Can Er Demir
Bir hışımla gözlerini açtı Hilmi. Sanki bir el onu uyanması için çekip kaldırmıştı. Birden zıplayarak ayağa kalktı. Kalkmak istememişti. Neden zıpladığını da bilmiyordu. Odasının camına doğru çekildiğini hissetti. Aslında gitmek istemiyordu. Engel olamadığı bir duygu onu harekete geçiriyordu. Camın yanındaki duvarda buldu kendisini. Ellerini duvara koydu, panikledi ve birden kendisini geri itti. Saniyesinde kendisini diğer duvarda buldu. Anlam veremediği bir şekilde hızlı hareket ediyordu. Karşı konulmaz bir şekilde cam duvarına doğru koşma isteği peyda oldu. Sırtını duvara verdi, dudaklarından “Ya Allah!” nidası fısıltıya karışık dökülürken cam duvarına karşı hamle yaptı. Birden kendisini duvarın arkasında buldu. Üçüncü katta oldukları için kendisini duvarın arkasında havada asılı buldu. Aşağı baktığında içerisine doğan ürperti ile evin dış duvarına dokunup ileri atıldı. Hızla ilerlediğini farketti. Aşağı düşmesi gerekirken kendisini yere paralel şekilde ilerler hâlde buldu. Uçuyor muydu, yoksa çok hızlı hareket ettiği için mi havadaydı? Hızla bir yere çekildiğini hissediyordu. Aslında içinden gelen bir dürtü ile çekilmekten ziyade bir yere gittiğini fark etti. Havanın serinliğini yanaklarında hissediyordu. İçinde asla yere düşmeyeceğine dair bir duygu vardı. Karşısına çıkan her şeyi yakıp yıkabilir gibi geliyordu.
Neden sonra yavaşladığını hissetti. Yavaşça yere yaklaşıyordu. Etrafa bakındı. Tanımadığı bir mahalleye gelmişti. Yavaşça bahçesini kedilerin istila ettiği bahçeye indi. Kediler şapşal bir şekilde etrafa bakınıyorlardı. Fısıltı sesleri duydu. Kulak kabarttı.
-Bu da kim şimdi?
-Ben nereden bileyim görmedim daha önce hiç buralarda.
Hilmi etrafına dikkatlice bakındı, konuşanı görmek istiyordu.
-Bu da onlardan olabilir mi?
-Sanmam, bu onlar gibi gizli gizli gelmedi.
-Gizli ya da açık ne fark eder. Sanki artık eski kurallara ihtimam gösteren var.
Daha bir dikkat kesildi Hilmi. Hilmi’nin dikkat kesildiği fark edildi.
-Tamam yeter artık galiba bizi duyuyor.
-Evet ben de farkettim, ses etmesin kimse.
-Kim o konuşanlar, diye sordu Hilmi yüksek sesle, sizi duydum, kimi bekliyorsunuz? Kimi kimden zannettiniz?
Derken ezanı işitti. Sabah ezanı okunuyordu. Caminin avlusundaki şadırvana gitti kedilere basmamaya özen göstererek. Abdestini aldı. Namaza hazırlanıyordu. Sesler gittikçe azalıp iyice fısıltı haline dönüştü. Ayakkabılarını çıkardı ve caminin kapısının önündeki halılarda durdu. Fısıltılara kulak verdi.
-Hadi yeter artık dağılın, diye bir sesin fısıldadığını duydu. Eğildi ayakkabılarını aldı. Üzerinde numaralar olan ayakkabılığın içine koydu. Kafasını geriye çevirerek bahçeye baktığında kedilerin yavaş yavaş bahçeyi terk etmeye başladığını gördü. Acaba kedilerle konuşabilen birileri mi vardı? Düşünceler kafasında uçuşurken caminin kapısının koluna uzandı. İçeride bir tek imamın oturduğunu gördü. Kapı açılınca imam hayret ve dehşet içerisinde kapıya baktı. Bir anlam veremedi Hilmi. İmam zaten hemen gözlerini kaçırdı. Hilmi’nin sünnete başladığını bahçeden gören son kediler de bahçeyi terk ettiler. Namazını bitirip sessizce oturmaya başladı. Gelen giden yoktu. Acaba kimse gelmeyecek mi, diye aklından geçirdi. Etrafa bakarken imam ile göz göze geldi. Üç beş saniye öyle kaldıktan sonra Hilmi:
-Hocam gelecek kimse var mı?
-Geleni gideni belli olmaz bu caminin evladım.
-Yani biz başlayalım mı diye şey ettim.
-Sen müezzinlik biliyor musun?
-Evelallah biraz yapıyoruz hocam.
-İyi çağır bakalım kâinatı namaza.
-Estağfurullah hocam elimizden ne gelirse, deyip ayağa kalktı kamet getirmek için. İmam müezzin mahfilini gösterdi. Anlam veremedi Hilmi bu harekete. Sadece kendisi vardı içeride, neden imam böyle bir şey istiyordu ki? İmamın ısrarlı bakışlarına dayanamayan Hilmi müezzin mahfiline geçti. Caminin orta yerinde yüksekçe tahtadan yapılmış mahfile tırmandı. Sesinin imama ulaşıp ulaşıp ulaşmayacağından emin olamayınca içinden “Ya Allah, hadi bakalım!” dedi. Derin bir nefes aldı ve gür bir sesle kamet getirmeye başladı.
-Allahu Ekber, Allahu Ekber!
Hilmi kamete başlayınca imamın mutluluktan gözleri yaşardı. Hilmi sesinin nasıl bu kadar yüksek çıktığına şaşırmıştı. Birden caminin içi acele eden cemaat ile dolmaya başladı. Hilmi gözlerini kapatmış olanca sesiyle kamet ederken kapının açıldığını duydu. İçeri birkaç kişi girmiştir diye düşünürken yüksek sesle kamete devam etti.
-Hayyalessalah! (haydin namaza)
Hilmi kametin ortalarına geldiğinde cemaat saf tutmaya başladı. Hafif gözünü aralayan Hilmi önündeki safların hepsinin dolu olduğunu gördü. İçinden imamı takdir etti. Aşağıda kamet getirse hem sesi bu kadar gür çıkmayacak hem de cemaatin arasında kaybolup imamı takip edemeyecekti. Sesinin bu kadar gür çıkmasına kendisi de şaşırdı.
-Lailaheillallah!
Son tekmil ve talimatla beraber gözlerini tam açtı. Tekbir getirmek için ellerini kaldırırken etrafına bakındı. Caminin son safa kadar dolu olduğunu gördü. Bu kalabalığı en son bir camide bayram namazında görmüştü. Cuma namazlarının bile bu kadar kalabalık olduğuna şahit olmamıştı. Caminin adını merak etti. Burası acaba hangi mahallede ne camisiydi? Bu kadar cemaati sabah namazı camide toplayan şey neydi acaba?
-Allahuekber!
İmamın başlangıç tekbirini getiren sesini duydu. Hemen imamın peşine ellerini bağladı ve Subhaneke duasını okudu. Bir an içinde olduğu ortam aklını karıştırdı. Ağzına kadar dolu bir camide hiç sabah namazı kılmamıştı. Fatiha’yı imam sesli mi okuyacaktı yoksa herkesin kendisinin mi okuması gerekiyordu?
-Elhamdülillahi Rabbilalemin!
İmamın sesini duyunca rahatladı. Demek ki imam sesli okuyacaktı. Birden utandı. Böyle basit bir bilgiyi nasıl unuturum, dedi içinden. Sabah, akşam ve yatsı sesli okunur, öğle ve ikindi gizli okunur. İmamın ses tonu dikkatini çekti. Adeta insanı Fatiha ile uzaklara götürüyordu. Gözleri istemsizce kapandı ve sıcak yaz günü kızgın kumlardan serin sulara atlar gibi imamın okuyuşuna bıraktı kendisini. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan uzun ama kendisine çok kısa gibi gelen bir zamanda Fatiha’dan sonraki ayetler bitti. Rüku ve secdeyi neredeyse anlamadan yaptı Hilmi. Kendisini iyice kaptırmıştı. Adeta bulutların üzerinde dolaşıyormuş gibi hissetti. Birden son oturuşa geldiklerini farketti. Hafiften heyecan kapladı içini. Birazdan bu kalabalığa müezzinlik yapacaktı. Soğuk soğuk terledi. Acaba başımıza iş mi aldık, diye düşündü. O esnada imamın sesi duyuldu.
-Esselamu aleyküm ve rahmetullah!
Sağa selam vermişlerdi. Sağ tarafında duran yaşlı amcayı fark etti. Namaz boyu farkında değildi. Ne zaman yanına gelmişti? Belki de gözleri kapalı olduğu için anlamamıştı. Birden göz göze geldiler. Hilmi önce duruma anlam veremedi. Sonra imamın ikinci selamı verdiğini anladı. Hemen kafasını çevirip sola selam verdi. Derin bir sessizlik oluştu. Herkes birbirine bakıyordu. Hilmi adamla göz göze gelmekten utanmış bir şekilde önüne bakıyordu. Yaşlı adam kafasını iyice genç müezzine çevirdi. Çok geçmeden çocuğun müezzin olduğunu unuttuğunu anladı. Tebessüm etti ve müezzinliğe devam etti. Hilmi hayatında ilk defa hiç tanımadığı birisine minnettar olurken bir kat daha fazla utandı. Gözlerini sabit bir noktaya dikti. Bir müddet sonra uykusunun geldiğini fark etti. Allahu Ekber tesbihatı yeni bitmiş kendisini kurtaran kahraman yaşlı müezzin devam ediyordu. Tesbihatın bitmesi üzerine imam aynı güzel ses tonuyla Kur’an okumaya başladı. Aşrını bitiren imam duasını etti ve “el-Fatiha” sözüyle cemaat Fatiha suresini okuyup dağılmaya başladı. Bir müddet daha hareketsiz bekledi Hilmi. Yanındaki yaşlı müezzinin kendisini tebessümle izlediğini görünce adama döndü. Dizleri üzerinde duran yaşlı adam iki elini birden Hilmi’ye uzattı. Hilmi aynı şekilde karşılık verince musafahalaştılar.
-Allah kabul etsin delikanlı, dedi yaşlı adam.
-Tekabbelallah, diye karşılık verdi Hilmi. Adam bu cevaba hoşnut olmuş bir şekilde tebessüm etti. Hilmi kafasını kaldırdı ve caminin bomboş olduğunu gördü. İmamı daha fazla bekletmemek için hızlı bir şekilde yaşlı adamla beraber müezzin mahfilinden indiler. Camiden çıkarak ayakkabılarını giydiler. Yaşlı adam:
-Evin yakın mı, evine bırakayım seni delikanlı?
-Ben, dedi Hilmi, düşünmem lazım. Sanırım hangi mahallede olduğumu bilmiyorum?
Tebessüm etti adam.
-Gel bakalım. Olur öyle sabahları, uyku bastırmıştır. Bırakırım ben seni yakın olsa bile.
Tereddüt etse de Hilmi, adamın mütebessim tavrı ve ısrarına dayanamadı. Adamın aracına bindi. Sonrası sislerin arasında hayal şekilde kaldı hafızasında. En son yaşlı adamla cami avlusundaki kedileri konuşurken evlerinin önüne geldiğini fark etti Hilmi. Adama teşekkür etti. Apartman kapısını açtı ve içeri girdi. Hafifçe duvara yaslandı, gözlerini kapattı. Üzerinde bir serinlik hissedince birden gözlerini açtı. Yatağının kenarında buldu kendisini. Anlam veremedi. Hepsi bir rüyadan mı ibaretti. Uyku o kadar bastırdı ki kafasını yastığına koydu lakin üzerini örtemeden gözlerini kapattı ve derin bir uykuya daldı.
0 yorum