Esra Göktepe

Yakındır, her gelecek. Yakındır, baharların bitmeyeceği günler. ‘Ferd’ olan Rabbimiz, ölüm eşiğinden atladığımız an, yeni bir hayatın kapılarını bize aralayacak. Evet, tüm yaratılmışlar için hayat an be an, bir an dahi duraksamadan devam edecek. Berzah, kabir, haşir, sırat, cennet veya cehennem… Hepsi ardı ardına ve büyük bir düzen içinde devam edecek bizler için. İçimizdeki beka-ı arzu hissine karşı, her şeyi “bir” olarak elde tutan Rabbimiz, yeni hayatlarımızı ilmek ilmek örerek cevap verecek bize.

Bin bir hissimizin, dünyada karşılığını bulamadığımız istek ve arzularımızın menbaına bizi sevk edecek. Evet, bir çiçeği halk eden yaratıcı kimse, berzahı da haşri de “O” halk edecek. Ferdiyet makamı, vahdaniyet ve ehadiyetle birleşerek “Tek ve bir olan Allah’ın, eşyanın ve yaratılmışların da biricik ve kendine özel olduğunu, bir elden çıktığını” bize haykıracak.

Yoksa kim karşılayacak bizim bitmek tükenmek bilmeyen arzularımızı, kim? Birçok eller karışsa, bir arzum karşılansa diğeri nakıs kalacak. Çok eller karıştıkça, düğüm düğüm olacak isteklerimiz. O halde bize “Ferd” olan Allah’ımız lazım. Bizim baki hayat arzumuza, yine bizim için ahiret hayatını kuran bir “Rab” lazım. Küll’den, cüz’e dönüştürdüğüm tüm maddeleri, ‘külliyet’ kesbedecek makama çıkaracak bir rıza lazım.

Mazlumun arşa çıkacak dualarını duyacak ve şefkatle cevap verecek bir “Zat-ı Akdes” lazım. Cisimleşmiş şeytanlara, kalp yangınımızı söndürecek cezayı verecek bir “Adil-i Mutlak” lazım. İçimizi dışımızı her türlü kirden arındırarak, bizi pür-ü pak edecek bir “Kuddüs” lazım. Bize her şeyi hikmetle halk eden “Hakem”, niçin yaratıldığımızı unutturmayacak kadar da şefkatli “Ya Rahim” lazım. Dünya gözüyle göremediğimiz, ulaşamadığımız Resulümüzün (s.a.v.) dizinin dibinde iman dersleri almayı, ötelerde nasip edecek bir “Kadir-i Mutlak” lazım.

Gökleri, yıldızları, eşyanın iç mahiyetini, yerin ve göğün tüm güzelliklerini, nakış nakış nasıl işlediğini gösterecek bir “Nakkaş-ı Ezeli”, bir “Sani-i Mutlak” lazım. Yarattıkları bu kadar güzelse, kendisinin güzelliğine akıl sır erdiremeyeceğim bir “Cemalullah” lazım.

Nasıl aldanırsın ki ey nefsim, bu misafir hükmündeki, dolar boşalır bir han hükmündeki şu küre-i arza? Hangi gölge güzellik seni hakikatten bu kadar sıyırdı da, yaratılanı yaratıcıya vermeye aklın, kalbin ve dahi tüm hasselerin el vermiyor? Hepimiz soralım en içimize. Hangi dünya nimeti salt mutluluktan oluşuyor? O haksızlıklar, zulümler, kırgınlık ve kızgınlıkların çaresi gerçekten dünya mahkemeleri mi? Yoksa cezası gözümüzün önünde verilmeyen her zulüm, bir mahkeme-i kübrayı mı bekliyor?

Ey Müslüman kardeşim, bizler yokluklar içinde var olacağız. Bu kutsal çağrıya ses veren, ağlayan yürekler olacağız. Dağlardan aşağıya yağmur suları, kaynak suları gibi bereket olup akacağız. En mutlu hallerle, her yürekteki dileklerle geleceğiz. Beklenen ve arzulanan niyetlerin duası olarak geleceğiz.

Dergimizin son sayısı olması hasebiyle üzgünüm; fakat elveda demek yerine, bilakis:

İsimsiz kahramanlara merhaba! Uykusuz gecelerin kahramanlarına, gözyaşından başka sermayesi olmayanlara merhaba! Işıldayan, cazibeli, aynalı vitrinlere, yollara, sokaklara, süfli zevklere ayağını değdirmeden hedefe varanlara da merhaba! Evet, füc’eten olacak her şey. Ne oluyorsa hep böyle oluyor. Birdenbire olacak her şey; ama kendiliğinden değil. Gayretlerimiz, himmetlerimiz bir dua olacak. Sonrasını bekleyin ve görün. İnşallah bizler, dünya gayretlerimiz ve rıza-i İlahi neticesinde, yüzyılların çağrısına koşmak hatrına, ahiretimizi bir seccade güzelliğinde bulacak ve orada secdelerimizi, kıyamlarımızı, rükûlarımızı tamamlayacağız.

Hu…

Kategoriler: Deneme

0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir