Şakir Zümre

Türkülerimiz toplumumuzun temellerini oluşturan yapılardır. İçerisinde geçmişimiz ve kültürel kodlarımızla ilgili çok güzel tespitler ve aktarımlar bulunur. Bugünümüzü anlatan güzel türkülerimizden birinin içerisinde de başlığa yazdığıma benzer bir söz geçmektedir?

Evet! Yaşamda en temel almamız gereken şey bir kâr değil midir? İki günü birbirine denk olanın zararda olduğunu kabul ettiğimizdeyse hergün bakiyemize bir pozitif ek yapmamız gerekmektedir. Az yada çok olmasını önemsemeksizin her günü kâr eden bir bakiye ile kapatmamız lazım. Her ne kadar kimi günler elde ettiğimiz kâr “Bunun için yaşamaya değer mi?” sorusunu aklımıza getirse de kâr elde etmeyi bırakmamamız gerekmektedir. Buradaki temel almamız gereken başka bir nokta da pozitifin ne olduğuna karar vermemiz gerekliliğidir. Elbette ki her şeyden kendimize bir kâr çıkarabiliriz. Amma velakin bunun pozitif olup olmadığının kararını vermemiz gerekiyor. Aslında bir karardan ziyade bir tercih yapmamız gerekiyor.

Evet tercihler! Neyin pozitif olduğuna karar vermek için tercihlerimizi net bir şekilde yapmamız lazım. Kimine göre pozitif olan bir durum kimine göre pozitiflik arz etmeyebilir. Hangi değeri kendimize temel alacağımız bu noktada çok önemli bir ölçüt olacaktır. Ne de olsa kimilerine göre ahlaki değerler öncellenmesi gerekirken kimilerine göre ahlaktan daha önemli şeyler vardır. Hoş, ahlak derken de kimin neyi kastettiğini tam olarak anlayamayabiliriz. Kendi değerlerini oluşturan insanlar için neyin ahlaki, neyin gayri ahlaki olduğu da tartışsak bile net bir şekilde ortaya koyulmadan tam olarak bilinemez. Hatta belki kandırmayı ahlaki değerlerinde düzgün bir davranış olarak görüyorsa kişi o zaman ahlaki değerleri olarak bize bildirdiği şeylerin birer ahlaki değer olup olmadığını dahi bilemeyiz. Elbette ki bir güvensizlikle yaşayamayız. Toplumsal kurallar oluşturan şeyin bir güven duygusu temelinde oluşması lazım. Bugün Avrupa’yı kurallar denizinde bu hale getiren şey birbirlerine duydukları güvensizliğin, kuralların çok katı uygulanmasına yol açmasından mı kaynaklandığı bilinmektedir. Neyse konumuzu çok dağıtmayalım.

Toplumsal anlamda hatta toplumlar üstü anlamda birçok dönemde yaşanmamış yahut yaşanmış ama sonuçlarının ne olduğu unutulmuş şeylerin yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. İnsanlığın üzerinde anlaştığı temel insani değerlerde dahi kabul edilemeyecek şeyler başımızdan geçiyor. Bizse durup izliyoruz. Her olaya bundan nasıl bir kâr elde ederim diye bakanlarımız bu durmamızdan oldukça şikayetçiler. Şikayetçi olmakta  haksızlıklar da diyemem! Öyleyse oturup durmaktan başka bir şey mi yapmamız gerekiyor sorusu akıllara geliyor. Yanlış anlaşılmasın kalkalım hareket edelim bir şeyler yapalım demiyorum. Zaten bunları söyleyecek olan kişi de ben değilim. Ben durmamız bir kâr sağlıyor mu, sağlamıyorsa bunu nasıl kâra geçirebiliriz diyorum. Ya da durmamızın bizi geçirmiş olduğu kâr yeterli bir kâr mıdır? Tabii insanoğlu olarak neyin yeterli olduğunu anlamakta zorlandığımız tarihsel bir gerçektir. Şu an olduğumuz yerde durabilmenin bile ciddi bir kâr olduğunu söyleyenler haksızdır diyemeyiz. Öyle bir zamandayız ki kimseye ne haklısın ne de haksızsın diyemiyoruz. Düşünsel altyapısında ortaya çıkacak birçok başka fikri de barındıran bu tartışmayı burada meşhur türkümüzün sözüyle sonlandırmak istiyorum. Kimileri bunu gayri ihtiyari görse de, kimileri bunun bir vahşet olduğunu söylese de, ileride bunun yeterli kâr sağlamayacağını iddia etse de başlıkta kullandığım cümleyi tekrarlıyorum.

Oynayın, durmanın ne kârı var! Geri kalanını çok da irdelememek lazım! Sonuçta bu dünyayı kurtarma misyonuna bürünmesi gerekenler bizler miyiz!


0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir