Muhsine Sevra Kaçalin

9 Şubat 1441 yılında Herat’ta doğan Ali Şir Nevai’nin Uygur asıllı olduğu ve soylu bir aileden geldiği bilinmektedir. Ataları Timur’un torunlarının hizmetinde bulunmuşlardır. Babasının sarayda önemli bir konumda olması Ali Şîr Nevâî’nin bir hükümdar adayı olan yaşıtı Hüseyin Baykara ile birlikte büyümesine ve geniş imkânlarla yetişmesine olanak sağlamıştır.

Nevâî de aile büyükleri gibi devlet dairesinde hizmet vermiştir. Herat sarayında büyük bir itibar görerek önce nişancı olarak tayin edilmiş, sonra vezirlik ve bir müddet sonra da Emir unvanı elde etmiştir. Böylelikle Nevâî, kısa zamanda sarayın en çok sözü geçen adamlarından biri olmuştur. Hem ilimde ve sanatta hem de ülkenin imar ve iskânında, teknik sanatların gelişmesinde ve medeniyet alanındaki ilerleyişinde milletine hizmet etmiştir. O dönemde kendi imkanlarıyla 40 kervansaray, 17 cami, 10 büyük konak, 9 hamam, 9 köprü ve 20 havuz yaptırmıştır.

Nevâî, Türk Dili ve Edebiyatının yanında, Arap ve Fars dillerine ve bu dillerin edebiyatlarına da tüm detaylarıyla hâkimdi. O dönemde hayranlık uyandıran İran Edebiyatını da benimsemiş olmasına rağmen Türkçeye ağırlık vermesi onun döneme damgasını vuran bir devir yaşamasına zemin hazırlamıştır. Bütün divan şairlerimiz gibi o da Klasik İran Edebiyatının biçim ve içeriğini benimsemiş, ancak eserlerine Türk yaşantısından örnekler yerleştirmiş, şiirlerinde milli detaylar kullanarak Türk Edebiyatının daima özgün kalmasını sağlamıştır. 

Nevâî, Türkçe söyleyişin bütün esas ve inceliklerine sadık kalarak, Doğu Türkçesini en üst seviyesine çıkarmış, özellikle “Endican” ağzını kullanarak Klasik Çağatayca’yı kurmuştur. Bu dili kudretle temsil ettiği ve benimsetip sevdirebildiği içindir ki, bu dil Çağatayca yerine “Nevâî Dili” diye anılmış ve bu isimle yaşatılmıştır.

Nevâî, divan şiirinin bütün vezinlerini, bütün şekillerini, türlerini ve hemen hemen bütün klasik konularını işlemiş, fakat bir yandan da bu şiir, onun sanatıyla klasikleşen yeni konular, yeni şekiller ve yeni sanat unsurları kazanmıştır. Mesela milli bir nazım şekli olan “tuyuk” onun söyleyişi ile zirveye ulaşmış; yine onun kafiye, redif, cinasları Türkçeyi ses ve mana zenginliğine ulaştıran bir zevk unsuru haline gelmiştir.

Her şair gibi Nevâî de devrinin şiir anlayışına göre şiirler söylemiş, klasik şiir anlayışının kabul ettiği esaslar, şekiller ve mazmunlar çerçevesinde eserlerini yazmıştır. Nevâî’yi birçok şairden farklı kılan bir amacının olmasıdır. Bu amaç Türk Edebiyatını dağınıklıktan kurtarmak ve onun önünü açmaktır.

Klasik şiirin bütün özelliklerini yansıtan Nevâî, şiirlerinde anlam ve hayale önem vermiş, ancak şiirlerini derin bir anlayışla örgülememiştir. Onun şiirleri ilk okunduğunda anlamını hemen vermekte ve derinlerde başka yorumlar içermemektedir.

Nevâî’nin şiirlerinde ses açısından da mükemmeli aradığı görülmektedir. O, ahenk unsurlarından aruz, kafiye, redif ve ses tekrarlarını dengeli bir şekilde kullanarak şiirlerine beste havası vermeyi başarmıştır.

Ali Şîr Nevâî’nin en büyük özelliği tam anlamıyla şuurlu ve idealist milliyetçiliğidir. İslam ve İran fikriyatını benimsemiş olmakla beraber, o kendi milletini sevmiş, bütün varlığı ile kendini Türk şiirine vererek, özellikle Türkçe üzerinde milli bir hassasiyet göstermiştir. Amacı kültür ve edebiyat dili vasıtasıyla Türk birliğini sağlamak veya var olan bu birliği daha da pekiştirmektir. Bu noktada Kaşgarlı Mahmud ile aralarında büyük bir yakınlık ve benzerlik vardır.

Yazdığı eserlerde 26 binden fazla tekrarlanmayan kelime kullanmasından dolayı Çağatay Türk edebiyatının Shakespeare’i olarak nitelendirilen Ali Şir Nevâî, 1501 yılında doğduğu şehir Herat’ta vefat etti.

Not: Bu yazı derleme bir yazıdır.


0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir