Ceffel Kalem

“Şehadet, bir tutku, bir özlem bize

Ölüm bir son değil, diriliş bize”

“Ne çok acı var?” demiş ya şair. Sahiden ne çok acı var değil mi dostum? Geçen ay Doğu Türkistan’dan bahsetmişken bu ay konumuz ne olsa diye düşünüverdim. Haritayı açtım, ümmetin ne çok derdi var deyip bir kez daha dertlendim. Afrika desen ayrı, Afganistan ayrı, Suriye ayrı, Irak, Filistin ve daha nicesi… Hangisini konu edinsem diğeri alınır gibi geldi. Hepsinin derdi öylesine ortaktı ki. Hepsinin çaresizliği nasıl da benzerdi. Zalimin zulmü hep sabitti. Duyulmayan çığlıklar ve feryatlar… Zalimin portresi hep benzerdi. Susanlar ise daha da benzer.

 Söylesene dostum dünyada kaç yetim var? Söylesene dostum kaç çocuk savaş nedeniyle; yalnızca savaş nedeniyle hayatını kaybetti? Sahiden çocuk hakları var mı bu dünyada? 

Irak diye bir ülke var. Bizim memlekette türküleri bile vardır… Irak işgalinde kullanılan kimyasal silahlardan etkilenen çocuklar büyüdüler, anne ve baba oldular. Nasıl bir zehirdir bu dostum? Dünyaya gelen bebekler hasta doğuyor, engelli doğuyor, fiziki olarak başka başka hallerde doğuyor. Acı bitmiyor. Afganistan’da engelli çocuk çok fazla, protez ve koltuk değneği ihtiyacı da öyle çok ki. Çocuk çünkü! Çocuk mayından kaçmayı bilmez ki. Suriye’den gelen çocuklar… Onlar hakkında psikolog arkadaşlarım ile konuşuyorum. “Hep aynı sorun hep aynı tepki!” diyorlar.  Acılar ortak, geçmişler ortak zira.

Söylesene dostum çocukları ne korur zalimin zulmünden? Sadece savaşla, yoksullukla kalmıyor zulüm. Hayatta kalan 96.000 mülteci çocuk Avrupa’da kayıp! Nerede sahiden 96.000 çocuk? Yalnızca Almanya’da 10.000 çocuğun kaybolduğu söyleniyor. Savaşların,düzensiz göç yollarının öldüremediği bu çocukları yok eden kimdir ve nedir? Bu korkunç rakamlarla ifade edilen kayıp çocuklara neler oluyor? 

Refakatsiz olarak nitelendirilen 18 yaş altındaki çocukların hakları tüm dünyada aynı değil miydi sahiden? Kayıp olan çocukların akıbeti hakkındaki soru işaretlerimi masaya bırakırken, hayatta kalıp ülkemizde hayatını devam ettirmeye çalışanlardan bahsetmek istiyorum. Hani çoğunluğun yaka silktiği çocuklardan! Ben Suriyeli çocuklara değil; onlardan normal şeyler yaşamış çocuklar kadar nizami olmalarını bekleyen insanlara şaşırıyorum. Siz hiç savaşa tanık oldunuz mu? Sizin eviniz enkaz altında yıkıldı mı? Sizin zeytin ağaçlarınız kesildi mi hiç? Siz hiç bilmediğiniz bir ülkeye karlar altında yalın ayak geldiniz mi? Peki hiç çadırlarda yaşadıktan sonra bulduğunuz ilk rutubetli, fareli ve buz gibi evde yaşadınız mı? Tabi ki küçücük, kimsenin yüzüne bakmayacağı bu evler için yüzlerce lira ödeme talep edildiğini es geçmeyerek düşünelim bunları. Hayatta kalan anne ve babanız var ise belki çalışmanıza gerek kalmaz. Eğer ekonomik yoksulluk çekiyorsanız çalışmak zorunda kalabilirsiniz. Siz hiç 14 yaşında günde 30 TL karşılığında 16 saat çalıştınız mı? 

“Ya hu Ceffel Kalem! Bizim memlekette hiç mi hayırsever yok?” diyeceksiniz. Var dostum. Ama yetiyor mu? Var olan kötülükleri durdurmuyorsak eğer iyilikleri artırmak gerekmez mi? İyilikler yetiyor mu dostum? Sence şu dünyada var olan kötülük istilasına bu kadarcık iyilik yetiyor mu? Komşun tok mu dostum? Mahallen tok mu dostum? Şehrin tok mu dostum? Şehrinde, ilçende, mahallende halen aç, çıplak birileri varken sahiden yeter mi?

Yetmiyor dostum. Bu kadar kötülük varken bizdeki bu iyilik hali de yetmiyor. 

“Ah Ceffel ahh! Nereden başladık nereye getirdin bizi?” diyeceksiniz.. Konuşacak çok derdimiz var. Bu haller ondan… 

Sorunumuz bu. Kötülüğü kökünden yok edemiyorsak/etmiyorsak, iyiliği çoğaltmak durumundayız. Komşu, mahalle, ilçe ve şehir taramalarına göz atmamız gerekiyor. Neydi o klişe? “Herkes kapısının önünü süpürse dünya tertemiz bir yer olur.” Evet dostum herkes komşusuna, akrabasına el uzatsa dünya daha da yaşanabilir bir yer olur. Hadi hepimizin bir görevi olsun. Bir yetimin sponsorluğunu üstlenelim. Yakınımızda ise şöyle haftada bir hali  keyfi yerinde mi diye yoklayalım. Ne dersiniz? Şu dünyada yapılacak en kıymetli işlerden değil mi; aça aş, çıplağa hırka olmak? “E biz bunları yapıyoruz ya hu!” diyenler olacaktır; yapmayan bir kardeşini de bu kutlu yola davet etmek. Bir yetime daha bakacak gücün yoksa, bir yetime bakacak gücü olan birilerini tanıyorsundur.. 

Hadi tut elinden! Hadi deva ol birine! Hadi durma duymayana duyur! Kalbini yokla. Böylesi en güzeli değil mi?

Son söz yeryüzünün en güzel sözünü söyleyen efendimizden(as) olsun. Bizlere yetsin de artsın bu müjde:

” ‘Kendi yetimini veya başkasına ait bir yetimi himaye eden kimseyle ben, cennette şöyle yan yana bulunacağız.’ Hadisin ravisi Malik İbni Enes, -Peygamber aleyhisselamın yaptığı gibi- işaret parmağıyla orta parmağını gösterdi.” (Müslim, Zühd 42.) 


0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir