Ayten Almassri

Asıl adı Mahmut Abdülbâkî olan Bâkî, 1526 yılında İstanbul’da doğmuştur. Babası Fatih Camii müezzinlerinden Mehmet Efendi adında bir zattır. Bir görüşe göre gençlik yıllarında çırak olarak “Saraçlık” mesleğini yapmıştır. Başka bir görüşe göre ise Bâkî’nin işi saraç çıraklığı değil, camilerde kandilin yakılması ve bakımı hizmetini yapanlara verilen ad olan “serrâclık”tır.

Medrese eğitimine başlayan Bâkî uzun yıllar Karamânîzâde Mehmet Efendi’den okumuştur. Tahsilinin yanı sıra şiirle de uğraşmış, zamanın edebi şahsiyetleri ile de tanışıp onlara nazireler yazarak kabiliyetini göstermeye çalışmıştır. Zâtî’nin  Remilci dükkanına sık sık giderek gazellerini onun tenkidine sunmuştur. Zâtî onun bir beytini tazmin edip yazdığı gazeli divanına koymuştur. 

Hocası Karamânîzâde Mehmet Efendi’ye “sünbül” redifli kaside yazmıştır ve böylelikle şiirde varlığını iyice kabul ettirmiştir. 1552 yılında açılan Süleymaniye Medresesinde Kadızâde Şemsettin Ahmet Efendi’nin derslerine başlamıştır. Derslere devam ederken öte yandan yapımı sürmekte olan Süleymaniye Külliyesi’nde bina emini olarak çalışmıştır.1556 yılında hocasıyla beraber Halep’e gitmiş ve orada kadı naîbliği yapmıştır. 

Dört yıl kadar Halep’te kalan Bâkî, Kadızâde’nin 1560 yılında Halep kadılığından istifa ederek İstanbul’a dönüşünde, onunla beraber İstanbul’a dönmüştür. Burada devlet büyüklerine çeşitli kasideler sunmuştur. Ekim 1561’de dânişmend,  iki sene sonra da mülâzım olmuştur. 1564 yılında bir medreseye tayini için ferman çıkan Bâkî, daha sonra padişahın kesin fermanıyla Silivri’de Pîri Mehmet Paşa Medresesi’ne tayin olmuştur. Burada çok fazla kalmayan Bâkî, birkaç ay sonra Murat Paşa Medresesi‘ne nakledilmiştir. Bu vesileyle Kanuni’ye kasideler takdim etmiş ve aralarında samimi bir bağ oluşmuştur. 1565’te terakkiye nail olmuştur.

Kanuni’nin ölümünden sonra büyük sultana duyduğu samimi bağlılığını ve onun yüce şahsiyetini dile getiren ünlü mersiyesini yazmıştır. Temmuz 1569’da Mahmutpaşa Müderrisliğine, Ağustos 1571’de de Eyüp Müderrisliğine tayin edilmiştir. 1573’te Sahn Müderrisliğine getirilmiş, 1575’te de Süleymaniye Müderrisliği Pâyesine yükseltilmiştir. Mekke kadılığı, İstanbul kadılığı ve Anadolu Kazaskerliği görevlerini  yapmıştır. Şeyhülislamlık makamına gelmeyi  çok istemiş ve bu makama gelebilmek için çok uğraşmıştır ancak çeşitli sebepler ve engellerden dolayı olamamıştır. 7 Nisan 1600 cuma günü vefat etmiştir. Cenaze namazı Fatih Camii’nde kılınıp Edirnekapı dışındaki mezarlıkta toprağa verilmiştir.

Bâkî’nin müderris ve kadı olan iki oğlu vardır. Biri ‘Şeyhî’ mahlasıyla şiirler yazan Şeyh Mehmet, diğeri de Abdurrahman’dır. Kanuni’nin saltanatı sırasında çağının en büyük şairi sayılarak kendisine lâyık  görülen “Sultânü’ş-şuarâ” Ünvanını asırlar boyunca korumuştur. Bâkî’nin şöhreti ve eserleri Anadolu ve Rumeli dışında Azerbaycan, İran, Irak, Hicaz ve Hint saraylarına kadar yayılmıştır. 

Bir çok kasideleri olması ile beraber Bâkî her şeyden önce bir gazel şairidir. Gazellerinde hayatın zevklerini terennüm etmiştir. Şiirlerinde tabiat ve İstanbul’dan sıksık söz etmiştir. Divan şiirine İstanbul türkçesini yerleştirmek gibi bir rolü olan Bâkî, zaman zaman halk söyleyişinden gelen İfade malzemesini de kullanmıştır.

Eserleri:

  1. Divan
  2. Fezâilü’l-cihad
  3. Meâlimü’l-yakîn fî sîreti seyyidi’l mürselin
  4. Fezâil-i Mekke
GAZEL - 171 -  
Âlâyiş-i dünyâdan el çekmege niyyet var
Yakında adem dirler bir şehre azîmet var
Dünyanın debdebesinden el çekmeye niyetim var 
Yakında yokluk derler bir şehre yolculuk var 

Uçdı bu fezâlardan mürg-i dil-i nâlânum
Ârâm idemez oldum efkâr-ı seyâhat var
Uçtu gitti bu göklerden inleyen gönlümün kuşu
Eğlenemez oldum yolculuk kederim var 

Nûş eylese bir ‘âşık tâ haşre dek ayılmaz
Bezm-i felekün bilmem câmında ne hâlet var
Bir aşık içse ta kıyamete kadar ayılmaz 
Feleğin meclisinin kadehinde bilmem  ne haller var 

Bu hâlet ile ey dil sag olmada ‘âlemde
Derd ü gam-ı dil-ber ile ölmekde letâfet var
Bu haller ile ey gönül yaşamaktansa alemde 
Dilberlerin derdi ve gamından ölmekte güzellik var 

Gitdükçe harâb eyler mülk-i dil-i vîrânı
Dehrün bu cefâsından bir şâha şikâyet var
Gittikçe harap ediyor viran gönlümün ülkesini  
Zamanın bu cefasından bir şaha şikayet var 

Ser terkine kâ’ildür dünyâya gönül virmez
Terk ehlinün ey Bâkî başında sa’âdet var
Başından vazgeçmeye razıdır dünyaya gönül vermez 
Vazgeçme ustasının ey Bâkî başında saadet var. 

Bâkî(1526 - 1600)

Bâkî’nin son şiiri olarak bilinir. 
Kategoriler: Kimdir

0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir