Can Er Demir

Evin kedisi Deniz, kedi yatağının yanındaki kartonun üzerine yatmıştı. Yemek kokularını almaya başlamıştı bile. Birazdan önüne gelecek olan yemeğin tadını dudaklarında hissetti. Birden kafasını havaya kaldırdı. Diliyle üst dudaklarını yaladı. Birkaç saniye öyle bekledikten sonra hafifçe kalkarak dikeldi. Ön patilerini olabildiğince uzatarak gerindi. Gerinirken ağzını açabildiğince gerindi. Tam bu esnada içine dolan yemek kokusu aç olduğunu hatırlattı. Tekrar yalandı. Kedi olmak zor iş diye düşündü. Evdekiler yeterince ilgili değildiler ona göre. Zaten o da onlar ile o kadar ilgileniyordu. Ne de olsa kediler aleminin kuralları vardı. Kendi kurallarını koymayan bir kedi hep başkalarına mahkum olmak zorundaydı. Mesela sadece Cemşit’in adını öğrenmişti. Diğerlerini önemsemiyordu bile. Bir an durdu. “Acaba bana bu evi hediye eden Cemşit olduğu için mi onu bu kadar sevip ismini öğrendim yahut evde en çok tekrar edilen isim onun ismi olduğu için mi?” diye geçirdi aklından. Aman, dedi içinden, ne önemi var. Yemeğimi verip pisliğimi temizlesinler, köpekleri de eve almasınlar yeter. Zaten Cemşit günlük kafa ve sırt masajımı yapıyor.

Karnı guruldamaya başladı. “Gideyim de şu kadına görevlerini hatırlatayım. Bu kadın Cemşit’ten sonra bu evdekilerin en akıllısı. Verilen görevleri daha çabuk anlar ve yerine getirir. Yemeğimi versin de yiyeyim artık.” diye düşünerek gidip ayaklarına dolandı kadının. Kadın normal zamanlardaki gibi sabit bir noktaya dalmıştı. “Yoksa sen de mi kedisin?” diye seslendi kadına Deniz. Kadın bunu sadece bir miyavlama olarak anladı ve hafif sinirli bir şekilde baktı kediye. Bir an akıllanıyorsun zannettim, dedi Deniz kadına. Kadın bunu yine birkaç miyavlama olarak duydu. Kadının yemekle ilgili mesajı aldığını anlayarak biraz hava almak için balkona çıktı.

Balkondan etrafı izlerken ağacın üstündeki kuşları gördü kedi Deniz. Siz, diye bağırdı onlara, daha saçma sapan işlerinize devam edin. Sesini alçaltarak devam etti. “İşiniz gücünüz aylaklık, kafa ütülemek. Dua edin Cemşit’e söz verdim. Yoksa bu hayatta işgal ettiğiniz yere son verirdim. Kaç defadır söylüyorum size. Kedilere hizmet etmeyecekseniz ancak yemek olmanız gerekir.” Sözlerine daha devam ediyordu ki  aşağıdaki çocukların konuşmaları dikkatini çekti. “Abi bak kedi yine kuşlara bir şeyler söylüyor. Acaba ne istiyor bu kuşlardan.” Abisi cevap verdi. “Yahu işi yok, gücü yok. Ne yapsın sağa sola saldırmaya, eğlenmeye yer arıyor.” Birden iki çocuk da sustu. Sokaktan gelen ayak seslerine dikkat kesildiler. Büyük olan fısıltı ile, gel kardeşim ebe geliyor sobelenmeden gidip saklanalım, dedi. İkisi birden hızlıca uzaklaştılar oradan. Aşağı bakan kedi Deniz: “Çocuklar işte ne anlarlar bu dünyanın gayesinden. İşleri güçleri oyun. Yalnız arada beni iyi güldürüyorlar. Bu insan çocukları yavaş büyüyor ama benim çocuklarım olsa şimdiden fare tutacak yaşa gelirlerdi. Bu yeni yetme nesil fare görse nereye kaçacağını şaşırıyor.” diye geçirdi içinden.

Kafasını kaldırıp ters ters kuşlara baktı. “Kafalarının içi boş galiba,” diye düşündü. Fazlaca önemsemiyordu kuşları. Ne de olsa evde hizmeti iyi yapılıyordu. Yavaşça içeriye girdi. Yemek kabına yaklaştı. Kafasını çevirip su kabına baktı ve evet, hem suyu hem de yemeği hazırdı. Önce yemeğini yedi. Sonra suyunu içti. Sonra dönüp kadına baktı “Sen bana dua et! Hizmetçilerine eziyet eden bir sahip değilim. Tertip ve düzeni sevdiğim için bak etrafta bir tane bile yemek kırıntısı yok. Bir damla su bile dökmedim” dedi. Kadın kendini işe o kadar vermişti ki bunları duymadı bile. Duysa da sadece birkaç miyavlama olarak duyacağına şüphesi yoktu. Neyse, dedi içinden kedi Deniz, Cemşit’in yemeğini hazırlasın da sonra alırım boyunun ölçüsünü.

Çok yoruluyordu son günlerde Deniz. Galiba yaşlanmaya başlamıştı. Eskiden bir zıplamada çıkamadığı dolap, masa yoktu. Şimdi ise içinden fazlaca zıplamak gelmiyordu. Eskiden kendisini kızdıranları unutmaz ve hiç beklemedikleri anlarda eşyalarını masadan aşağıya atardı. Şimdi ise ihtiyarlığın verdiği bir merhamet çökmüştü üstüne . Bir köşede oturmak ona yetiyordu. Salonda kendisine alındığı hâlde kendisinin olduğunu bilmediği büyük yumuşak yastığın üstüne oturdu. Aman, dedi içinden, bunu da alıp koydular buraya. Sahibinin geleceği de yok. Birazcık üzerinde yatayım. Gelirse kalkarım. Hem benden yaşlısı yoktur herhâlde bu dünyada. Neden sonra Cemşit geldi aklına. Hâlâ eve gelmemişti. Normalde yemek yeme saatinden hemen sonra insanlar oturur yemeklerini yerdi. Her ne kadar anlattıysa da onlara bu durumu bir türlü anlamak istememişlerdi. Sahi bunu anlamak neden bu kadar zordu. Yemek hava kararmadan yenmeliydi. Bir canlının hava karardıktan sonra yemek yemesi kendisine eziyet etmekten başka neydi ki? Çok uğraştığını düşündü. Anlamıyorlar yahut anlamak işlerine gelmiyordu. Zaten o kare kutudan yabancılar eve girip çıkarken de hiç tepki vermiyorlardı. Hatta bundan hoşnut gibiydiler. Hâlbuki kendisi hiçbir kediyi eve sokmuyordu. Sokmazdı da! Ya da şu son zamanlar çok ses çıkarmayabilirdi de! “Hayat bir kedi için çok zor!” diye düşündü.

Çemşit geldi yine aklına. Hâlâ yoktu. Yoksa o beklenen şey mi olmuştu? Her gün bekliyorlardı ama böyle düşünmek bir an panikletti kedi Deniz’i. Birden kulaklarını dikleyip ayağa sıçradı. Sonra sakinleşti. Aklıma kötü bir şey getirmemeliyim, diye düşündü, kötülüğü çağırmamalıyım. Tekrardan yastığın üstüne çıktı. Böyle rahatsız şeyleri nereden buluyorlar, diye düşündü, hey gidi eski rahat kartonlar, ne varsa sizde var. Yaşlılığın verdiği yorgunlukla kafasını yastığa dayadı. Tül çekili olduğu için pencereden kuşları net görmüyordu ama oradaydılar hâlâ. Yavaş yavaş gözleri kapanırken etraf buğulandı. Ve derin bir uykuya geçti kedi Deniz.


0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir