Abdurrahman Kıroğlu

Ne acayip şeydir zindan ve mutluluk kavramlarını bir arada kullanmak! Ortadan kaldırılmaması gereken kişiyi suçundan dolayı besleyip barındırdığımız yere zindan demişiz. Tabii ki duruma göre yapılan işin suç teşkil edip etmediği de ayrı bir meseledir. Mesela düşman bir ülkede üst düzey bir yönetici yakalandığında hapsedilir. Üst düzey bir yönetici olmak ne kadar suçtur bilinmez. Tabii ki yönetici olduğunuz ülke, dünyada terörü finanse eden ülkelerden biri ise durum biraz farklı olur. Lakin zaten terörü finanse edebilecek güçte bir ülke ise yakalanma gibi bir durum ortaya çıkmaz. Her ne olursa olsun zindanların sağlamlılığı ve çoğu ülkedeki konforu tartışılmaz. Zaten gariban haricinde zindanda sıkıntı yaşayanın da çok olmaması elbette beklentimizdir. Gariban ise dışarıda olduğunda çoğunlukla zindandakinden daha kötü bir durumda olur. İstisnalar olmakla beraber genel kanımız bu şekildedir. Hatta bilinen vakıalar vardır ki kişi beslenme ihtiyacını gidermek için zindanları tercih edebilmektedir.

Bu yazıda değinmek istediğim zindanların hangi durumlarda tercihe şayan oldukları mevzusudur. Madem bir ceza aracı olarak görürüz neden insanlar zindanı tercih ederler? Bununla ilgili çok fazla araştırma yapmadan dahi üç sebep sayılabilir. İlki, kişinin zindanı gerektiren fiili işlemeye mecbur olması! Mecburiyetler farzları dahi ortadan kaldırırken zindanı engellememesi enteresandır. İkinci sebep, kişinin zindana düşürecek olan fiili suç olarak görmemesi, bunu kendisine şeref addetmesidir. Bizim suç dediğimizi bir övünç sayan kişi zindana düşmeyi zül olarak görmemektedir. Üçüncü sebep ise kişilerin zindan tasavvurlarından kaynaklanmaktadır.

Zindan dediğinde dört duvarı kasteden bir kişinin tanımını ele alınca durumlar anlaşılır olmaktan uzaklaşıyor. İşlediği suç sebebiyle dört duvar arasında iskana mecbur edilmiş, belirli saatlerde belirli yerlere gitmesine izin verilen ve temel yaşam desteği verilen yeri zindan diye tanımladığımızda akılları karıştıran durumlarla karşılaşıyoruz. Zira asgari ücret ile çalışan kişilerin bu tanıma ciddi oranda uyduğunu görüyoruz. Hallerinden ise belli oranda memnunlar. Aldıkları ücretleri artıran kişilerin ise aynı oranda yükselen hayat standartları hayatı daha çok planlı yaşamaya, hatta bir zindandaki gibi etkinleri dahi kısıtlar hale getirmektedir. Bazı zindanlarda olduğu gibi belirli zamanlarda izin verilen suçlular gibi standartları ölçüsünde tatile giden insanlar artık düşünmeyi bıraktıklarından mı nedir bu benzerliği fark edememektedirler. Ve aksine hayatlarının özgür zamanları azalmakla birlikte memnuniyet oranları artmakta. Sanki para kazanmak bir suçtur ve ne kadar çok kazanıyorsan o oranda hayatını kısıtlamak mecburiyetindesin. Asıl mesele burada başlıyor. İnsanlar suç olmaksızın atıldıkları bu zindanlardan hoşlanmaktalar. Hatta bir çoğu benzeri zindanlara girmek için yarışmaktalar.

Akla Ali Şeriati’nin ‘‘İnsanın Dört Zindanı’’ isimli eseri geliyor. Dört duvar olmaksızın kendimizi içine hapsettiğimiz ve gerçekleştirmekle mutlu olacağımızı zannettiğimiz zindanlarımız. Beğenilme arzusu ile dikte edilen her duruma uymaya çalışıp biçilen zindanlarda mutlu olmaya çalışmak ne kadar mantıklıdır. Gerçek mutluluk kimin beğenisinden geçmektedir. Aslında buna karar vermek bizi zindanlara sokan yahut zindanlardan kurtaran şeydir. İnsan kendi zindanında mutlu olmayı mı öğrenmelidir? Yoksa kendini zindandan kurtaracak mutluluğu mu öğrenmelidir? Seyyid Kutub’a zindan günlerinde dışarıda kendisini özgür zannedenlere zindandaki kardeşim dedirten nedir? Hangi bilinç seviyesi Seyyid Kutub’a zindandaki adama kardeşim sen zindanda hürsün dedirtmiştir? Sahi herkesin telkin ettiği mutlu olmak gibi bir zorunluluğumuz mu vardır? Mutlu olmak için şunu yapmalısın, mutlu olmak için bunu yapmalısın! Peki beni bir davranışa mahkum etmek kimin mutluluğunu perçinlemektedir? Esareti bir nimet olarak öğretmek ne kadar doğrudur? Özgürlük naraları atanların asıl amaçlarının belirli çizgiler içinde kalma özgürlüğünü istemeleri bundan değil midir? Kadın hakları savunucularının bir kadının tesettürünü savunduğu görülmüş müdür? Eğer tesettürü savunduklarını görürsek altından bir menfaat çıktığını da görüyoruz! Öyleyse birilerini kriterlere mahkum ederek mi özgür kılacağız? Hangi zindanlar mutluluk verebilecektir yaratılış itibariyle özgür olan insana? Öğrenmemiz gereken zindanlarda mutlu olmak değildir. Önemli olan bizi zindanlara atan düşüncelerden nasıl kurtulacağımızı bulmaktır. Böylece gerçek mutluluk bizden ayrılmaz bir vücut bulacaktır. Yan ürünleri asıl ürün görmememiz gibi, yan yolları da asıl yollarla karıştırmamak lazım. Zaten asıl amacımız mutluluk olduğu algısı ne zaman girmiştir insanlık gündemine? Belki de amaçlarımızın yanlışlığı bizi sıkıntı içerisinde bırakıyor! Amacı mutluluk olan birisi amacına ulaşmak için farklı yollar deniyor ve belkide amacına ulaşmadan hayatı sonlanıyor! Ama amacı yolda olmak olan birisi mutluluğu araç olarak kullanıyor ve yolda olma durumunu devam ettirmeye çalışıyor! Aynı işi yapıyor gibi görünse de bu kişiler amaca yakınlık ve mutluluk anlamında bambaşka yerlerde duruyorlar.

Hasılı kelam zindanda mutlu olmaya çalışmaktansa bizim için neyin zindan olduğunu anlamak daha doğru olacaktır.

Vesselam…


0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir