Can Er Demir

Hava sıcaklıklarının artışı ilk defa zenginlikleriyle övünenler için sıkıntı olmaya başlamıştı. Her zamankinden hızlı bir şekilde kale güvenliğindeki villalarına sığınmışlardı. Neyin değiştiğini anlamaya çalışıyorlardı. Kumsaldaki tatilini yarıda kesip güvenli kalesine gelen büyük patron telefonu elinden düşürmüyordu. Tüm bu güvenlik ve sükunet içinde kendisini sıkıntıda hissediyordu. En büyük kaygısı ne olduğunu anlamakta zorluk çekmesinden kaynaklanıyordu. Anlam veremediği bir durumla karşı karşıyaydı. Villasındaki ofisine geldiğinden beri birileriyle görüşüp anlamlı bir sonuca ulaşmaya çalışıyordu. Bir sonuca ulaşamadıkça gittikçe sinirlenmeye başlıyordu. Telefon elinde gittikçe sesi yükselmeye başladı.

-Ne demek bilmiyorum! Ne için para alıyorsunuz? Onu bunu anlamam, acil ofise gelin! Tabii ki benim yalıdaki ofise! Acele edin diyorum, hepiniz en acil şekilde gelin!

Telefonu kapatınca iyice sinirleri tepesine çıkmıştı. Öfkeyle etraftaki nesnelere saldırdı. Sakinleşemediği için sağlıklı düşünemediğinin farkındaydı. Eski savaş dahilerini düşündü. En çıkmazda oldukları zaman, savaşın en kızgın zamanlarında bile olsalar, yatıp uyuduklarını hatırladı. Kendisini o an bir Cengiz Han gibi, Büyük İskender gibi düşündü. Uyuyup dinlenmesi gerektiğini düşündü. Hizmetçilerine talimat verdi. İki oda ilerideki misafir odasını hazırlattı. Gelenler kendisi dahil 13 olduğunda uyandırmalarını emretti. Yatağa uzandı ama uyuyamadı. Aklına olmadık şeyler gelmeye başladı. En kötü senaryolar aklından geçiyordu. Bir türlü uyuyamıyordu. Sağlıklı düşünmek için büyük bir lider gibi uyuması gerektiğini düşünüyordu. Hizmetçilerine talimat verdi. Uyku haplarını istedi. Kendisini Cengiz Hanla kıyaslayan adam ufacık bir hapa muhtaç olduğunu fark etmeden mağrur bir şekilde uykuya daldı.

O esnada Osman durmaksızın at sürüyordu. Büyük patronu hedefine koymuştu. Bir yandan da ortamdaki işaretleri okumaya çalışıyordu. Öncelikli talimatı unutmamalıydı. Büyük patronu sonraya bırakabilirdi. Uçan kuşların yolları dikkatini çekti. İşaretleri takip ettikçe yola çıkanlar olduğunu anladı. Atını dörtnala sürerken dikkat kesildi. İleride yola çıkanlardan birini farketti. Elini kılıcına koydu. Tek eliyle atını yönlendirip, dengesini kuruyordu. Diğer eli kılıcında hamlesine hazırlanıyordu. Atının kulağına eğildi:

-Haydi küheylan yüzümü kara çıkarma! Yakalayalım şu alçakları. Süvari odur ki at binsin, küheylan odur ki süvariyi yetiştirsin! Hey gidi küheylan koşmana bak sen! Çatlarsan doğuran kısrak utansın!

Küheylan sanki anlamış gibi daha da hızlandı. Büyük patronun çağrısı için yola koyulanlardan birinin ensesine binmek üzereydi. Adam arabasına binmeden önce aniden kılıcını çeken Osman atından inmeden hamlesini yaptı ve yeni işaretleri takip etmeye başladı. Atının kulağına eğildi.

-Biri gitti küheylan, kaldı altı. Haydi küheylan geç kalmayalım!

Büyük patron derin bir uykuya dalmıştı. Telefonla konuştuğu adamlardan birisi gelmişti. Hizmetçilerden birisiyle karşılaştı:

-Büyük patron beni çağırmış!

-Siz buyurun içeriye geçin şöyle. Ben patron müsait olunca haber vereceğim size.

-Uşakla görüşebilir miyim?

-Siz içeri geçin, ben çağırayım.

Misafir odalarından birisine geçen adam tedirgin bir şekilde odada dolaşmaya başladı. Saniyeler geçtikçe tedirginliği artıyordu. Uşak içeri girdiğinde arkası dönüktü:

-Beni emretmişsiniz, dedi uşak. 

Kollarını iki yana açarak birden arkasını döndü adam:

-Kardeşim! Neredesin sen? Özlemişim seni!

Uşakla sarıldılar. 

-Seni beklemiyordum burada! Sen geldiğine göre ortalık iyice karışmış olmalı!

-Ben de senden bir şey öğrenirim diyordum. Acil çağırmış patron beni!

-Sadece seni değil! Herkesi çağırdı ve uyudu. On üç kişi tamamlanınca beni kaldırın dedi. 

-O zaman ya ortalık çok karışmış ya da yeni bir şeyler denemek istiyorlar! Dur bakalım birkaç kişiyi arayayım ben bu süreç çok fazla uzayacak mı? 

Odanın içerisinde birkaç kişi ile görüştü. Aradıklarının geldiğini öğrendi. Evet kimse bir acayiplik fark etmemişti. Gelmesi gerekenlerin bir kısmı da yavaştan alıyordu. Uşağa döndü:

-Kardeşim sen bana havuzu hazırlar mısın? Dokuzuncu kişi geldiğinde bana haber verirsen ben de ona göre toplantıya hazır olurum. Uzun süre bekleyecek gibiyim! Bari tatildeymiş gibi yapayım.

-Ne demek kardeşim! Hemen hazırlarım ben! Zaten fazla gergin görünüyorsun. Sen biraz gevşe. Bir şeyler göndereyim sana, karnını doyur. Bende o sırada havuzu ayarlayayım!

-Allah razı olsun!

Uşak odadan çıkarken adam rahatlamış bir şekilde ceketini çıkardı. Koltuğun üzerine kendisini bırakıverdi. Patron uyuyordu. Acil çağrı olmasına rağmen gelenler ağırdan alıyordu. Demek ki büyük bir sıkıntı yoktu. O kendisinden bekleneni yaparak her zamanki gibi erkenden gelmişti. Şimdi sadece boş bekleyeceği vakti değerlendirmek istedi. Yemek gelmeden önce kravatını da çıkardı.

Osman saymaya devam ediyordu. Dört kişiyi haklamıştı bile. Daha küheylan hiç durmamıştı. Atının yelesine öyle bir sarılmıştı ki, görenler onları can ciğer kuzu sarması zannedebilirdi.

-Haydi küheylan! Gün bizim günümüz! Görev bizim görevimiz. Yarısı bitti. Kaldı üç. Haydi küheylan! Gün bizim günümüz!

Osman kendisini görevine adamıştı. Toplantıya gitmesi gereken dört kişinin yokluğu hissedilir seviyede değildi. İlk defa bir süvari, avcıların yapması gereken bir işi yapıyordu. Osman yedi kişiyi de bulmadan durmayacağını biliyordu. Küheylan zorlanmaya başlamıştı bile. Bir hayvan olmasına rağmen şuurlu bir insan gibi imkanlarını zorlamaya başlamıştı bile. Sanki hizmet ettiği fikirlerin ulviliğini anlamış gibiydi. 

Osman her zamankinden daha titiz ve hızlı çalışıyordu. Altıncı kişiyi bulduğunda patronun evindeki adam havuza girmiş, keyif yapmaya başlamıştı bile. Patron ise derin bir uykudaydı. Şuursuz bir Büyük İskender taklidi normalden fazla uyku hapı içmesine sebep olmuştu. Gelmesi gereken adamlar toplansa bile patronu uyandıramazlardı. Dünya sanki ödev hazırlayan öğrencilerle, tatil yapan tatilciler gibi ikiye ayrılmıştı. Süvariler de komutanlarını merak ediyorlardı. Lakin caminin etrafına kenetlenmiş gelecek emirleri bekliyorlardı. Osman yedinci adamı bulduğunda yedinci Osman’ı fark etti. Karşı koyamayacağını biliyordu. Arkadaşlarından birini araması gerektiğini biliyordu. Kimi arasa patrona haber ulaştırabileceğini düşündü. Tüm çağrılara ilk giden arkadaşının ofiste olduğunu düşündü. Çağrı eline geçmişse ofise gitmiştir, değilse ulaştığı gibi gider diye düşündü. Telefonuna davranıp hızlıca tuşlara bastı. Çalan telefon açılmıyordu. O esnada havuzda olan arkadaşı telefonu duymamıştı. Osman’ın gelişinin hayra alamet olmadığını bilen adam sabırsızlıkla telefonun telesekretere geçmesini bekledi. Tam çağrılar bitip telesekretere geçince Osman beklemediği bir yerden çıkaverdi. Osman’ın gelişini gördüğü halde kendisine ne zaman bu kadar yaklaştığını fark edememişti. Telesekretere düşen ses sadece bir çığlık sesi oldu. Osman yedinci kişiyi de listesine ekleyince küheylanı durdurdu. Atından indi ve atının kulağına eğilerek: 

-Dinlen bakalım küheylan gün bizim günümüzdür, dedi.

Sonra yerdeki telefonu farketti. Eğilip açık olduğunu gördü. Bir müddet sessizce dinledi. Sonra kendiliğinden mesaj sonlanıp kapandı. Osman dertli dertli düşünmeye başladı. Kendi kendine:

-Bu yedi. Bununla bitmesi lazım! Kimi aramış olabilir ki bu? Patronlarını aramış olamaz! Demek ki sayılarını artırmışlar! Vay deyyuslar vay! Saldırıya hazırlanıyorlar demek! Bunlar biz bıraktığımızda beş kişiydiler. Yedi kişi olmuşlardır diye bekliyorduk. Acaba dokuz mu oldular, on bir mi? 

Vakit kaybetmesinin anlamı olmadığını düşündü. Bir hamlede atının üzerine atladı. Yeni izler bulmalıydı. Şu an kaç eksik olduğunu bilmediği bir listeyle karşı karşıyaydı. Eski günleri hatırladı. Yeniden yola çıkmalıydı. Vakit daralmış ve elinde can sıkıcı şekilde belirsiz bir liste vardı. Atını şaha kaldırıp dörtnala koşturmaya başladı. O an Osman’dan başka kimse nereye gittiğini bilmiyordu. Kendi kendine söylendi:

-Haydi bakalım Osman! Bugün imamın yüzünü kara çıkartmama günü! Bugün verilen göreve layık olma günü.

Havuzdan çıkan adam havuzun kenarında bir müddet dinlendi. Şu sıcak günlerde havuz tatil gibi olmuş, iyi gelmişti. Yavaşça giyinip kendisine en başta gösterilen odaya döndü. Hizmetçileri tembihleyip koltuğuna boylu boyunca uzandı. Ferahlamış ve uyumak üzereydi. Mayışmış bir halde elini telefonuna attı. Telesekreterde mesaj olduğunu gördü. Hafif bir çığlık sesini duyunca irkildi. Kendisini arayan telefonu geri aradı. Telefon açılmadı. Bir müddet dondu kaldı. Araması gereken birkaç kişiyi aradı. Hiçbiri telefonunu açmadı. İyice gerilmeye başladı. Yedi kişiyi aradı. Kimse açmadı. Patronun neden hala uyuduğunu daha çok merak etmeye başladı. O esnada kapı açıldı. Hizmetçi:

-Patron sizi ofiste bekliyor, dedi.

Hemen hizmetçinin peşinden odadan çıktı. O esnada Osman geri dönüş yolunu tutmuştu. Hesap yapıyordu. Aklından “On bir kişi olmalarını beklemiyordum. Bu temizlik biraz uzun sürdü.” diye geçirdi. Adam ofise girdiğinde patron şöyle dedi:

-Biz kaldık! Sadece biz kaldık! Hepsini halletmişler! Otur şöyle!


0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir