayı emreden inanışlar mevcut olsa da din, insanlara toplum olmayı ve bir grubun parçası olarak ömrünü bitirip dini emir koyucularının ona emrettiği şekilde sorumluluklarını yerine getirmeyi öğretmiştir.
Modern zamanlarda ise insanların hayat tarzlarını değiştiren şeyler olağanüstü inançlardan öte daha çok bir inanç sayılamayacak akımlar belirlemekte olduğu görülebilir. Örneğin metal müzik akımında olan insanlar ve R&B müzik akımına kendini dahil hisseden insanlar kıyafetlerinden ve davranışlarından ayırt edilebilirler. Hatta son zamanlarda sosyal medya etkisiyle daha da küçülen ve globalleşen dünyada ortaya çıkan moda akımları kişilerin gündelik hayatta ne tür yemekler yediklerinden, satın alma alışkanlıklarına kadar değiştirebilmektedir. Kelime anlamı etkileyen olan “influencer” kavramının artık bir meslek haline geldiği günümüzde insanlar neyin iyi olduğunu öğrendiği düşündüğü insanlar tarafından hayatlarını bu doğrultuda yürütmektedir.
Kötülük
Filmlerde birçok sahnede, doğayla mücadele içinde olan insanın, doğaya ve etkisi altında olduğu diğer insanlara bıraktığı etki görülmektedir. İnsan, elde etmek istediği değerler uğruna kötülük algısını değiştirmesini veyahut yaptığı şeyin kötü olduğunu bildiği halde bunu farklı çıkarlar için yapmaktan çekinmediği kaçınılmaz bir gerçektir. Doğayla savaşını yüzyıllardır sürdüren insan, en önemli yaşam kaynağının sağlayıcısı olan ağaçların kesilmesinde kontrolsüz bir dönemin içinde olduğu kesindir. Yok edilmeye başlanmış yağmur ormanları, kontrolsüz tüketim, izinsiz kesimler yüzünden oksijen ve karbon seviyelerinin değişmesi aynı zamanda iklim değişikliğine yol açmaktadır. Tüm dünya için kötü olduğu bu kadar aşikâr olan bir durumda insanlar, değer verdikleri şeyler uğruna tüketim aşırılığından ve doğaya verdikleri zarardan asla vazgeçmemektedirler. Çıkarlarını düşündüğü zaman doğaya zarar vermekten çekinmeyen insan, filmde gösterildiği üzere, bulunduğu mevcut konumun ekolojisini kötü etkileyen ve zarar veren bir altın madeni oluşturmaktan geri durmamıştır. Değer verdiği şeyler uğruna güçlü olanın güçsüz olanı ezmeyi normal bir şey olarak görmesi, kötülüğün boyutlarını inanılmaz bir biçimde artırmıştır.
Filmde gördüğümüz Körfez Savaşı, filmin çekilmiş olduğu sene olan 1992’den bir sene önce gerçekleşmişti, ölüm otobanı olarak adlandırılan bölgede insanların ne denli bir kıyım yaşadıkları acı bir şekilde göz önüne serilmiş, değer verilen ilkeler uğruna insanların katliamı normalleştirilir hale gelmiştir. Bununla birlikte filmde bir sahnesi olan Kuveyt petrol yangını, bölge ekosistemine çok büyük zararlar vermiş karbon salınımı nedeniyle verilen zarar sadece bölgesel değil küresel hale gelmiştir.
Modern zamanda Din Felsefesinin en temel problemlerinden biri olarak görülen kötülük problemi ve bu problemin en büyük kanıtlarından biri olarak gösterilen Auschwitz Toplama kamplarında yaşanan olaylar ve Holokost ismiyle anılan Yahudi Soykırımı en büyük kötülük problemi sembollerinden birisi olmuştur. Ancak din savaşlarından biri haline gelen bu durum Yahudi toplumuna karşı yapılmış bir savaşa dönüşmüştür.
Kötülüğün bir boyutu da silahlanmanın artışında görülebilir. Filmde gösterilen Yahudi topluluklarından tutun da en ilkel kabilelere kadar silahlanma göze görülür biçimdedir. Bu durumda ortada olduğu görülen kötülüğün müsebbibi kimdir. Doğayla iç içe yaşamayı kendi inancına şiar edinmiş kabileler mi yoksa ilk emri yaşat olan bir dinin mensupları mı? Kazanç elde etmeyi her şeyin üstünde tutan bir grubun varlığı mı? Bu konunun tartışmaları devam ederken bu durumdan zarar gören silahı insanların eline tutuşturan değil silahı tutan el olmuş ve olmaya devam edecektir.
Sanat
Dünya sahnesinde olduğu ilk zamanlardan itibaren doğanın içinde doğayla birlikte olan insan, estetik duygulara sahip olmuş, paylaşma ihtiyacında bulunmuş ve bunu bugün sanat eserleri olarak tasvir edebileceğimiz, tarihte birçoğu inanç etkisinde yapılmış eserlerle göstermiştir. En ilkel dönemlerle mağara çizilen hayvan ve insan tasvirleri, bu eserleri inceleyen insanlara, eserlerin meydana getirildiği dönemler hakkında bilgi vermekte, toplumun alışkanlıklarını araştırmacılara aktarma da çok büyük bir rol oynamaktadır.
Her dönemde iyi bir aktarım aracı olan sanat, her dönemde en değerli olan şey yani inancın aktarımı için de kullanılmıştır. Yapılan eserler dinin yaşatılmasında ve sonraki nesillere aktarımında çok önemli bir rol oynamıştır. En ilkel kabilelerde yapılan hayvan totemleri, ritüeller halindeyken vücutlarını boyalamaları, Tanrı ve Tanrıçaları anmak için yapılan heykeller, Üzerlerinde olan baskıdan korumak için yapılan sinagoglar, İsa’nın sevgisini yaymak için yapılan kiliseler, İslam’ın bayrağını daha uzak yerlerde dalgalandırmak için yapılan mescitler.
Bahsedilen mabetler yapılırken dönemin elverdiği en yüksek teknoloji ve işlemler kullanılmış, bu da yapılan bu mabetlere verilen önemi gösterir niteliktedir. Filmde görülen mabetlere yapılan ince işlemelere, minyatürlere ve taş oymalarına büyük bir zaman ve imkân harcanması gerektiği görülmektedir. Bu da ne kadar önem verildiğini bir kere daha göz önüne sermektedir. İlkel zamanlarda toplumun yaşam tarzlarını inancın belirlediği görülürken, modern zamanda ise insanların bir müzik akımı ya da bir sanat anlayışı ve bunlar gibi akımlar insanların hayatı yaşayış tarzına büyük önemde etken olmuştur.
Ölüm
İnsanlığın var olduğu zamanlardan beri her zaman sorgulaması ve ölüme bir anlam vermeye çalışması insanın varlık sahasında nerede olduğuna dair sorgulamalara neden olmuştur. İnsanların sevdikleri insanların artık aralarında olmadığını kabullenemeyişi, sevdikleri insanlardan sonsuza kadar ayrı olma düşüncesi onlara bir dünya sonrası hayat bir ahiret düşüncesi doğmasına neden olmuştur. Bu düşüncelerin içinde olan insan için ölüm bir anlam kazanmakta sevdiği insanlarla bir başka alemde buluşacaklarını sonucuna varmış, böylelikle bir ruh anlayışı oluşmuştur. Farklı inançlarda farklı şekillerde de olsa bir başka aleme geçiş başka bir boyutta tekrar buluşma düşüncesi ölümsüz bir ruh anlayışıyla bu durumu sorgulayan insanlar için bir anlam kazanmıştır. Bu inançlara örnek verilecek olursa Tenasüh, Reenkarnasyon inancına sahip olan inanışlarda kişinin ölümsüzlüğü başka bir bedende tekrar dünyaya gelmek olduğu görüşü, bu inanışa sahip olan inanç sistemlerinde ölümsüzlük anlayışının bu temelde oturmasına neden olmuştur. Tamamen farklı bir alemde bir ahiret yurdunda tekrar buluşma olduğu inancına sahip mitoloji ve dinler de mevcuttur. Bu inanışların etkisiyle birlikte ölüm bir tören halini almış, ölmüş olan kişi için ölümün bir son olmadığı yeni bir başlangıç olduğu inancı yerleşmiştir. Bir ritüel haline gelen ölüm törenlerinde kişi için acılı dünya hayatından kurtulmak bazı inanışlarda müzik eşliğinde birtakım danslarla yapılan kutlama haline dahi gelmiştir.
Ölen insanların eşyalarının onlarla birlikte gömülmesi, hatta en sevdiği atlarının ve eşlerinin dahi ölen kişiyle birlikte gömüldüğü örnekleriyle karşılaşmak mümkündür. Bedenlerin bozulmaması içi mumyalama yapılması da kişinin kendi bedeniyle ahiret alemine geçeceği düşüncesinin kanıtı olabilir. Ahiret yurduna inancın en temel göstergelerinden biri olan bu davranışta gömülen kişi için başka bir alemin kapıları açılmış böylelikle orada kullanacağı eşyalarının dünyadaki eşyalar olması nedeniyle düşünülen diğer alemin de dünya hayatına benzer bir yer olduğu çıkarımı yapılabilir.
Sonuç
“Doğayla savaş halindeyiz, eğer kazanırsak kaybeden biz olacağız.” sözüyle ifade edilen insanın doğayla mücadelesi, dünya sahnesinde olduğu andan itibaren devam etmektedir. Doğaya hâkim olma düşüncesinde insan var olmasının içgüdüsel bir davranışı olarak hayatta kalmak ve üremek için kendini bu savaşı kazanmaya mecbur hissetmiştir. Son asırlarda içinde bulunduğu bu savaşta diğer zaman dilimlerine nazaran oldukça güçlü haldedir. Sanayi devriminden sonra yüksek miktarda artan endüstri ve sanayi çağının içinde olan insanın değer verdiği şeyler değişim gösterdikçe İnsanların değer verdikleri şey uğruna, dünyaya ve etki altına alabildikleri varlıklara bıraktıkları etkinin nasıl değişebileceği gösterilmiştir. İnsanlığın doğaya olan etkilerinin artık geri döndürülemez olduğu bu günlerde onu korumak için bilinç kazanmalı ve kazandırılmalıdır.
Galapagos adasının da gösterildiği ve tür çeşitliliğine dikkat çekildiği filmde evrimci düşünce var ancak doğrudan evrim yok. Evrimden ziyade tabiatla bir iç içe yaşamaktan bahsedilmektedir. İnsanın ibadetlerini doğanın bir parçasıyken bu davranışları doğayla uyumlu hale getirmelerinden bahsetmekte. Arka planda natürizm çağrıştırsa bile o uyumu ve dengeyi ifade etmesi bakımından da önemli bir bakış açısı kazandırmıştır.
Din, insanın kendisinin kutsal atfedip uğruna bir şeyler yapabileceği her şey olabilir. Aynı zamanda inanç denilen şeyin en temelde söylemeyi çalıştığı şey istisnasız var olmaktır. İnanç, insanın hayata hazırlanmasını sağlamakta onun toplumda bulunduğu konumu düzene sokmaktadır. İnsana var olmak hayatta kalmak ve hayatın bir parçası olabilmek için en gerekli unsurlardan birisinin inanç, inancın da varlığını sürdürebilmesi için de insan gerekli olduğu kaçınılmaz bir gerçektir.
Kaynakça
Campbell, J. (1992). The Masks of God I Primitive Mythology. Ankara: İmge Kitabevi Yayınları.
Eliade, M. (1978). From Primitives to Zen; A Thematic Sourcebook of the History of Religions. New York City: Harpercollins College Press.
Eliade, M. (2001). Dini İnanışlar ve Düşünceler Tarihi (Cilt I). İstanbul: Kabalcı Yayınevi.
Eliade, M. (2001). Dinler Tarihine Giriş. İstanbul: Kabalcı.
Frazer, J. G. (1928). The Worship of Nature. London: Fabri Yayınları.
Leeming, D. (1994). Encyclopedia of Creation Myths. London: Hardcover Press.
Malinowski, B. (1990). Büyü Bilim Din. İstanbul : Kabalcı.
0 yorum