Can Er Demir

Birkaç gündür etraftan garip olaylar olduğuna dair duyumlar almaya başlamıştı. Eskiden hikâyeler uyduran Halim’in hikâyeleri bu yeni duyduklarına göre daha gerçekçi gelmeye başlamıştı. İnsanların artık ne kadar yalan söyledikleri kestirilemiyordu. Birbirlerine şaka yapma bahanesiyle hiç olmamış şeyleri olmuş gibi göstermek çok popüler bir davranış hâline gelmişti. İlk defa garip hikâyeler duyduğunda önemsememişti. Her zamanki gibi birilerinin şakası zannetmişti. Ne de olsa artık yalan söylemenin adı şakaydı. Ama bu ortadan kaybolan insanlar hikâyesi artık iyice dikkat çekmeye başlamıştı. Hiçbir şey olmadan birden bire insanların ortadan kaybolmasına anlam verebilen yoktu. Üstelik kaybolan insanların şu ana kadar bilinen ortak bir özellikleri de yoktu.

-Sen bu işi çözersin, dedi Rasim abi bir eliyle omzuna dokunarak.

-Ya bırak Rasim abi. Başka işim gücüm mü yok? Dertsiz başıma dert aramıyorum ben, diye cevap verdi suratına en kederli tavrını takınarak.

-Ne derdin var oğlum? dedi Rasim abi. Yediğin önünde yemediğin arkanda. Sanki yapacak bir işin var da bize dediğin laflara bak.

Bir yandan içinde huzursuzluk uyandıran bir his vardı. Bu sırrın açığa çıkmasını istemekle beraber başı derde girsin istemiyordu. Ne zaman alengirli bir işin içine girse suçlu kendisi çıkıyordu. Hatta bazen kendisiyle alakalı olmayan işler bile onun başına patlıyordu. Bu sefer hiçbir söylentiye kulak asmayacak ve hiçbir sözün ardına düşmeyecekti. Kesin olarak kararlıydı.

Birden silah sesleri duyulmaya başladı. Çok yakından geliyordu sesler. 

-Rasim abi, diye seslendi.

Etrafta Rasim abiyi göremedi. Ne ara kaybolmuştu Rasim abi anlam veremedi. Rasim abi gözünü daldan budaktan sakınmayan birisiydi. Bu gibi tehlikeli durumlarda genelde birden ortaya çıkar ve tabir yerindeyse günün kahramanı olurdu. Bir anda kaybolması görüldük bir olay değildi. Silah sesleri çok fazla yaklaşmıştı. Asıl enteresan olan panik duymuyor olmasıydı. Şimdiye kadar silahlar ile hiçbir işi olmamıştı. Yanında bir el silah dahi ateşlenmemişti. Ama içinde ateşlenen bir his onu harekete geçirdi. Merak duygusundan başına gelmişti hep olmadık işler. 

“Pencereden mi baksam?” diye düşündü. Neden sonra mantıksız geldi. En temizi kapıdan bakmaktı. Sanki pencereden bakarsa vurulabilir, kapıdan bakarsa vurulamaz gibi geliyordu ona. Üç katlı bir binanın ikinci katında idi. Çift daire üzerinden yapılan binanın bir dairesi hazır iken diğer daire daha inşaat hâlindeydi. Rasim abiyle neden sürekli bu inşaat hâlindeki dairede buluşuyordu? Tüm bu düşüncelerini bir el daha kurşun sesi kesti. Anlam veremediği şekilde insanlar birbirlerine bağırıyorlardı. Yani bağıranların insan olmasını istiyordu. Çoğu insanın aksine dünya dışı varlıkların gerçekliğini biliyordu ve dünya üzerinde dolaştıklarından haberdardı. Bu durumu Rasim abiye çok fazla anlatmaya çalışmıştı. Her konuda kendisini kesintisiz dinleyen Rasim abi bu konu açılınca sanki kulakları sağır olmuş gibi dinlemez hâle geliyordu. 

Tam bu esnada kulakları sağır eden bir kurşun sesi duyuldu. Bu sefer çok yakından gelmişti ses. Tek hayret ettiği şey bu kadar çok kurşun alan silahların ne marka olduğuydu. Sesleri çok ayırt edemese de içinde sanki sadece iki ayrı silahın ateşlendiğine dair kuvvetli bir his vardı. Artık merak kurşunlardan daha tehlikeliydi. Tehlikeli olan her şey gibi tüm çekiciliği ile pencere gözünde parlamaya başlamıştı. Sanki ilahi bir çağrı ile bir ışık hüzmesi, çerçevesi olmayan ham inşaat hâlindeki pencereden içeri giriyordu. Tüm tehlikesini iliklerine kadar hissettiği hâlde pencereye yaklaştı. Duvarın dibine çöktü. Görülmemeye çalışarak pencerenin yanına yükseldi. Sesler birden durmuştu. Bu durum merakını daha çok besledi. Sessizliği bozmamak için nefesini tuttu. Çok yavaş hareketlerle gözlerini dört açarak pencereden aşağıya doğru görüş açısını artırmaya başladı. 

Önce ne olduğuna anlam veremediği o canlının gözleriyle karşılaştı. Kafasında bin türlü soru birbirine karışırken birden göz göze geldiler. Sanki saklandığı yerden çıkmasını bekliyormuş gibi silahını ikinci kat penceresine uzattı. Namlunun ucundan çıkan dumanlara ve karşısındakinin gözlerinden daha siyah olan namlunun içine bakıyordu. Nefes almayı adeta unutmuştu. Belki de tüm bu adrenalin vurulmadan ölmesini sağlayacaktı. Bir an için susmayan beyni sessizliğe büründü. Bir saniyede on ayrı ihtimali düşünüp harekete geçen kendisi değilmiş gibi bomboş bir beyinle içinin boş olmasını istediği namlunun ucuna bakıyordu.

Ve derin sessizliği bir el kurşun sesi bozdu. 


0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir