Esra Göktepe

Yunus’umuzun güzel bir şiiri var. Her ne vakit onu terennüm etsem; paslanmış kalbim açılır, yüreğimin yağı, gönlümün taşı erir, hayatım birden hizaya girer. Selam olsun Yunus’uma, selam olsun Muhammed Mustafa’ya, selam olsun evvel giden ahbaplara, dostlara, selam olsun asrın felaketinde şehitlik makamı kazananlara..

Sana ibret gerek ise,

Gel göresin bu sinleri.

Ger taş isen eriyesin,

Bakıp görücek bunları.

Şunlar ki çoktu malları,

Gör nice oldu halleri.

Son ucu bir gömlek imiş,

Onun da yoktur yenleri.

Kabristanlar ders veriyor. Ders almasını bilenler için…

Şimdi başında durup dua okuduğumuz taş ve o taşın altında yatan o beden ve baş da bizim gibi nefes alıp vermiyor muydu? Bir vakitler o da bizim gibi gezip dolaşmıyor muydu yeryüzünde? Şimdi onun yerinde biz olabilirdik, bizim yerimizde de bu duayı okuyan kişi o olabilirdi.

Atan kalpler durdu bir gün.

Dört yanı toprak duvar oldu bir gün.

Üzerinde çimenler, güller bitti bir gün.

Kabristandaki taşlar, sırlarını ifşa ediyorlar. Kulak verene sesleniyorlar. Yüzümüze baka baka konuşuyor taşlar, taşların ardındaki zarif bedenler, bir vakit dünyada nefes alıp verenler. Onlar da bizim gibi şu dünyaya bağlıydı. Bir kısmının namı şanı bize ulaşacak kadar çoktu. Zengindi bir kısmı, güçlüydü. İçlerinde bazıları vardı ki, bir defa olsun huzura durmamıştı. Bırakın Allah’a inanmayı, ilahlık bile dâvâ etmişlerdi. Dünyanın bütün nimetleri önlerine serilse de, gökten ve yerden sayısız nimetlerle beslenseler de,  bazılarının bir ömür Allah’ı anmak hatırlarına bile gelmemişti.

Ne oldu şimdi? Ne oldu?

Kendini hiç ölmeyecek zannedenler de öldü. Sanki bu hayat hiç bitmeyecek gibiydi; şimdi her şey bitti. Gidenler gitti, göçenler göçtü. İsyanlarının ya da itaatlerinin kaydı tutuldu. Yaşadıkları ömrün kaydı tutuldu. Onlarla beraber gittiler.

Hani mülke benim diyen?

Köşk ü saray beğenmeyen.

Şimdi bir evde yatarlar,

Taşlar olmuş üstünleri

Bunlar eve girmeyeler,

Züht ü taat kılmayalar.

Bu beyliği bulmayalar,

Zira geçti devranları.

Bir gün ummadıkları bir anda, kaçınılmaz olan akıbet başlarına geldi. Sonunda bir taş başlarına dikildi. Günlük çekişmeler, kavgalar, kaygılar ve ebede uzanan arzular oyaladı onları. Tıpkı şimdi bizi oyaladığı gibi… Bir gün ecel hazırlıksız yakaladı onları. Kimi her günkü işinin başındaydı, kimi eğlencesinde, oyunundaydı, kimi de uykusundaydı. Kiminin kalbi dayanamadı, kiminin beynine bir felç geldi, kimi bir kazada gitti. Kimi bir felakette ruh teslim etti. Ölüm geldi cihane, baş ağrısı bahane…

Gidenler gitti, göçenler göçtü.

Gidenlerin pek çoğu, ardında bir iz bile bırakamadan gitti. Pek çoğunun adı unutuldu. Bıraktıkları eserler de kısa bir zaman sonra silindi gitti. Onlardan geriye sadece taşlar kaldı, yattığı yerlerdeki topraklar kaldı.Kiminin kabri bulunup çıkarılıyor şimdi. Kiminin ki, toprak altında kaldı. Kiminin cesedi müzelerde sergileniyor ibret alalım diye, ekserisinin de bedenleri çoktan toprağa karıştı. Bir vakit onlar da bizim gibi nefes alıp veriyordu yeryüzünde. Allah’ın gökten ve yerden gönderdiği sayısız nimetlerle besleniyorlardı. Dünyaya aziz bir misafir olarak gönderilmişlerdi. Misafir olduklarını unutmasınlar diye onlara peygamber gönderilmişti, kitap gönderilmişti. Her biri yeteri kadar uyarılmıştı. Hiçbirine haksızlık edilmemişti. Şu dünyada en güzel şekilde ağırlanmıştı hepsi. Aynı güneşte ısındılar, aynı yağmurda ıslandılar, aynı havayı soludular tıpkı bizim gibi…

Çiçekler, kuşlar, dereler, denizler bize anlattıklarını bir vakit onlara da anlattılar. Kimileri duydu, kimileri kulağını tıkadı geçti bu seslere. Şimdi sadece taşlar var onlardan bize kalan ve onların başına geleni bize anlatan.

Yine Yunus’umuzun tabiriyle, “Baş ucunda hece taşları” var sadece. Şimdi ne fakirlik ne zenginlik var. Toprağın üstündeki her bir hâl, onlar için hayal artık. Dünya hayatındaki merdivenin en üst katındakiyle, alt katındaki aynı şimdi. Sadece manevî yönden bir fark aralarında.. O fark da zaten, en önemli fark. Kazandıklarını ya da kaybettiklerini gittikleri yerde görecekler. Bize ders veriyor bu taşlar. Toprağa düşmeden önce bu başlar düşünsün diye.. Yüzümüze baka baka konuşuyor taşlar, toprağa karışmış olan o narin bedenler. Bugün yarın demeden, ölmeye aday biz fanilere ders veriyor taşlar.

Kategoriler: Deneme

0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir