Esra Göktepe
“…Aranızda merhamet ve sevgi vermesi de
O’nun âyetlerindendir. Düşünen bir topluluk için
bunda ibretler vardır.” (Rum Sûresi, 21)
En güzel bir yanımız sevgimiz. İçimizde çiçekler, güneşler açtırır sevgimiz. Yaşadığımızın, insan olduğumuzun farkına vardırır. Hayatın anlam ve gayesinin hamurunda da yine sevgi vardır. Sevgiyle bakmayan gözler, kördürler. Kalpler de öyle. Sevgiyle uzanmayan eller, okşamayı bilmezler. Kendi güzelliklerinden verip, paylaşmayı da bilmezler. Sevgi bir şey değil, her şeydir. Mevlânâ, “sevgisiz insan, kanatsız kuş gibidir” der.
Sevgi, insanın yaratılışıyla birlikte ortaya çıkan ve insanla var olan bir gerçek. Yüce yaratıcının takdiri bu. Mayamıza, hamurumuza kâinatı içine alacak bir sevgiyi koymuş. Öyle bir deniz ki, sahili yok. Kimi farkında, kimi de habersiz bu hazineden. Sevgi dolu yürekler, bahar gibi gelirler, güneş gibi kendini gösterip ortalığı bir anda ısıtır ve aydınlatırlar. Sevgimiz yüreğimizden gözlerimize de yansır. Sevmek ve sevilmek, güneşi iki yanından hissetmektir. Sevgisizlik, ışıksızlıktır. Hemen fark edilir, seslere ve sözlere de yansır. Sevdiğini ve sevildiğini bilen insan ne bahtiyardır. İnsanın en büyük acılarından “yalnızlık” duygusunun da sevgide çözümlendiğini görüyoruz. Sevginin kendisi her şeyden güzel, her şeyden iyidir. Hatta pek çok güzelliklerin ve sayısız iyiliklerin bile kaynağıdır.
Sevgiyle neler olmaz ki, ne hizmetler yapılır. Ne yuvalar kurulur. Nice kalpler onarılır. Nice eli yüzü ışıldayan nesiller yetişir. En önemlisi de insanlar sevgiyle barışır, birbirine kaynaşır. Denizler durulur, öfkeler susar, rüzgârlar diner. Nice kavgalar, çekişmeler biter. Bir uykudur âdeta sevgi, acıların ve dertlerin üstüne çöker. İçimizdeki yabancılık duygularını silip, yerine yakınlık duygularını getiren sevgi. Yaşadığınızı o zaman anlarsınız. Ömründe bir defacık olsun sevgi sözünü duymamış kalpler, ne kadar yoksul, ne kadar hastadır kim bilir!.. Rabbim! Seni sevmek, Seni anlamakla tatmin olacak bu kalplere ne oldu?
Ey kalbimizin ve sevgimizin sahibi, çekme elini kalbimizden. Düşmanlık duygusunu, kini, hasedi sök at içimizden. Sevginin saltanatı ebediyen hükümran olsun. Gözlerimi seviyorum; güzeli görebildikleri için. Kulaklarımı seviyorum; bütün sesleri nasıl da seçip dinleyebiliyorlar. Dokunmak, duymak, tatmak hepsi ne güzel. Yalnızca beş duyu mu? Hayır. İnsanın sayılamayacak kadar çok manevî duyguları da var. Bunları bir yüreğe koyup, onun içine sığdıran Rabbimi de seviyorum. Bütün baş döndürücü bu güzellikleri, bir sofra gibi serdiği için önüme, seviyorum.
Sevgiyle bakınca, dertler de azalıyor, acılar da hafifliyor. Öyle bir dünya açılıyor ki içinizden, dışınızdaki dünya onun yanında çok ama çok ufak kalıyor.Verdiğiniz zaman sevgiyle verirsiniz. Elinizdeki belki çok az bir şeydir ama karşı tarafa çok görünür ya da Allah öyle gösterir. Her şeyini verenlerin, vermekten çekinmeyenlerin ambarları hiç boş kalmaz. Sevgi paylaşıldıkça artar. Bu köhne dünyada nefsin ve şeytanın tuzaklarına takılan ruhlar, sevgiyle özgürleşir ve serbestleşirler ancak.
Sevgi içimizde çiçekler, güneşler açtırır. Yaşadığımızın, insan olduğumuzun farkına vardırır. Sevmeyenlere, sevgiyle bakamayanlara acıyın, onlara duâ edin. En büyük azabı tatmakta olduklarından haberleri bile yok. Mümkünse uyandırın bir sevgi sözüyle, bir iyilikle, bir gülle, bir çiçekle gönüllerini alın. Bir de bakarsınız ki, ardınızdan bir sevgi seli çağlayıp coşabilir. Hiç yoktan her şeyi yaratan Allah (cc) o kalplerde sevgiyi niye yaratmasın. Taşa göz vermeyen Allah, katı kalplerde de sevgiyi ve merhameti yaratmıyor. Biz duâ edelim, onlar için de, bütün kardeşlerimiz için de isteyelim bu sevgiyi. Ey Rabbimiz, kalbimiz Senin. Kalbimizi sevginle rızıklandır.
Sevginin en gerçeği ve en yücesi, hiç şüphesiz her şeyin ötesindeki derin bir Allah sevgisidir. Öze doğru, bir olana, Allah’a doğru yöneliştir bu sevgi. Bediüzzaman, “Aşk şiddetli bir muhabbettir; fani mahbuplara müteveccih olduğu vakit, ya o aşk kendi sahibini daimî bir azap ve elemde bırakır; veyahut o mecazi mahbup, o şiddetli muhabbetin fiyatına değmediği için bâkî bir mahbubu arattırır; aşk-ı mecazî, aşk-ı hakikîye inkılâp eder” der (Mektubat). Geçici sevgilerin de Allah’a ulaştırıcı olmakla beraber, onların tehlikelerini de nazara verir Bediüzzaman. İnsanın bu zayıf yönüne de dikkat çekmekten geri kalmaz.
Son sözümüzü Saadet asrından bir öyküyle bağlayalım:
Hz. Peygamber anlatıyor: ‘‘Bir adam, başka bir beldede bulunan bir arkadaşını ziyaret etmek maksadıyla yola çıkmıştı. Allahu Teâlâ, adamın yolunda, bir meleği vazifelendirip insan sûretinde bekletti. Adam o melekle karşılaşınca, melek kendisine:
-Nereye gidiyorsun? diye sordu.
Adam:
-Şu beldede bir din kardeşim var, onu ziyaret için gidiyorum, diye cevap verdi.
Melek:
-Onunla alâkalı yapacağın herhangi bir görev mi var? diye sordu.
Adam:
-Hayır, öyle bir şey yok. Allah için sevmemden başka kendisiyle hiçbir işim yok, dedi.
Bunun üzerine o melek:
-Ben, senin o din kardeşini Allah için sevdiğin gibi, Allah’ın da seni sevdiğini sana bildirmek üzere vazifelendirilen Allah’ın bir elçisiyim, dedi. (Müslim)
0 yorum