Muhsine Sevra Kaçalin

Soru, genellikle bilgi isteğinde bulunmak için dilsel bir ifade ya da istek kullanılarak yapılan bir tür ifadedir. İnsanoğlunun varlığının ilk anında vardır soru ve sorgulama. Önce Adem’in varlığı sorgulandı, sonra Adem’in makamı. Sonra insanoğlunun dünya ile ilgili bilgi edinme kaynağı oldu soru. Bir sorular silsilesiyle başlayan insanoğlunun yaşamı, elbette soru sormak ile devam etmeliydi. Her yeni olgu, yeni fikir ve hatta yeni bir teknoloji sürekli devam edegelen bir sorular silsilesinin sonucu oldu neticede.

Soru demişken öyle her soruyu da aynı kefeye koymak doğru olmayacaktır elbette. Bir cümlenin soru anlamı taşıması için cevabın bilinmemesi gerekir, cevap biliniyorsa öğrenme amacından sapılmış olur. Bilimsel bir araştırma için sorulan bir soru merak ışığında ortaya konulur. Toplumsal bir olayı anlamak yahut anlamlandırmak isterken sorulan bir soru da aynı şekilde bir merak ateşinin sonucudur. Oysa ne olduğunu ve nasıl olduğunu bildiğin bir şeyin cevabını aramak bazen sadece bir kibir ve enaniyet belirtisi olarak görülür. Bazense sadece bir rüşt ispatı! Bazense bütün kurgulardan uzak sadece bir tespit yöntemi. Sonuç her ne olursa olsun, sorunun hizmet ettiği bir amaç her zaman vardır. Fakat hangi amacın tercih edileceği kişinin elindedir.

Güzel soru sormak ilmin yarısıdır, şeklinde söylenegelmiş bir vecize vardır mesela. Kimisi bunun kaynağını Hz. Ömer’e bağlarken, kimisi peygamberimize kadar götürmüş. Her kim söylemişse güzel söylemiş, çünkü soru sormaktan çok, sorunun niteliği yapılan işi kaliteli kılar. Gerçek bir soru, insana yeni bir serüvenin kapılarını aralar. Dünya tarihinde öne çıkan bütün bilim insanları bir sorunun izini sürmüştür. Bugün dillerde hala süregelen bu serüvenler, bir sorunun cevabıdır aslında. Piri Reis merak etmeseydi bütün denizleri, kim bilecekti onun serüvenini? Piri Reisi, bugün bildiğimiz anlamda ‘‘büyük’’ yapan sorduğu sorunun niteliği değil miydi?

Bu soru sorma meselesi son yüzyılın belki de en önemli meselelerinden biri haline geldi. Öyle ki büyük büyük üniversitelerde ‘‘Doğru soru sorma yöntemleri’’ adıyla seminerler verilmeye başlandı. Soru sormanın önemi şimdi mi anlaşıldı yoksa yaşadığımızın çağın insanı soru sormayı mı unuttu? Yahut insanlar soru sormanın o kadar da kolay bir şey olmadığını mı fark etti? İletişim kurmanın en temel ögelerinden biri, soru sormaktır elbette. Doğru soruları bulmak ve sormak ise iletişimin adeta yapıtaşıdır. Çağımızın iletişim çağı olması da insanların bu yöne teşvik olmalarını sağlıyor tabi. Öyleyse insanların soru sormayı öğrenmeye çalışması bize çok da garip gelmemeli. Fakat asıl mevzu insanların kendilerini soru sormaya adamalarına kadar gitmektedir. Soru soralım, güzel sorular soralım ki bizden öncekiler gibi bizim de insanlığa bir katkımız olsun. Ama soru soracağım, doğru soruyu bulacağım diye de kendimizi yiyip bitirmek doğru bir usul değildir. Bazen de soru sormayı ehline bırakmak gerekir. Piri Reis örneğini vermiştik; her soru soran denizci Piri Reis olamıyor mesela, bazen de soruyu ehlinin ellerine teslim ederek serüveni destekleyerek süreci güzelleştirecektir insan.

Soru sormak her insan için büyük büyük sonuçlar doğurmasa da bazı insanların daha fazla soru sorması gerekir. Bu bir potansiyel meselesidir yani. Potansiyeli olan kişinin ben keyfime bakayım deyip soru sormayı bırakma lüksü yoktur. Naçizane fikrim, insanlığın soru sorma yükü her dönemde birilerinin omuzlarına yüklenmişken bugün de bu yükü yüklenecek, öncülük edecek kişiler olmalıdır. Soru sorma meselesi öyle kitaplarla öğrenilen bir iş de değildir hani. Bir zamanlar dünyaya yön veren tüm gelişmelerin Müslüman bilim adamlarından çıkışı bir tesadüf değil, sorumluluk eseriydi. Elbette bu sorumluluğu perçinleyen bir merak da vardı. Bu merakın desteklediği çalışma azmi da cabası. Bugün ise maalesef bizleri hazır yiyiciliğe iten bir tembellik ruhlarımızı sarmış durumda. Merak etmiyoruz, merak etmediğimiz için soru sormuyoruz, soru sormayınca doğru soru nasıl sorulur bunu da unutuyoruz!  Gençliği de geleceği de ayakta tutacak şey ise sadece sorular ve soruların peşinden gidenler olacaktır. Hala omuzlarımızda olan bir soru sorma sorumluluğu var. Nihayetinde bu yükü omuzlayanlar olacağına dair inancımız da var. Soru sorma yükünü taşıyacak sorumluluk ve bilince sahip insanlardan olma, eğer soru soranlardan olamıyorsak da merakının peşine düşenlerin yollarındaki taşları temizleyenlerden, onlara destek olup serüveni güzelleştirenlerden olmak dileğiyle…


0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir