Hüdabin

Tüm şehir uykuda… Şehrin şu en sakin, sessiz deminde bir ben uykusuz, bir ben ayakta… Bir ben huzursuz, bir ben çaresiz… Nereye, niçin gittiğimi bilmeden arşınlıyorum bir bir sokağını şehrin. Kaldırımlara bakıyorum, evlere bakıyorum, hepsi derin bir sessizlikte adeta. Herkes huzurlu, derin bir uykuda… Bir ben uykusuz bir ben huzursuz, bir ben çaresiz sokakların tenhalığında. Kim bilir kaç insan hangi acılara kapadı göz kapaklarını, hangi dertlerinden uzaklaşmak için uykuya sığındı. Çünkü uyku bir kaçış oluyordu,  sığınılacak, hiç ayrılmak istenilmeyecek bir sahil-i selamet. Uyusak da hiç uyanmasak gibi bir temenni fısıldayıp dururdu sol yanında insanın. Uyku ile uzaklaşılabilirdi ancak dünya dertlerinden… Hoş o da bazen mümkün olmazdı. Deli gibi uyumak isteyip bir türlü uyuyamamak… Tıpkı  benim gibi. Hakikatte gecenin ne kadar uzun olduğunu ancak kederli gönül sahipleri bilir. Saniyeleri, dakikaları saymakla geçen keder sahiplerinden, gelin sorun, anlatsın bitmeyen geceleri. Beni bir onlar anlar zaten… Geceler! Nice sancılı ruhların şahidi… Nice dökülen gözyaşların avuçlayıcısı… Nice yürek sızılarına kulak veren… Nice çileli başlara yastık… Nice üşüyen kalplere şefkatli bir yorgan… Fırtınalarda gemileri alabora olmuşlara yegane sığınak… Aşk nağmelerinin dinleyicisi… Nice sırlara en çok kendisi vakıf olan… Nasıl anlatmalı seni, nasıl tarif etmeli bilmem ki? Sen de olmasan geceler! Nasıl kalırdık kendimizle baş başa?  Nasıl duyardık ruhumuzun çığlıklarını? Kalabalıklar mani zira… 

Ellerim ceplerimde düşüne düşüne sokaklarında dolaşıyorum şehrin. Üşüyor gibiyim, üzerime aldığım paltoya sokuluyorum. İlerde sahil çarpıyor gözüme. Oraya doğru götürüyor beni ayaklarım. Sokaklar sessiz, caddeler tenha, bir ben varım ayakta. Buraların sahibi gibi hissediyorum kendimi bir an. Tüm şehir benim  adeta, bir benim için tenhalaşmış sanki bu gece. Bir benim için tüm insanlara ve araçlara kapatmış kendisini. İstemsiz bir gülümseme gelip konuyor dudaklarıma. Beni birinin   düşünmüş olmasını hissetmenin güzelliğini   yaşamak…Bu duyguyu hissetmeyeli ne kadar zaman olduğunu düşünmeden sadece hissediyorum deli gibi. Meğer ne güzel hismiş. Kendimi özel hissediyorum uzun zaman sonra ilk defa. Şehrin kulağına teşekkürlerimi fısıldayıp bir çocuk edasıyla sahile doğru koşuyorum. Sahile varınca oturacak bir kaya bulup oracığa oturuyorum. İçimde inanılmaz bir coşku. Ayın akisleri ile rengarenk ışıltılar saçan denizi izliyorum. O parıltıların büyüsü bu gece içimdeki karanlıkları yok etmeye meyilli sanki ya da ben öyle hissediyorum. İçimde karanlık kalan o kadar çok yer var ki… Hangi birini yakıversin, hangi birini ışıklandırsın? Kalbimin tüm odacıkları  bekleyişler sokağında karanlığa gömüldü bir bir. Anlaşılma duraklarında kaybettim bana dair çoğu şeyi.  Tükettim, tükendim… En çok da ömür dakikalarımı. Anlaşılmamanın sancılarıyla geçen sayısız gün ve geceyi ardımda bırakmış olmanın düşüncesi bir yumru gibi yüreğime oturuyor. Anlaşılmamak… Hem de en yakınları tarafından. Seni en çok anlaması gerekenlerin sana kör ve sağır olmaları… Görsünler, duysunlar diyerek bir umut beklemek… Beklerken tükenmek ve tüketmek…  

Gözlerimden süzülen gözyaşları, gecenin karanlığına gömülü şehrin avuçlarına döküyorum dakikalarca, belki de saatlerce. Bilemiyorum. Tek bildiğim için için ağladığım.  Canım acıyor, hemde çok. Öyle yoruldum ki, öyle bitap düştüm ki… Kılımı kıpırdatacak takati dahi  bulamıyorum kendimde… Tek istediğim uzun soluklu bir uykuya dalmak. Günlerce belki de haftalarca uyumak. Derin bir iç çekip kafamı kaldırıyorum neden sonra.  Gökyüzünde parıldayan ayla buluşuyor bakışlarım. Ben ona bakıyorum o da bana.   Hüzünlü mü yoksa bana mı öyle geliyor, anlayamıyorum. Hafif bir yel eserek yanaklarımı okşuyor. Gözyaşlarımı silmek ister bir hâli varmış gibi. Islak yanaklarıma  serin eli değince hafif bir titreme alıyor beni. Aklıma bir anda Efendiler Efendisi (s.a.v) düşüveriyor.  O’nu da anlamamışlardı. Hem de en yakınında olanlar. Acaba o da böyle mi hissetmişti? Böyle mi acımıştı yüreği?  

“Sen de böyle mi incindin Ya Resulullah (s.a.v)! Böyle mi acıdı canın? Böyle mi kanadı yüreğin? Böyle mi sızladı? Seni en çok anlamalarını istediğin insanların seni anlamaması, üstüne sana eziyet etmeleri böyle mi üzdü seni? Böyle mi dağladı kalbini? Ah canım Peygamberim!” diyerek için için ağlıyorum tekrar. Bu defa Peygamberimiz (s.a.v) için dökülüyor gözyaşlarım. Yüreğim titriyor zira Efendimiz’in de (s.a.v) böyle üzülmüş olması karşısında. Elimi kalbime götürüp salât selamlar gönderiyorum ona. 

“Bilmiyorlar.” Demişti onu anlamayanlar için. “Bilmiyorlar. Bilselerdi yapmazlardı.”  diyerek duaya durmuştu. Allah’a sığınmıştı. O’na yönelmişti. Ona en yakın olana, onu en çok sevene, ona en çok değer verene dayanmıştı. Teselliyi O’nda aramış, öyle sakinleşmişti yüreği. Ben de O’na dayanmalıydım işte. O’na sığınmalı, O’na dayanmalıydım. Tıpkı Peygamberimiz (s.a.v) gibi.  Başka yoktu ki… Kime gidebilirdik? Kim vardı ki O’ndan başka?

Omuzlarımın öne düştüğü şu demlerde işte imdada yetişmişti Rabbim. Güzeller güzeli Efendimiz’i (s.a.v) hatırıma getirmişti. O’nun ile silkeliyordu, beni kendime getiriyordu.  Evet acıyordu belki kalbim. Sızlıyordu ta en derinden. Ama O’nda (s.a.v) teselli ettiriyordu Rabbim. Hiçbir yere sığamadığım şu demlerde kalbimi O’nun (s.a.v) ile  sakinleştiriyordu.  

Kuş gibi hafiflediğimi hissediyorum. Sanki omuzumdaki tüm yükler yanaklarımdan birer ikişer akan gözyaşlarıyla  akarak benden gitmiş gibiler. Ne sol yanım acıyor, ne ruhum sancılıyor. Daha önce dudaklarıma hiç uğramamış yabancısı olduğum kocaman bir gülümseme gelip konuyor. Huzuru solukluyorum, hem de hiç olmadığı kadar…

Kategoriler: Deneme

2 yorum

Ayşe · Ağustos 14, 2024 12:03 pm tarihinde

Şahane ni yazı olmuş @Hudabin Yüreğine sağlık RABBİM yolunu açık etsin
RABBİM kalbinin güzelliklerini her daim önüne sersin

Bülent · Ağustos 23, 2024 11:10 pm tarihinde

Hakikatin yalnız yürüyüşünü hissettlren ve bir dost nefesi hissettiren inşirah vesilesi cümleler çok teşekkürler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir