Efe İdris Arslan

Seriye Başlarken;

‘‘Papağanlar ve güvercinler sizin olsun, ben kargalar ve kuzgunlarla çok mutluyum. Siz kedileri okşayın. Ben kanalizasyonda farelerle saklambaç oynarım. Siz kelebekleri uğur böceklerini şımartmaya devam edin, ben utangaç dostlarım örümcek ve akrepleri tercih ederim. Kendisine güzel diyen insanlar, çirkin dediğiniz onları sevmeyin. Ben varlığını olduğu gibi yaşayan yapmacıktan ve gösterişten uzak, yapmaları gerekeni yapan dostlarımı seçiyorum. Asırlardır insanların ayakları altında kalan fakat -bildiklerinden mi bilinmez, insanoğlunun da yaratanın var olmayan ayakları altında kaldığını- isyan etmeyen inançlı dostlarımı seçiyorum. ’’

Yine gururumuzu kalplerimize sattığımız bir günün akşamüstü karga dostum ile yemek yiyorduk. Ben son peynir dilimini dostumdan önce alıp ağzıma attım. Ardından dostuma şöyle şakacı bir bakış… 

-Bir dahakine ilk dilimi zor alacaksın, dedi bana. 

-Yok ya göreceğiz, diyerek karşılık verdim. 

Biz böyle tatlı tatlı atışırken bir fare telaşla koşarak yanımıza geldi.

-Yardımınıza ihtiyacımız var.

Ben: Ne oldu?

-Anlatacak zaman yok, benimle gelin.

Koşar adımlarla fareyi takip etmeye başladık. Yakın dostumuz Pasaklı’nın burada olmayışından başına bir şeyler geldiğini anlamak zor değildi. Kanalizasyon suyunun denize aktığı geniş bir borudan giriş yaptık. İlerledikçe eğilmem gerekiyordu. Karga dostum çok rahatsız oluyordu fakat çaktırmıyordu. Geniş bir alana geldik. Birçok fare bir araya gelmiş toplantı yapıyorlardı. Ortadaki yaşlı fare bir karton kutunun üzerine çıkmış bir şeyler anlatıyordu. O kanalizasyon farelerinin lideriydi. Onunla birkaç kez daha karşılaşmıştık, oturup sohbet etmişliğimiz de vardı.  Bizi fark edince kutudan aşağı indi. Daire şeklinde duran fareler açılıp bir yol oluşturdu.

-Sizi görmek çok güzel.

-Neler oluyor?

Ekşi Peynir -yaşlı farenin ismi buydu- az önce indiği karton kutuya doğru gitti ve üzerine çıktı. Onu ilk defa böyle telaşlı görüyordum. Konuşmaya başladı:

-Bildiğiniz üzere uzun zamandır çöplük fareleri ile düşmanız. Dün gece Pasaklı ve bir adamımı konuşup ilişkileri düzeltmek adına çöplük farelerinin yanına gönderdim. Fakat hala dönmediler. Daha fazla adamımı kaybetmeyi göze alamadım. Sizi de bu yüzden çağırdım. Sizden gidip Pasaklı’ yı bulmanızı istiyorum. Tabi kabul ederseniz? 

-Elbette kabul ediyoruz, Pasaklı bizim dostumuz. Onu bulmak için elimizden geleni yaparız.

-Tamam.

Bizi çağıran fareyi göstererek, 

-Kıllı da sizinle gelip yolu gösterecek.

Montumun ön cebini açıp Kıllı’yı içine aldım ve yola koyulduk. Kanalizasyon çok dar olduğu için dışarıdan devam etmeye karar verdik. Bizim içeride olduğumuz sürede hava iyice kararmıştı. Karalı, odamdan el fenerimi almak için uçtu. Evim çıktığımız yere çok uzakta değildi. Gidip gelmesi çok uzun sürmeyecekti. Bizi bulabilirdi. O yüzden beklemedik. Kıllı başını ceketimin cebinden çıkarmış bana yolu tarif ediyordu. Bir parkın başlangıcına geldik. Karalı da yanımıza varmıştı. Usulca omzuma kondu ve fenerimi avcuma bıraktı. Kıllı bu parkın sonda Çöplük Fareleri’nin bölgesinin başladığını söyledi. Parkta rüzgarın salladığı salıncağın gıcırtısı dışında etrafta bir ses yoktu. Arızalı sokak lambası yanıp sönüyordu. Burası korku filmlerinden bir sahneyi andırıyordu. Bu ürkütücü sahneye her korku filminde olan çöp kutusundan atlayan o kedi de katıldı. Bir süre bize baktı ve karanlık sokakta kayboldu. Bunun normal olmadığını düşünüyordum. Böyle düşünen tek kişi de ben değildim. Kedinin peşinden koşmaya başladım. Karalı omzumdan havalanıp kediyi takibe aldı. Kediyi eski bir iş hanına kadar takip ettik. Karalı yanımıza geri geldi, el fenerimi açtım ve iş hanının kapısını klasik bir kapı gıcırtısı eşliğinde açtım. Kapı geniş bir koridora açıldı, koridorun kenarlarında terk edilmiş küçük dükkanlar vardı. Yavaş adımlarla her dükkanın içine ışık tutarak ilerliyordum. Son dükkanı da geçtikten sonra bir çay ocağına vardık, avluda masalar ve sandalyeler duruyordu. Karşıda çay ocağının kapısında bir kedi ve bir fare belirdi. Işığı üzerlerine tuttum. Yüzleri belli olunca Kıllı şaşkınlık ve öfkeyle bağırdı. Kırıntı! Ama sen!

Bu Pasaklı ile birlikte gönderilen fare olmalıydı. Aniden etrafımızı yirmiden fazla kedi sardı. Kedi yüzünde adi bir gülümsemeyle:

-Siz farelerin aranızın düzelmesine izim veremezdim. Aylardır bir savaş çıkarmak için fırsat kolluyorum, savaşınız çok işimize yarayacak! Bir sürü fare ölecek ve biz kediler yemek sıkıntısından kurtulacağız. Üstelik çöplerin tek ve nihai sahibi yine biz olacağız. Sizin bu barışma çabanız bana bir fırsat verdi. Dostunuz akıllılık edip benim bir savaş çıkarmama yardım etmeye karar verdi.  

Kapıdaki kedi ve hain fare uzaklaşırken kediler üzerimize saldırmaya başladı. Normalde kedilerle iyi geçinirdim. Fakat şuan bir savaştaydık. Düşmandan dost olmazdı ve ben tarafımı çoktan seçmiştim. Kıllı bir hışım ile cebimden atladı.

-Buraya gel hain!

Nereden bakarsan bak bu aptalca bir hareketti. Karalı yardım çağırmak için uçup uzaklaştı. Ben Kıllı’nın üzerine atladım ve tutup altıma aldım. Kediler kollarımı ve sırtımı pençeliyordu. Başımı içime çektim. Her yan kedi doluydu. Bütün gücümü toplayıp bir yumruk savurdum. Birkaç kedi sersemlese de sayıları çok fazlaydı. Kollarım kan içinde kalmıştı. O sırada cam kırılma sesleri duyuldu. Ve ardında bir karga sürüsü bağırışlarla içeriye daldı. Kediler korkmuştu. Anında etrafımdan kayboldular ve camlardan kaçışmaya başladılar. Dizlerimin üzerine doğruldum. Kıllı’ya baktım. Karnına bir pençe darbesi almıştı. Can çekişiyordu. Kan revan içinde kendimi ve kıllıyı sokağa atmayı başardım. Çok kan kaybetmiştim. Karalı yanıma geldi ve yüzüme baktı. Bir elimde Kıllı ile yüz üstü yere kapaklandım.


0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir