Hazal Keser Demirel

Bu bir öz eleştiri yazısıdır!

Konuşma kabiliyeti, Allah’ın eşref–i mahlukata verdiği en büyük nimetlerden ve onu diğer yaratılanlardan ayıran en önemli özelliklerden biridir. Fakat bu aynı zamanda insanın en büyük imtihanlarındandır. Söylediğimiz her sözden hesaba çekileceğimiz gerçeği bir yana, yine söyledikleri insanı manen etkiler. Ruhuna, dünya ve ahiret hayatına yön verir. “Bir kulun imanı istikamette olmaz, kalbi istikamette olmadıkça. Kalbi de istikamette olmaz, dili istikamette olmadıkça.”(1)

“Hz. Peygamber bir gün yanında ashabı olduğu halde devesine binip bir yolculuğa çıktılar. Sahabilerden hiç birisi onun önüne geçmiyor; sağında, solunda ya da arkasında gidiyorlardı. Bir ara Muaz bin Cebel: “Ey Allah‘ın Resulü! Allah‘tan dileğim bizim günümüzün(ölümümüzün) seninkinden önce olmasıdır. Allah bizlere bunu göstermesin, ama eğer bizden önce vefat edecek olursanız bize sizden sonra hangi amelleri işlememizi tavsiye edersiniz?” diye sordu. Hz. Peygamber: “Allah yolunda cihat etmeye devam ediniz.” dediler. Bunun üzerine Sa‘d: “Anam babam sana feda olsun ey Allah‘ın Resulü!” dedi. Hz. Peygamber sözlerini şöyle sürdürdüler: “Allah yolunda cihat çok güzel bir şeydir! Fakat halk için bundan daha derleyici bir şey vardır.” O zaman Muaz bin Cebel “Kastettiğiniz oruç ve sadaka olmasın?” diye sordu. Hz. Peygamber: “Oruç ve sadaka da çok güzel bir şeydir. Fakat halk için bu ikisinden de daha derleyici bir şey vardır.” buyurdular.  Böylece Muaz bildiği bütün iyi ve güzel amelleri saydı. Ama Hz. Peygamber hepsinde de: “Halk için bundan daha derleyici bir şey vardır.” dediler. Sonunda Muaz: “Ey Allah‘ın Resulü! Halk için bunlardan daha derleyici olan şey nedir?” diye sordu. Hz. Peygamber mübarek ağızlarını işaret ederek: “Bununla hayırdan başka bir şey söylememek, aksi takdirde ise susmak.” buyurdular.

Muaz‘ın: “Ey Allah‘ın Resulü! Bizler dillerimizin konuştuklarından da sorumlu tutulacak mıyız?” demesi üzerine de onun dizlerine vurarak şunları söylediler: “Annen senin matemini tutsun. İnsanları yüzüstü cehenneme düşüren şey dillerinin söylediklerinden başka ne olabilir? Kim Allah‘a ve son güne (âhiret gününe) iman ederse ya hayır söylesin ya da sussun. Siz hayır söyleyiniz ki karşılığında hayırlara nail olasınız. Diğer taraftan dillerinizi kötü ve şer olan şeylerden de koruyunuz ki güvenlikte kalabilesiniz.”(2)

“Konuşmayı öğrendiğiniz gibi susmayı da öğrenmelisiniz. Çünkü susmak büyük bir halimliktir. Senin başkalarını dinlemeye isteğin konuşma isteğinden daha fazla olmalıdır. Seni ilgilendirmeyen hiç bir konuda konuşma. Ortada bir tuhaflık yokken insanları güldürmeye çalışarak kendini küçük düşürme. Sakın boş şeyler peşinde de koşma” (3) Malum sosyal medya sebebiyle bazen isteyerek bazen de istemeyerek çok fazla insana, doğru ve yalan her türlü habere, iyi-kötü, doğru-yanlış her türlü düşünceye, fotoğrafa, videoya maruz kalıyoruz. Gözlerimizin ve kulaklarımızın şahit olduğu bunca şey zaten farkında bile olmadan maneviyatımızı sünger gibi çekiyorken kalbimizi ağır ağır karartıyorken; bir de bu mecra bize müthiş bir konuşma, yazma, aklımıza gelen her düşünceyi haykırma alanı sunarak daha da bataklığa sürüklüyor. Hele bir de bunu ustalıkla yapacak kabiliyete sahipsek, kimse duramıyor önümüzde! Susmanın erdeminden o kadar uzaklaştık ki farkında olmadan. Her konuda fikrimiz, her mevzuya balıklama atlayacak cüretimiz var. Yazdığımız, konuştuğumuz ne işe yarıyor, kime ne fayda sağlıyor, ucu nereye gidiyor hiç düşünmüyor, ardını arkasını umursamıyoruz.

İnsan, herhangi bir duyguda çok yükseldiği zaman hataya düşmesi, yazdığı ve konuştuğu şeylerde zaaf göstermesi kolaylaşıyor. Bilhassa sosyal medya aracılığıyla maruz kaldıklarımız öfke, heyecan, coşku, sevinç gibi duygularımızı zirveye hızlıca taşıyabiliyor. Bu da ani tepki vermemize, yani hataya düşmemize sebep oluyor. Bırakın susmayı, güzel konuşmayı, güzel üslubu bile unutuyoruz. Hatta unutmasak bile umursamıyoruz. Halbuki biraz sabretsek, o duygu yükselmesinin yatışmasını beklesek ve konuyu enine boyuna düşünsek, belki fikir beyan etmek için yeterli bilgiye ve donanıma sahip olmadığımızı fark edip susmayı tercih edeceğiz. Asıl problem düşünmeden, hatta bazen anlamadan sabırsızca konuşma isteğimiz. Nefsimizin beslediği bu gafletten kendimizi muhafaza etmek zorundayız. Velhasıl bu zamanın en büyük ve belki de en zor cihatlarından biri, dilimizi gereksiz ve çirkin sözlerden muhafaza etmek, onu nefsimizin ve dünyevi  arzularımızın kölesi hâline getirmemektir.

“Sadakaların en değerlisi boş ve haram olan sözlerden lisanını korumaktır.” (4) Kaldı ki söylediğimiz sözün doğru ve güzel olduğundan emin olduğumuz bazı zamanlarda bile susmak konuşmaktan daha hayırlıdır. Zira söylediğimiz söz layık olduğu muhatabı bulmayacaksa, o sözün hükmü de kıymeti de olmayacaktır. Güzel ve doğru sözlerimiz altın değerinde olsun, öyle hurdalık yerlere saçılmasın. Parlayacağı, kıymetinin bilineceği yere gitsin.

Kaynakça:

(1) Ahmed bin Hanbel

(2)Milli Gazete, 03.12.2009

(3)Ebu’d-Derda

(4)Camiu’s-sağir


0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir