Ayten Almassri
1844 yılında dünyaya gelen Ahmet Mithat Efendi, çağdaşları olan diğer Tanzimat yazar ve düşünürlerinden biraz farklıdır. Birtakım siyasî düşünceleri olmakla birlikte, devletin o asırda gözle görülür bir buhran halini almış olan sıkıntılarından kurtuluş çaresini, meselâ Genç Osmanlılar gibi bir rejim değişikliğinde görmüyordu. Çok yakından tanıdığı ve samimiyetle bağlı bulunduğu devrin hükümdarı II. Abdülhamid gibi, eğitim ve kültürün belli bir seviyeye gelmediği milletlerde rejim meselelerinin ön plana getirilmesinin zararlı olacağına inanmıştı. Bundan başka, geçen yüzyılda Osmanlı aydınları arasında yaygın olan Batı hayranlığı da Ahmet Mithat edebî ve fikrî eserlerinde, Doğu ve Batı medeniyetlerini karşılaştırarak, bir tenkit süzgecinden geçirmiş, o devir için bir sentez oluşturmaya çalışmıştır. Bu maksatla roman, hikâye, tiyatro gibi eserlerinde hemen her konuya duyduğu ilgi ve düşüncelerini okuyucuya da aşılamaya çalışmıştır. Romanlarında, çok defa tenkit edilen bilgi verme tavrını ve okuyucusu ile diyalog kurma alışkanlığını biraz da bu endişesindendir.
Ahmet Mithat, Tercümân-ı Hakîkat’te yayımlanan “Dilde Sadeliği İltizam Edelim” başlıklı yazısında ve diğer yazılarında, ciddi tepkiler olmasına rağmen dilde sadeliği savunmuş ve sadeleştirmenin nasıl olabileceğini anlatmaya çalışmıştır. Ona göre roman ve tiyatroya, önce Batıyı taklit yoluyla başlamak, daha sonra milli bir karakter vermek gerekir. Ahlak açısından ise milli gerçeklerimiz anlatılmalıdır. Ahmet Mithat, bu düşüncelerini hikaye ve romanlarında uygular. Orta oyunu, karagöz, meddah hikâyelerinin tahkiye ve diyalog tarzı, yer yer Ahmet Mithat’ın romanlarını süslemiştir. Batı edebiyatından, kendi macera ve aşk romanlarına Fransız yazarlarını örnek almıştır.
Sayısı altmışı aşan büyük hikâye ve romanlarından pek çoğu Tanzimat Devrinin karakteristik özelliklerini taşır. Doğu medeniyetinin ahlak ve geleneklerine bağlı, Batı kültürünü benimsemiş karakterler ile, millî örf ve âdetlerimize ilgisiz, Batı’nın sadece serbest ve rahat yaşama tarzını benimsemiş karakterler arasındaki çatışma, hemen bütün romanlarının konusudur.
Dağarcık’ta yayımladığı “Felsefe ve Filozoflar” başlıklı yazılarında filozof kelimesinin dinsiz insan anlamına geldiği düşüncelerini eleştirmiş, filozofun da dindar olabileceğini savunmuş ve müslüman filozoflardan örnekler göstermiştir. Ahmet Mithat, felsefenin önemini kabul etmiş olmakla birlikte hakikati arama yolunda dinin, toplumu yönlendirmesi açısından felsefeden daha etkili olduğunu düşünmüştür. Bununla birlikte aydınlanma düşüncesine bağlılıkta ve bilgiyi halka yaymada örnek bir düşünce adamı sayılmıştır.
Ahmet Mithat Efendi 28 Aralık 1912’de hizmet ettiği Dârüşşafaka’da ölmüştür. Mezarı Fatih Cami haziresindedir.
0 yorum