Betül Sevda Kıroğlu

Bir seminere katılmıştım. Etkili konuşmasıyla salondaki herkesi büyüleyen konuşmacıya seminerin sonunda bir seyirci şu soruyu sordu: “Hocam, çok etkili konuşuyorsunuz. Bunun sırrı nedir?” Konuşmacı hiç duraksamadan cevap verdi: “Sırrı falan yok. İçimden geldiği gibi konuşuyorum işte.”

Seyirci: “İyi de ben içimden geldiği gibi konuşuyorum ama sizinki gibi olmuyor!” dedi.

Ve cevabını aldı: “O zaman içini dolduracaksın!”

Özellikle televizyonda çocuklarla ve gençlerle yapılan bazı röportajları seyredince insan daha iyi farkına varıyor. Gerçekten de genç nesil resmen konuşamıyor. 

Konunun tablet ve televizyonla ne ilgisi var diye aklınıza gelebilir. Şöyle ki güzel ve akıcı konuşabilmek için iletişim kurmak, kitap okumak ve hayal gücünü beslemek gerekiyor. Muhteviyat olmayınca, sadece dilin gramer yapılarını kullanarak kurulan cümleler hâliyle boş duruyor.

 Dijital Dünyada E-Beveyn Olmak

Ne kadar önemli bir konuya değinmişler değil mi? Yeni nesil derdini anlatamıyor, anlaşılmıyor, bir yandan da zaten anlaşılmak istemiyor. Herhangi bir konu hakkında birkaç kelam etmekten ne yazık ki aciz kalıyor. Sorunları incelerken önce gözümüze takılanlara odaklanıyoruz. Peki ya gördüklerimiz sebep değil sonuç ise… Yeni neslin neden böyle olduğunu anlayabilmek için önce o nesli yetiştirenlere bakmamız gerek.

Kişiyi şekillendiren şeylerden bazıları; büyüdüğü aile ortamı, kültür, manevi değerler, çevresel faktörler,  internet, sosyal ağlar… Temele inersek -ki en büyük problem oradan başlıyor diyebiliriz- sağlıklı iletişim kurul(a)mayan bir ailede yetişmek. Sonrasında konuşunca dinlenmemek, kitap okumamak, ilimden ve onun muhabbetinden yoksun olmak ve bir sıra başka sebepler, vesileler. Tabii ki gayret etmemek zincirin bir diğer halkası…

Bunları sıralarken ebeveynler olarak nefislerimize dönüp sormak gerek. Ne kadar kitap okuyoruz ya da okuduğumuz kitapları neden okuyoruz? Ailemiz, evlatlarımız bizi ne ile meşgul hatırlıyor? İlim bize kapılarını açmışken biz sanal dünyanın pencerelerini mi aralıyoruz? Çıkmaz sokaklarında, keşfet sayfalarında mı zaman öldürüyoruz? Yemek tarifleri ile, kim evine ne almış, tatile nereye gitmiş, hangi ürünler indirime girmiş rüzgârlarıyla mı oradan oraya savruluyoruz? Ya da ilimle meşgul olmak adına saatlerimizi kitaplara ayırıp ailemizi kendimizden mi mahrum bırakıyoruz? O ders senin bu ders benim derken, evdeki ebeveynlik dersinde sınıfta mı kalıyoruz? Şeytanın sağdan yaklaşmasını hafife mi alıyoruz?  Bundan bizlere yani ebeveynlere düşen pay,  kendimizi geliştirip mümkün mertebe etrafımıza bildiklerimizi ölçülü şekilde anlatmak… Önce yaşamak sonra anlatmak. Anlatmanın yanında sevdiklerimizi, neslimizi ANLAMAK, anlamak için uğraşmak. Çağın getirdiklerini göz ardı etmeden, evladımıza yanaşmak…  Yapma, izleme, bakma demeden önce, yasakları arka arkaya sıralamadan önce durmak, kendine gelmek ve bana anlat ben de seni dinliyorum diyebilmek. 

Mecbur gibi değil Mecnun gibi dinlemek…


0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir