Abdurrahman Kıroğlu

Toplumun her kesiminde karşıma çıkmaya başlayan ve artık beni rahatsız edecek seviyelere ulaşan aile kavramını ele almak istiyorum. Hemen her durum, yapı, hareket, meslek ve benzeri durum için “Biz bir aileyiz, aile gibiyiz.” kavramlarının kullanıldığına her birimiz şahit oluyoruz. Her meslek kolu kendisi için bir aile gibiyiz derken, her iş yeri de yeni gelen elemanına biz bir aileyiz diyor. Ticari olmayan amaçlarla toplanan sivil toplum hareketleri de bir aile gibi olduklarından ve bunun öneminden bahsediyorlar. Her ticari hareket bir aile gibi çalışmanın öneminden bahsediyor. Okulların öğrencilerine aile ortamı oluşturması gerektiğinin üzerinde sıkı sıkıya duruyorlar. Lakin iş menfaatlere gelince, bazı menfaatler ağır bastığında yahut menfaatler çatıştığında durum değişiyor. Beklenen başarı yakalanamazsa bir aile içinde emsaline rastlanamayacak durumlar yaşanıyor. Aslında her bir kurumun başarısını artırmak için kendince anlam yükleyip kullandığı bir kavram hâline gelmiş aile.

Türk Dil Kurumu bu kelimeye kan ve soy bağı anlamını birinci anlam olarak yüklemiş. Yani sizin seçtiğinizden ziyade, sizin için seçilen imtihanlar bütünüdür diyebiliriz kısaca. Beşinci seviyede artık günümüzde daha çok kullanılan, aynı gaye için hareket edenler, aynı mesleği icra edenler anlamını vermiştir. Sözlük anlamlarının bu kadar yetersiz kaldığını ilk defa hissediyorum. Benzer anlamlar çerçevesinde gezinen farklı sözlükler daha kendi tanımlarını kendi içlerinde hissettiriyor. Aynı gaye etrafında toplanan insanlar gayelerine ulaştıklarında aralarındaki bağı bitirmiyorlar. Yahut aynı gaye için bir araya gelen mesleklerde hedefe ulaşırken dahi birbirini aile olarak görmeyenler de mevcut. 

Sözlükler ısrar ile kan bağı etrafında toplansa da toplumlar sürekli kan bağı haricinde aile tanımlamaları arıyor. Bu durum beni biraz daha derin bir çalışma içerisine sokmaya itti. Latin dillerinde aile için kullanılan family kelimesi hizmetçilik kökeninden gelmekte, ilk zamanlar köleler için kullanılmaktayken daha sonra birbirleri için çalışanlar gibi bir anlam kazanmıştır. İtalyancada yaygınlaştıktan sonra Avrupa’ya yayılmıştır. Doğuda ise Arapça ayn-vav-lam kökünden türemiş aile kelimesi vardır. Zamanla farklı anlamlar kazansa da kök olarak besin, azık gibi anlamlar ifade etmektedir. Yani bir nevi birbirlerinin en temel ihtiyaçları olan beslenme ihtiyacından sorumlu kişiler olarak da algılanmıştır diyebiliriz. Aile kavramı erkek egemen doğu fikriyatında sorumluluğu yine erkeğe yüklemiş ve aile reisi olarak kabul edilen erkeğe maddi ve manevi ihtiyaçları giderme zorunluluğu getirmiştir. Günümüzde dahi toplumumuz bir ailedeki erkeğin çalışmamasını doğru bir davranış olarak görmemektedir.

Tüm bu durumlar göz önüne alınınca şöyle bir durumla karşılaşmış bulunmaktayım. Toplumlarda ihtiyaçlar değişmekte. Temel besin ihtiyaçları da dönemlere göre farklılık arz etmekte. Kimi zaman maddi besinler öncelik kazanırken, kimi zaman manevi besinler öncelik kazanmakta. Bir şekilde maddi besinini alan kişinin manevi açlığı ortaya çıkmakta. Gerek sözlü olarak kendisini ifade etme ihtiyacı, gerek yaptığı ve söylediği şeylerde onaylanma ihtiyacı, gerekse manevi olarak içinde olduğu boşluğu doldurma ihtiyacı. Manevi çöküşte zirveye doğru tırmandığımız şu günlerde insanlar kendilerine manevi azıklar aramaktalar. Kendilerini harekete geçirecek olan dürtüyü bu kavram ile kamçılamaktalar. Bunu fark eden maddi ve manevi tüccarlar da bu kavrama sarılmaktalar. Bir ticarethane, çalışanının çalışma arzusunu beslemek için aile kavramına sarılmakta. Manevi dinamikleri maddi çıkarlar için kamçıladıklarından elbet bir zaman sonra -ister kısa ister uzun- durum tersine dönüp maddi zarara uğramaktalar. Benzer sistemi uygulayan okullar da eninde sonunda zarara uğramaktadırlar. Çünkü amaçları öğrenciyi manevi olarak beslemek değil, kısmi ticaret merkezine dönen kurumlarını daha başarılı kılmayı istemektedirler. Kimileri bununla direkt maddi sonuçlar hedeflerken, kimileri seçim yatırımı haline getirerek dolaylı maddi sonuçlar beklemektedirler. Böylece daha eğitim döneminde çocuklar ev neresi, okul neresi, iş yeri neresi ayrımını yapamaz hâle gelmekteler. Kimileri evlerinden kurtulup okula sığınırken, okulların da kaçtıkları evlere döndüğünü fark etmekteler. Yahut ev gibi yapılmaya çalışılan okulların aslında bu fikri ileri atan yöneticilerin evlerine dönüştüğünü görerek kendi evleriyle kıyaslamakta ve iki durum da öğrenciyi okul ortamından koparmaktadır.

Kimseye şartlar zorlaştırılsın demek istememekle beraber, bir alanda en kolayı gören kişinin az dahi olsa zoru seçmeyeceğinin aşikar olduğunu hatırlamak gerekir. Aile bizlere birbirimize azık olmamız gerektiğini hatırlatmalıdır. Maddi eksikliği olana maddi azık, manevi eksikliği olana manevi azık, edebî eksikliği olana edebî azık, sanatsal eksikliği olana sanatsal azık. Aile gibi önemli bir kavrama pranga vurarak, dillere pelesenk ederek bir yere ulaşamayacağımız artık fark edilmelidir.

Son söz olarak “Müminlerin ancak kardeş” olduklarını hatırlatmak isterim. Her Müslümanın ön kabulü Allah ve Rasulünün (sav) kesin doğru olduğunu unutmadan okuyalım bu ifadeyi. İnsanların her iddia ettikleri şeyi yerine getirmediklerini de gözden kaçırmayalım. İslam dininde tüm Müslümanlar bir aile sayılmıştır. Hatta Müslüman olmayan, kan bağıyla bağlı olduğumuz bireyler gerçek anlamda aileden sayılmamıştır. Fıkıh alimleri kapımıza gelen bir Müslümanı aç geri çeviremeyeceğimiz konusunda bizleri uyarmaktadırlar. Dikkat edelim bir lütuf olarak değil, kapımıza gelen aç Müslümanın hakkı olarak doyurmak zorundayız. Yaşadığımız beldede adı Müslüman olan birisinin açlıktan ölmesinden o beldedeki tüm Müslümanların sorumlu tutulduğunu unutmayalım. Bir bedenin en ufak bir yerine dahi zarar geldiğinde tüm bedenin acı çektiğini unutmayalım. Tüm Müslümanların dertleriyle bir aile ferdimizin derdiyle dertlendiğimiz gibi dertlenmeli ve çözüm için harekete geçmeliyiz. Acı çekmek değildir aile olmanın temeli, ihtiyaçlarımıza azık olmaktır.

Çok fazla söz daha söylenebilir. Söylemek istediklerimin hasıl olduğu kanaatindeyim. İslam’dan başka yerlerde aranan aile mefhumları bir yerden sonra çökmeye mahkumdurlar. İnsanların pervasızlığından da hiçbir zaman kavramları sorumlu tutamayız. İslam’ın şimdikinden güzel uygulandığı zamanlara bakarsak bunu görmenin çok da zor olmadığını fark edebileceğimiz kanaatindeyim.

Vesselam…

Kategoriler: Deneme

0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir