Şakir Zümre
İnsanoğlu anlaşılması en kolay canlı iken kendisini anlaşılması en zor canlı haline getirmeyi sevmektedir. Sevmektedir diyorum çünkü sevmeden yapılabilecek bir davranış olmasa gerek kendini anlaşılmaz kılmak. Birçok şeyi insanın hayatını kolaylaştırmak için yaptığını iddia ederken insanlar, yaptıkları ile insanlara daha fazla yük olduklarının farkına bile varmazlar belki de. Araç üretirken ilk defa bunun yolunu, bakımını, yedek parçasını, trafik sıkışıklığını hesaba katmamışlardır büyük ihtimalle. Hele ki kapital pazarın en büyük oyuncağı olacağı hayallerini de süslemememiştir birçok kişinin büyük ihtimalle. Mesela fiyat pahalılığından şikayet eden birisi yüksek kar marjı ile ürün satıp kısa zamanda zengin olmanın hayalini kurmaz herhalde. Yahut kendi fiyatlarını indirmezken başkalarından fiyat indirimi beklemek de abesle iştigal etmek gibi olur biraz. Süt üreticisi yemin pahalılığından şikayetçi, yem tüccarı yakıtlardan, yakıt satan yeterli kar marjı alamadığı için eve giren süt fiyatlarından. Kime, neyi, nasıl ispat etmeye çalıştıklarını kimse anlamış değil. Birileri kısa yoldan köşeyi dönme derdinde. Lakin yakınlarda görülen bir köşe yok. Aynı geminin insanları kurtulmayı rakip gördükleri gemiyi batırmak da bulmuşlar. Lakin sorun aynı geminin insanları olmaları.
Her icadını insan hayatını kolaylaştırmak için yapan mucitler ve mucitlerin icatlarını insanlardan korumak için yasalar çıkaran hükümetler. Esrarengiz bir şekilde her şey insanoğlunun elinde ölümcül bir hal alıyor. Huzur ve topluluk içinde yaşamaktan habersiz gibiyiz. Gitgide az insan, çok huzur diyenler çoğalıyor. Öyle ki kendi insanlığını bile kabule yanaşamaz hale gelmiş durumdalar. Her anı kendimize nasıl zehir ederiz gibi bir mottomuz var galiba. Her güzel yeri nasıl berbat ederiz! Her gölü nasıl kirletir, her hayvanın canını nasıl yakarız! Sınır tanımayan kendimize yeni kurallar koyarak bu kuralları nasıl bozarız!
Bir asansör gördüm bir gün, kapısına bir yazı asmışlar. Büyük ihtimalle bir çoğumuzun gördüğü bir yazıdır: ‘‘Yalnızca insan kullanımı içindir. Sadece insanlar içindir. Yük taşımak yasaktır.’’ Asansörün icadının yük taşımak olduğu bir dünyada mantık sınırlarını zorlayan ve herkesçe kabul edilmiş bir algı haline gelmiş. Asansörü korumak için asansörü ana işlevinden uzaklaştıralım. Asansör yıpranmasın diye insanları yıpratalım. Asansör yük taşımasın, böylece zorlanmasın. Kim taşısın yükü, tabiki insanlar taşısın. Yükü taşıyan insan yıpransın ama asansör yıpranmasın. Harika ötesi bir mantık ağı kurulmuş. İnsanları yıpratmamak için icat edilen asansörü korumak için bir kısır döngü içerisine giriyoruz. Buraya kadar belki de anlaşabileceğimiz bir nokta vardır. Belki yazının asılmasını haklı bulanlar ve herkesi ikna edebilecek düşünce yapısıyla süslü kelimeleri etrafa saçanlar çıkacaktır. Bu yazıyı gören birisi şunu sorarsa ne yapacağız: Peki ya yük insanın içinde ise?
İnsanoğlu anlaşılması en kolay canlı iken kendisini anlaşılması en zor canlı haline getirmeyi sevmektedir. Sevmektedir diyorum çünkü sevmeden yapılabilecek bir davranış olmasa gerek kendini anlaşılmaz kılmak. Birçok şeyi insanın hayatını kolaylaştırmak için yaptığını iddia ederken insanlar, yaptıkları ile insanlara daha fazla yük olduklarının farkına bile varmazlar belki de. Araç üretirken ilk defa bunun yolunu, bakımını, yedek parçasını, trafik sıkışıklığını hesaba katmamışlardır büyük ihtimalle. Hele ki kapital pazarın en büyük oyuncağı olacağı hayallerini de süslemememiştir birçok kişinin büyük ihtimalle. Mesela fiyat pahalılığından şikayet eden birisi yüksek kar marjı ile ürün satıp kısa zamanda zengin olmanın hayalini kurmaz herhalde. Yahut kendi fiyatlarını indirmezken başkalarından fiyat indirimi beklemek de abesle iştigal etmek gibi olur biraz. Süt üreticisi yemin pahalılığından şikayetçi, yem tüccarı yakıtlardan, yakıt satan yeterli kar marjı alamadığı için eve giren süt fiyatlarından. Kime, neyi, nasıl ispat etmeye çalıştıklarını kimse anlamış değil. Birileri kısa yoldan köşeyi dönme derdinde. Lakin yakınlarda görülen bir köşe yok. Aynı geminin insanları kurtulmayı rakip gördükleri gemiyi batırmak da bulmuşlar. Lakin sorun aynı geminin insanları olmaları.
Her icadını insan hayatını kolaylaştırmak için yapan mucitler ve mucitlerin icatlarını insanlardan korumak için yasalar çıkaran hükümetler. Esrarengiz bir şekilde her şey insanoğlunun elinde ölümcül bir hal alıyor. Huzur ve topluluk içinde yaşamaktan habersiz gibiyiz. Gitgide az insan, çok huzur diyenler çoğalıyor. Öyle ki kendi insanlığını bile kabule yanaşamaz hale gelmiş durumdalar. Her anı kendimize nasıl zehir ederiz gibi bir mottomuz var galiba. Her güzel yeri nasıl berbat ederiz! Her gölü nasıl kirletir, her hayvanın canını nasıl yakarız! Sınır tanımayan kendimize yeni kurallar koyarak bu kuralları nasıl bozarız!
Bir asansör gördüm bir gün, kapısına bir yazı asmışlar. Büyük ihtimalle bir çoğumuzun gördüğü bir yazıdır: ‘‘Yalnızca insan kullanımı içindir. Sadece insanlar içindir. Yük taşımak yasaktır.’’ Asansörün icadının yük taşımak olduğu bir dünyada mantık sınırlarını zorlayan ve herkesçe kabul edilmiş bir algı haline gelmiş. Asansörü korumak için asansörü ana işlevinden uzaklaştıralım. Asansör yıpranmasın diye insanları yıpratalım. Asansör yük taşımasın, böylece zorlanmasın. Kim taşısın yükü, tabiki insanlar taşısın. Yükü taşıyan insan yıpransın ama asansör yıpranmasın. Harika ötesi bir mantık ağı kurulmuş. İnsanları yıpratmamak için icat edilen asansörü korumak için bir kısır döngü içerisine giriyoruz. Buraya kadar belki de anlaşabileceğimiz bir nokta vardır. Belki yazının asılmasını haklı bulanlar ve herkesi ikna edebilecek düşünce yapısıyla süslü kelimeleri etrafa saçanlar çıkacaktır. Bu yazıyı gören birisi şunu sorarsa ne yapacağız: Peki ya yük insanın içinde ise?
0 yorum