Hüdâbin

Bir gece rüyasında uzun zamandır görmediği gökyüzünü gördü. Gökyüzüne ulaştığını ona dokunduğunu onda uçtuğunu gördü. Mavi olmuştu adeta. Maviye bürünmüştü. O kadar güzel bir duyguydu ki hissettikleri. Her şey o kadar gerçekti ki.. Yaşadığı bu güzel anın sarhoşu olmuştu adeta. O anda içinden “Allahım! Ne olur bu rüya olmasın.” Diyordu. Fakat uyandı ve bu güzel rüya son buldu. Bundan dolayı çok üzüldü. Uzun zamandır bu sevdadan vazgeçmişti. Ama şimdi gördüğü bu rüya yeniden sevdasını kamçıladı. Mavi gözlü yârine ulaşma arzusu yeniden canlandı. Yeniden o sevdaya kapıldı o günden sonra. Heva ve heves gözünü kör etti yeniden. Gökyüzü mavisinin cazibesi sardı onu baştan ayağa. Nereye gitse ne yana dönse gökyüzüne doğru dönüyordu bakışları. Her yerde o vardı sanki. Çoğu kez uçmayı bırakırdı ve her zaman en yüksek dalında durup , bakışlarını gökyüzüne dikip onu uzaktan uzağa izlediği ağaca gider olmuştu. Ona ulaşmak, ona dokunmak, onda uçmak arzusu günden güne onu yakmaya başladı yeniden. Artık uzaktan seyretmek kâfi gelmeyecek derecede hem de… Onunkisi de böyle bir sevdaydı işte. İmkânsız bir sevda…

Çok düşündü ve kararını verdi. Yeniden yeltenecekti yârine ulaşmaya. Yarın ne olursa olsun gidecekti, kararlıydı. Hiç kimseye hatta Bilge Sinek’e bile söylemeden gidecekti. Biliyordu ki söylese Bilge Sinek onu engelleyecek, böyle tehlikeli bir yola girmesine mani olacaktı. Bu nedenle ona söylemedi. Güneş nihayet doğmuştu. Genç sinek çok mutlu oldu; zira akşamdan beri bu anı bekliyordu. Gece gözüne uyku girmemişti. Bir ara dalar gibi olmadı değil. Saatler geçmiyordu sanki. Zaman durmuş; akrep ve yelkovan kendi kabuklarına çekilmiş uyuyorlar sandı. Zaman geçmediğine göre kesin uyuyorlardı. Kendi kendine bu varsayımlarda bulunuyordu. 

Akşam olmazdan evvel güneşin batmasına yakın Bilge Sinek ona uğramıştı. Kaç gündür ortalıkta görünmemesinden endişe duymuştu. Başına bir şey mi geldi, diyerek hal hatırını sormaya gelmişti. Yoksa korktuğu mu olmuştu? Gökyüzüne ulaşmaya mı çalışmıştı? Bilgi sinek endişeleniyordu Kara Sinek için. Zira heva ve heves aldatıcıdırlar. Bunu gayet iyi biliyordu. Sevdasının yeniden tutuşmasından yeniden o tehlikeli yola girmesinden endişe duyuyordu. O yüzden bugün onu görmeye gelmişti onu görünce rahatladı. Kara Sinek, Bilge Sinek’in bakışlarından, konuşmalarından endişesini sezmiş olacak ki her zaman olduğu gibi davranmaya çalıştı. Ama yapamıyordu. Hissettikleri, düşündükleri, içindeki yangın ve yarın hayalinin gerçek olacağı heyecanı gözlerinden rahatlıkla okunabiliyordu. Gözler kalbin aynasıdır ya gözleri içindekileri yansıtıyordu. Bilge Sinek her şeyi sezmişti. Direkt konuyu açmadı onu sıkmamak için. Ama yine de sohbetlerinde dile getirdiği asli vazifelerinin ve gaye-i vücutlarının gereklerine uygun hareket etmeleri, bu yolda ömrün tüketilmesi gerektiği gibi noktalardan biraz biraz konuştu. Biraz sohbet ettikten sonra güneşin batmasıyla evine döndü. Ayrılırken Kara Sinek’ in vedalaşır gibi konuşması onu daha da endişelendirdi.

Yoksa…

“Yoksa düşündüğü şeyi yakında yapacak mıydı?” diye düşünmeden edemedi ama bir şey de diyemedi. “Allah’ım sen onun yardımcısı ol, onu nefsine uydurma, yanlışlara sürükleme.” diye dua etti içinden. Nihayetinde ertesi sabah olmuş ve vakit gelmişti. Kara Sinek son kez yuvasına yurduna uzaktan baktı. Belki bir daha buraları göremeyecek, bir daha suyundan içemeyecek ve yiyeceklerinden istifade edemeyecekti. Zira bu yolun sonunda ölmekte vardı. Bunu gayet iyi biliyordu. Sevdası onu öyle kör etmişti ki ölmek umurunda değildi. Artık gitmeye hazırdı. Önce yüzünü gözünü sildi. Ardından kanatlarını açıp kapadı. Tüm gücünü toplayıp uçmaya başladı. Tam havaya yükselecekken Bilge Sinek’in sesini işitti uzaktan. “Dur evlat! Etme.” diye sesleniyordu ona. “Yazık etme kendine.” Ama Kara Sinek kararlıydı. Vazgeçmeye hiç niyeti yoktu. O yüzden ardına bile bakmadan yükselmeye devam etti. O gökyüzüne yükselirken Bilge Sinek ona seslenmeye devam ediyordu. Kara Sineğin onu duymazlıktan geldiğini uçup uzaklaştığını görünce onun için artık dua etmekten başka çaresi olmadığını anladı ve her şeyin Rabbine sığındı. İlticada bulundu. “Ey bu yerlerin ve göklerin hakimi Allah’ım onu koru!” diyebildi sadece.


0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir