Şakir Zümre
“Ufka bir bak yiğidim/İnkılaba az kaldı” diyor Nurullah Genç şiirinde. Ümitvâr olmak elbette ki büyük bir erdemdir. İnkar edemez kimse yahut inkar edilmesi beklenmez. Lakin ümitvâr olmak da zor zanaattır.
Devirlerin sonunu ve en kötüsünü yaşadığımızı söylüyor herkes. Ve gittikçe daha kötü devirlere gidiyoruz. Artık yeni yıl eskisinden daha iyi olacak hezeyanları fazla dolaşmıyor piyasada. Her gelenin daha kötü olacağına dair bir genel kabul var içimizde. Belki de ufuk kavramımız değişmiştir. Eskiden çok daha ilerilere ufuk olarak bakarken artık yakınlara bakıyoruz ufuk olarak. Bu ise bataklıkta olanın kendi bataklığından başka bir şey görmemesine sebep oluyor. Yahut kara bulutlar sarmış ufkumuzu. Arkasını görmediğimiz bulutlar ümidimizi kırıyor. Kırmasın da ne yapsın zaten. Belki de artık görmediğimiz şeyleri kabul etmiyoruzdur. Hasılı ne ufuk görüyoruz, ne de bir ufuk tanıyoruz.
Bakışlarımız zaten sıkıntılı. İstediğinin dışında bir şey göremeyen bir toplum olduk. Bakıyoruz ama göremiyoruz. Görmek mi istemiyoruz, görmek işimize mi gelmiyor, yoksa bakışlarımızı bir noktaya yönlendirmişler de başka yere odaklanamıyor muyuz bilmiyorum. Tek bildiğim baksak da görmüyoruz. Bak diyorsun bakan var ama gören yok. Zaten ön kabulle ne göreceğine şartlanarak bakan kişi de görmek istediğinden başka bir şey göremiyor. Bakışlarımızda rahmet kalmamış. Menfaatimize hitap etmeyen şeyleri görmüyoruz. Belki de görmek istemiyoruz.
Yiğitlik mevzuuna zaten hiç girmeye gerek olmadığını düşünüyorum. Geçmişin yasak işlerini yapanlar bugünün kahramanları konumuna geldiler. Bu ne yaman çelişkidir ki korkaklık göstermek yiğitlik diye tanımlanır oldu. Haramdan uzak durma cesareti korkaklık diye adlandırılmaya başlandı. Parayı endeksli hayatlar paraya endeksli cesaretler ortaya çıkardı. Bu da paraya endeksli yiğitlerin ortaya çıkmasına sebep oldu. Artık Yiğit diyeceğimiz kimse etrafımızda kalmadı denecek kadar az. Bir arkadaşımın dediği gibi bütün iyi adamlar toprağın altına gitti. Biz kaldık geriye.
İnkılabın zaten ne olduğunu unutacak kadar çok inkılaba uğrar olduk. Eskiden bir şeyleri değiştirmek ve dönüştürmek zorken artık değişmemek imkansız hale geldi. Her gün, her saat, her dakika, hatta her saniye değişen insanlar haline geldik. Bu da sözümüzde sebatsızlığı getirdi. Aslında sebasızlık sebat gibi anlaşılır oldu. Artık üç gün doğru konuşanı yalan söylemez sayıyorlar. Her saniye gelecek bir inkılabın habercisi gibi.
Heyhat hız çağında zaten az kaldı demenin de anlamı yok. Daha olacağını söylemenin belki de olup bittiği gerçeğinden haberdar olmama durumunun itirafı olmadığını nereden bileceğiz? Belki de bu nedenle 80 öncesi doğanlara dijital göçmen diyorlar. Daha dijital anlamda tam bir aidiyet hissedemedikleri için. Hiçbir şeye az kalmamanın enteresanlığı içerisinde her şeye geç kalmanın verdiği duyguları tadıyoruz.
Nurullah Genç’i rahmetle analım. Böyle de deyince şimdi daha ölmedi diyenler olabilir. Biz adamı öldürmeden adını rahmetle bir analım. Zaten zaman ölmek için bile çok hızlı akmıyor mu?
0 yorum