Ayten Almassri
“Öldükten sonra kütüphanenin çekmecesinde bazı defterler bulacaklar.” Az önce bir kitapta okudum bu cümleyi. Elimdeki kitabı okuyan çoğu okuyucu bu satırı bir nefeste okuyup geçmiştir belki, belki birileri de altını çizmiştir bilmiyorum. Ama benim içime o kadar işledi ki birkaç kere okudum cümleyi, altını çizdim, yetmedi defterime not ettim. Sizce de çok acı verici bir cümle değil mi? Sonra bir ölünün yerine koydum kendimi. Ölmüşüm… Cansız bedenime ulaşılmış biraz önce. Oysa daha birkaç saat önceydi defterime bir şeyler karalayıp çekmeceme koymuştum. Nefes alıyor, hareket ediyor, düşünebiliyordum. Ama şimdi, şimdi bir odada uzanmış yatıyorum. Az önce kalem tutan ellerimi hissetmiyorum. Annem başucumda ağlıyor ama annemin gözyaşlarını bile silemiyorum. Dilim dönmüyor ki iki kelam edeyim. Ölüm böyle bir şey miymiş anne?
Son yolculuk denen o yolculuktayım. Bütün sevdiklerimi ilk defa bir arada görüyorum. Beni uğurlamak için gelmiş hepsi. Sağ olun dostlar, siz sağ olun daha ne isterim ki artık? Mezarıma kadar eşlik ediyor hepsi. Ondan sonrasına yalnız gitmeliymişim. Bundan sonra sadece kendim varmışım. Oysa ben hayatım boyunca hep başkaları için yaşamıştım. Hep başkalarını mutlu ederek, başkaları için fedakarlık ederek , hep “Başkaları ne der?” diye düşünerek yaşamıştım. Şimdi niye böyle oldu ki? Ben ilk defa kendimin burada farkına vardım ama galiba biraz geç kaldım. Ölüm böyle bir şey miymiş dostlarım?
Allah’ım bir şans daha versen de bütün hayatımı öldükten sonra bile beni yalnız bırakmayan senin rızan için geçirsem. Biliyorum, biliyorum Rabbim sen beni uyarmıştın, bu hayatın geçici olduğunu, “oyun ve eğlenceden ibaret” olduğunu söylemiştin. Ben sayısız kere bu uyarını duydum, okudum. Kulaklarım, gözlerim şahit olacaklar buna, saklayamam artık. Ama bilmiyordum yılların bu kadar çabuk geçeceğini. Sanki bu cenazeler hep başkalarının, bu mezarlara hep başkaları girecek zannediyordum. Ölüme inandığım hâlde sanki başıma hiç gelmeyecekmiş gibi hissediyordum. Ölüm böyle bir şey miymiş Allah’ım?
Sonra beni benimle bırakıp dönecek herkes kendi hayatına. Benim odama gelip ,benim çekmecemi açıp, benim kimse görmesin diye sakladığım defterlerimi alıp okuyacaklar. Çünkü ben bir ölüyüm ve bir ölünün defterini okumak için bir ölüden izin alınmaz! Belki de yaşadıklarımı asla paylaşmak istemeyeceğim biri açacak defterimin kapağını. “Hemen o defteri aldığın yere bırak!” diyemeyeceğim. Çünkü ben uğurlanmış, mezara konmuş bir ölüyüm. Ben yaşarken beni anlamayanlar yazdıklarımı okuyarak beni anlamaya çalışacaklar. Anlayacaklar mı sahi? Mümkün mü bir yaşayanın bir ölüyü anlaması? Yaşarken neredeydin demezler mi adama? Demezler biliyorum… Ölüm böyle bir şey miymiş kendimi sakladığım defterlerim?
Dinleyin ey yaşayanlar, ya da yaşadığını zannedip benden tek farkı mezarda olmayışı olanlar. Size söylemek istediğim birkaç kelamım var: Ben mezarımın başına gelince anlayabildim her şeyi, siz oraya gelmeden anlayın yaratılış gayenizi. Ben mezarımın başında anladım bizi hiç bırakmayacak olanın yalnız Allah olduğunu. Siz buraya gelmeden “Allah’ın ipine sımsıkı sarılın.” Ben üstüme toprak atılırken pişman oldum ertelediklerime. Siz buraya gelmeden yapışın yakasına ertelediğiniz ne varsa. Bir de bir ölünün çekmecesinde bir defter bulursanız hemen o defteri aldığınız yere bırakın. Bırakın bütün anlaşılmazlığıyla kalsın. Ölüm böyle bir şeymiş anladım…
0 yorum