Habibe Basatemur

Her yolculuk fikri insana heyecan verir. Yol boyunca nice hayaller, hüzünler, tatlı anılar, bazen de keşkeler yoldaşlık eder insana. İnsanın kendiyle yüzleştiği nadir ve güzel anlardır bu zaman dilimleri. Ve yol asla yalan söylemez. Belki de insanı tanımak için birlikte yolculuk yapılması fikri de bundandır. İnsan yolda kendidir, kendiyledir. Zahirdeki halini saklamaya gayret etse dahi, yol hakikatte olanı aşikâr eder.

Bazı yollar nihayete erince geriye dönme ihtimallidir. Buradaki dönüş, zaman mefhumuna değil de mekâna geri dönüştür. Bazı yollar ise yolun sonuna gelindiğinde ne geriye ne de geride kalan mekâna dönme imkânı tanımaz. Nasıl mı? Doğum ile başlayıp ecel ile sona erecek, bavulu ameller olan dünya yolculuğu gibi bir yol mesela… 

 Bu yol öylesine bir yoldur ki ne yolun haberi vardır yolcudan ne de yolcunun yoldan. İkisi de emre matuf olmuşlardır. Uzun, meşakkatli, bazen hüzünlü bazen sevinç dolu ve en önemlisi gitmem ve gidememelere kapalı bir yoldur bu. Yolun şekli, yeri, zamanı ve yoldaşları yola revan olunmadan bilinmez. Külli irade ile birlikte cüzi irade de yola şeklini verir. İnsan yola koyulduktan belli bir süre sonra bir yol ayrımına gelir. Bu süreç akletmenin başladığı yani iradenin devreye girdiği dönemdir. Yol iki yöne ayrılmıştır artık.

Bu yollardan biri insanı nefsine ve onun avenelerine kul olmaya davet eder. Yolun tam ortasına oturan da İblis’in ta kendisidir. Zira o yemin etmişti Allah’ın kullarını doğru yoldan saptıracağına. İblis’in davet ettiği bu yol şuurdan uzaktır. Tek gayesi yoldaşlarının haz peşinde koşmasıdır. Bu yol görünürde hoş, batında boş bir yoldur. Ve yolun sonunda, hakikatin idrak edilmesiyle yolcularının yolun başına geri dönmek istedikleri ama dönemeyecekleri bir yoldur. Allah (c.c) bizlere bu gerçeği şöyle haber veriyor: “Orada: ‘Rabbimiz! Bizi çıkar, yaptığımızdan başka, yararlı iş işleyelim.’ diye bağrışırlar. O zaman onlara şöyle deriz: ‘Öğüt alacak kişinin öğüt alabileceği kadar bir süre sizi yaşatmadık mı? Size uyarıcı da gelmişti. Artık azabı tadınız, zalimlerin yardımcısı olmaz.’ ” (Fatır 35)

Aklın, kalbin ve vicdanın gaflet halinde olduğu bu yolun yolcusunun akıbeti elem verici hazin bir sondur. Ve o gün bahaneler kabul görmeyecek, kimsenin kimseyi suçlayacak bir yüzü olmayacaktır.  Zira o gün bizim tahayyül edemeyeceğimiz kadar dehşetli bir gün olacaktır. Allah (c.c) bizleri bu dehşetli günün azabından korusun.

Yollardan diğeri ise Allah’a kul olmaya davet eden, hakikat nuru ile bezenmiş Hak yoludur. Allah’a kul olmaya davet eden Hak yol şuurla yürünmesi istenilen bir yoldur. Yolun sahibi Allah (c.c) bu kutlu yolun yolcularına çiçeklerle döşenmiş ve eziyetin olmadığı bir yolculuk vâdetmez. Bu yol bazen can, bazen mal, bazen korku, bazen varlık bazen de yokluk ile imtihan olunarak ecel vakti sona erecek olan bir yoldur. Ve bu güzide yolda sabrı azık, salih ameli yoldaş edinenleri büyük müjdeler bekler. İlahi emre itaat etmenin mükafatı olarak vadedilen ebedî mutluluğa ulaşır bu yolun yolcuları. Geriye ne yorgunluktan ne tasadan ne de dünya hayatının imtihanlarından eser kalmaz. 

“Onlar, meleklerin, “Selâm size; yaptıklarınıza karşılık girin cennete!” diyerek mutluluk içinde ruhlarını teslim alacağı kimselerdir.” ( Nahl 32)

“Onlara orada hiçbir yorgunluk dokunmaz, onlar oradan çıkarılacak da değillerdir.” (Hicr 48)

“Şöyle derler: ‘Bizden tasayı gideren Allah’a hamdolsun. Doğrusu rabbimiz çok bağışlayıcıdır, şükrün karşılığını eksiksiz vermektedir.'” (Fatır 34)

Ne büyük, ne güzel bir müjde! Ne mutlu bu ayetin hitap ettiği o güzel mümin ve mümine kullara.

Önümüzde iki yol var. Değişmeyense tek hakikat; bu dünya bu kadar, her gelen bakıp geçiyor, biz de bir gün geçeceğiz, adımız unutulacak. İmtihan edilmek için gönderildik, sadece bir oyalanma ve pişmanlık yurdu bu fani dünya. Madem hakikat bu kadar aşikâr değer mi nefsin oyuncağı olmaya? Ebedî bir mutluluğa kavuşmak varken değer mi üç günlük mutluluk uğruna yakmak bir ebediyeti? 

İnsan. Eşrefi mahlukat.  Rabbin senden sadece kendisine kul olmanı isterken, sonsuz merhametiyle seni kuşatmışken izin verme akbaba misali imanına göz dikenlere. 

Bak görmüyor musun? Her geçen gün güzel insanlar güzel atlara binip gitmiyorlar mı? Ve hep aynı mesajı bırakmıyorlar mı sence de? Allah resulünün buyurduğu gibi bu güzel insanlar bir garip veya yolcu gibi değiller mi sahiden? O güzel insanlar ve daha niceleri razı olunmuş olarak gitmişken dâr-ı bekaya, o güzel cennet yurduna, revan olunan bu zorlu yolda var mısın sende onlar gibi sabrı kuşanmaya? 

Selam olsun bu dünyadan bir garip veya bir yolcu gibi gidenlere…

Kategoriler: Deneme

0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir