Muhsine Sevra Kaçalin

Nedret Hanım sabahın erken saatlerinde kalkmış, çocukluğunun ve gençliğinin geçtiği bu evde yine ona ait olan pencereden dışarı bakıyordu. Bütün bu olanlara rağmen hâlâ bu pencere onu bir yere ait hissettiriyordu. Kararını vermişti, bu sabah ailesine olup biteni anlatacaktı. Zaten herkes yeterince tedirgin olmuş, Nedret Hanım’ın sağlığından endişe etmeye başlamıştı. Edilmeyecek gibi de değildi. Günlerdir çok az yemek yiyor, kimseyle iletişim kurmuyordu. Her sene herkesin eğlenerek dinlediği hikâyelerinde bile bu sene hüzün hakimdi. Ayrıca önce kardeşlerinin, sonra yeğenlerinin ve tabii çocuklarının bu durumdan haberdar olmaya hakkı vardı. Neticede kendi soylarından gelmeyen birine abla diyen kardeşleri, kendisini öz teyzesi-halası zanneden yeğenleri vardı. Çocukları bunu duyunca ne tepki vereceklerdi acaba? En çok bunu düşünüyordu. O kendisine bu kadar yabancılaşmışken bu zamana kadar ailesi bildiği bu insanlar ne tepki verecekti acaba? Nihayet kendinde bir kuvvet buldu ve kahvaltıya indi, kahvaltı boyunca sessizliğini korudu. Ailesinden ona takılan kimseye cevap vermedi. Cümleye nasıl başlayacağını bilse devamı gelecekti ama o ilk cümleyi bir türlü bulamıyordu. Kahvaltı bitmiş, masada keyif çayı içilmeye başlanmıştı. Neyse ki kardeşi, Nedret Hanım’ın işini kolaylaştıracak bir soru sordu. 

-Abla, biliyorum anlatmak istemiyorsun ama birkaç gündür sende olan bu hâl bütün aileyi etkilemeye başladı. Bak ben ciddi konuşmalar yapabilen biri değilim, bilirsin. Hele senle hiç yapamam. Ama artık sence de bize bir şeyler söylemenin zamanı gelmedi mi? Derdin varsa söyle derman arayalım. 

Kardeşi konuşmasını sürdürürken Nedret Hanım adeta ben de anlatmak istiyorum ama nereden başlayacağımı bilmiyorum demek istercesine söze girdi.

– Dermanı olan bir dert değil bu, dedi çok cılız bir sesle. 

Bu cevap herkesi germesine rağmen kardeşi olayı burada bırakmak istemedi. 

– Dermanın yoksa da derdini söyle birlikte dertlenelim. Biz bu zamana kadar her zaman birlikte üzülüp birlikte sevinmedik mi? Şimdi senin derdin sadece senin derdin mi oldu?

Kardeşinin bu tutumu Nedret Hanım’ı konuşmaya zorladı. Boğazında düğüm düğüm olan o sözler bir anda dökülmeye başladı. 

– Çocukken her akşam yatmadan önce pencere pervazlarını kontrol ederdik, hatırlıyor musun?

-Evet. 

-İşte ben bu rutini hiç bozmadım. Pencere pervazına bakmadan yattığım zaman kendimi eksik hissediyorum. Buraya geldiğim ilk gün yine aynı şekilde pervazı kontrol ettim. Senelerce her defasında sadece içimi rahatlatmak için yaptığım bu davranış bu defa benim içimde büyük bir boşluk açtı. Ne yapacağımı bilemediğim bir noktaya sürükledi beni.

Yine herkes susmuş, şaşkınlıkla ve endişeyle Nedret Hanım’ı dinliyorlardı. 

-O gün yatmadan önce yokladığım pervazda bana sanki hayatımın gizli hazinelerinin anahtarı verildi. Ama bu defa ben o anahtarla ne yapacağımı bilemiyorum.

– Ne vardı o pervazda, dedi yeğeni merakla. 

– O pervazda, dedi Nedret Hanım derin bir soluk alarak, bir delik vardı. El yordamıyla deliği açtığımda bir kağıt buldum. 

– Hala orası 2. kat kim neden açsın oraya deliği? Biri delik açacak olsa biz görmez miydik?

-Bilmiyorum…

Bir süre sessizlik oldu. Nedret Hanım sanki bundan sonra anlatacakları için enerji topluyor gibiydi.

– Annemden bana bir mektup, dedi yutkunarak. Annem bana mektup yazmış. Bunca sene sonra bu mektup bana ulaşmış. Annemin mektubunda benim geçmişim yazıyor. 

– Ne var bunda abla, annem bize hep anlatırdı küçüklük hikâyelerimizi.

-Hayır öyle değil! Bu defa anlatmadığı kısmı.

-Nasıl yani?

Nedret Hanım elini cebine sokarak cebinden mektubu çıkardı. Kardeşine doğru uzattı.

Kardeşi mektubu açıp okumaya başladı.

-“Kızım Nedret, bu mektupta yazdıklarımı yüzüne söyleme cesaretini kendimde bulamadığım için özür dilerim. ” Bu cümleyi okuduktan sonra sesi gürlüğünü yitirdi. Mırıldanarak okumaya başladı. “Bu konuşmayı sana çok önceden yapmalıydım. Nitekim ben ölüp gittikten sonra bunları öğrenmenin seni ne denli sarsacağını da biliyorum. Ama yine de bütün bu olanları bilmeye hakkın var diye düşünerek bu mektubu sana bıraktım. Lütfen bana kızma.” 

Hızlı hızlı okuduğu bu kısımdan sonra salona yeniden sessizlik hakim oldu. Elindeki mektubu masaya koyarak bir müddet ne yapacağını bilemez hâlde etrafına baktı. Ona merakla bakan gözleri gördükten sonra mektuba devam etmeye karar verdi.

– “Ben ömrüm boyunca seni sevdim ve korudum. Ama seninle ilgili senden gizlediğim bu şeyden dolayı vicdanımın sesini hiçbir zaman susturamadım. Bana hakkını helal et ne olur!..’’

Nedret Hanım bir yandan içindeki boşluğun anlaşılmasını istercesine boş gözlerle etrafını izliyor. Bir yandan da yıllarca ailesi bildiği bu insanların ona ne tepki vereceğini merak ediyordu. Artık bütün aile Nedret Hanım’ın içini kemiren, günlerdir gözüne uyku girmemesine neden olan bu derdi öğrenmiş, dahası şenlikte anlatılan hikâyenin kimin hikayesi olduğunu da öğrenmişti. Bundan sonra ne olacağı ise şimdilik sadece muamma olarak kalmıştı. Nedret Hanım o an sanki bambaşka bir alemde, kaybettiği geçmişi ile bulduğu geçmişi arasında sıkışıp kalmış, birilerinin onu kurtarmasını bekliyordu.


0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir