Esra Kınay
Ben Esra.
“Şu hayattan ne öğrendin?” deseniz, “Uçmak için kanatlara gerek olmadığını öğrendim.” derim. Ayaklarımın yere değmediği her vakit gözlerimi kapatıp uçtuğumu hayâl ederim. Kanadı kırık bir kuş misali uçarım ama varmak istediğim yere bir türlü varamam. Oysa unuttuğum bir şey varmış. Ne kadar çabalarsam çabalayayım, ne kadar uğraşırsam uğraşayım, kanatsız bir kuş asla uçamazmış. Ne kadar uçmak istersem isteyeyim bu gerçeği hiçbir şey değiştiremezmiş. Siz ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama bildiğim bir şey var, insanoğlu hayatın gerçekleri karşısında kendini bir hışımla buruşturulup kenara atılmış bir kâğıt parçası gibi hissediyormuş zaman zaman. Daha sonra ne kadar düzeltmeye çalışırsa çalışsın, ne kadar çabalarsa çabalasın, hiçbir şey o kağıdı eski hâline çeviremiyormuş. Kimsenin buna gücü yetmiyormuş. İnsan durup düşünmek istiyor. Ama anlam veremiyor. Diyorum ya uçmak için nasıl kanatlara ihtiyacı yoksa bir insanın, bazı duyguları yaşamak için de illa bir canlı olması gerekmiyor. Bir kâğıt parçası dahi olsan, bir suretten başka bir surete dönüştüğünde o eski sen tekrar ellerinden tutmuyor. Karşına geçip oturmuyor, iki çift laf etmiyor. Konuş diyorsun konuşmuyor, dur diyorsun durmuyor. Yani sizin anlayacağınız şu ki, hayatın gerçekleri insanı yürüdüğü yoldan alıp başka bir yolu yürümeye mecbur bırakıyor. Peki ya düşünceler? Onlar da sizinle beraber gittiği yere uyum mu sağlıyor? Ya da “Yol ne olursa olsun ben yine o eski benim.” mi diyor? “Yol başka ama ben yine seninleyim.” mi diyor? Size bir sır vereyim mi? Ama önce sizden bir ricam var. Hadi, derin bir nefes alın. Sahi diyorum, içinizdeki her boşluğu yeni bir havayla dolduracak kadar derin bir nefes alın. Aldınız mı? Şimdi kalkıp bir pencere açın. Temiz havayı çekin ciğerlerinize. İşte şimdi oldu! Şimdi sakince tutun ellerimden. Hani demiştim ya, size bir sır vereyim mi diye. Evet, işte asıl yol şimdi başlıyor…
Bu yol çıktığımız diğer yollara benzemiyor. En azından ben öyle düşünüyorum. Bu yol öyle bir yol ki, acımızı da yaşayacağız, sevincimizi de. Eğer sallanıyor gibi olursak, eğer sendeleyecek olursak, tutalım birbirimizin ellerinden olur mu? Hem hangi yara sarıldığı günün sonrasında iyileşmeye yüz tutmamış ki? Hangi gecenin sabahında güneş yeniden doğmamış ki? Hem şöyle düşünün; size sunulan bu yolu her zaman sonuna kadar yürümek zorunda mısınız? Sıkılamaz mısınız? Yoruldum diyerek bir köşeye çöküp, avazınız çıktığı kadar bağıramaz mısınız? Göremiyorum diye elmanın nasıl bir şey olduğunu hayal edemez misiniz? Odanızda duran şu sehpa, ayağı diğerlerinden daha kısa diye tüm suçu kendinde mi arasın?
Evet, yol uzun. Sizin de diyecekleriniz birikti hissediyorum. Ama sözünüzü balla kesiyorum. Her nerede yaşıyor yahut yaşatılıyorsanız unutmayın, yürümeniz gereken ve yürüdükçe bitmeyen bir yolunuz var. Bu gece kendinize borcunuz var. Gökyüzüne bakıp bir dilek tutacak ve o dileği göğsünüzde bir ömür yaşatacaksınız. Dünya yuvarlak diye öğrettiler bize hep ama kim bilir, kimimizin yolu düzdür belki de.
2 yorum
Sevde Korkmaz · Şubat 15, 2021 9:25 am tarihinde
Yine çok severek okuduğum bir yazı daha, nasıl böyle güzel yazar ki bir insan? Durup durup açmak geliyor içimden bu yazıyı, okumaya doyamacağımız bir yazı daha olmuş…🌸
Kalemtıraş Ekibi · Şubat 18, 2021 11:21 pm tarihinde
İlginiz için ve güzel yorumunuz için teşekkür ederiz.🌷