Caner Yılmaz

Tınısını yitirmiş kelimelerin ağıt yakan anlamları toprağın çatlamış dudaklarında tozlanırken hangi yola nikahlanacak gitmek… Kavramların usun gölgesinden sıyrılıp imgenin şımarıklığı tarafından işgal edilmesinin yarattığı bu şizofrenik kuyu Yusuf’un rüyasını yorumlayabilme yetisini çoktan yitirdi…Yorumlamak tarihin yorulmasına verilen kibirli ve gevşek bir cevap, örtüsünü yırtmış bu çağ için… Kavramların cilasını hakikat ile birleştirmek için yedi gök yırtıldığında herhangi bir eksiklik görememiştik… Tekrar dön yüzünü bir bak denildiğinde kibirle dönmüştü yüzlerimiz… Kahrolasıca nasılda ölçüp biçti. Nazar manzarayı yaratır derdi eskiler… Eskimişler değil eskiler… Baktığı yerin iradesini gözlerindeki görme edimine memur edenler bakakalmadılar… Sadece görmekle yetindiler… Geçip giderken görmek duramadan bakmaktı… Vakıf olmak durmaktır ya da durmadan bakmak… Oysa bakakalmak bakmakla kalmak hikmetin namusuna özdeş kılmaktı bilmenin iktidarını. Bilmek iktidar talep eder iktidar ise irade irade ise teslim olmayı, Hızır’ın haymesinde öğrendik bunu… Kendi hızırını denize atmış gölgeler ışıkla bağ kurarken ışığın iradesine isyan etmemeliydi… Gidince her şeyi Allah’a anlatacağım dememeliydi örneğin sesinde isyanımızı taşıyan o narin… Olanlar oldu, olacaklar göğsümüze inşirah gibi mıhlanmış.

Modernitenin, kutsalın toprakları’nda döktüğü kan gözlerimizdeki çanaklara boşanmasın diye kör olmak gibi bir hataya düştük… Modernite çılgınlığın hayata dönüşmüş diskosu. Sokaklarda egemenlik kayıtsız şartsız Allah’ındır sloganlarının yerini indirim reklamları aldığından bu yana mağaralarda uyumayı özleyen birkaç genç olduk… Birkaç yüzyıl uymamak için uyumayı dua eyleyen mağara çocukları. Kısrakların nal seslerine and olsun…

Kurumsalın iradesini ülküsü haline getiren akademik koridorlar da bıçak yaraları ile gezinen sahabeler gördüğümüzden bu yana ünvanların belirlediği bütün anlamları sağ ve sol elimizle reddetmemiz gerektiğini duruşun namusuna sunmalıyız. Tohumlar ekmek için dökülen yağmurların sabahlara hangi haberi verdiğine kulak kesilmeliyiz, örneğin Kâbe örtüsüne saklanarak! Sabah kılıç kalkan kuşanmış öfkeler doğurmalı zihnin aksiyomlarında. Elem yecidke yetimen ve afa merhameti, tekadu temeyyezu minel ğayz ateşinde yürümeli günahları dökülsün diye ve onuru için. Cehennem günahlarımızdır. Günahlarımızın yetim bıraktığına garip bıraktığına olmalı yolun yönü.Yol sırf yürümek için değil yaşamak içindir.

Varolmanın kriz boyutunda aramakla geçmiş bir ömrün yoluna hira da yürümekle devam etmesini anlamamış olmak çağın günahı… Kavramların anlamını çölde bulmasına boyun eğmeyen bu metropol gürültüsü hüdhüdün nerde olduğunu soramaz… Ölümü gölgeleyen yaşamlar geziniyor defterlerimizin arasında.Yaşamı intiharlaştıran eğlenceler diyarında yalnız kalmış Ebuzerler kaybolurken kim taşlayacak gökdelenlerin ayetleri boykot eden yanlarını… Senin Rabbin Kim!!!

En son nerde buluştuk sahi bulmamız gerekenleri… Uçurumlar uçabilmenin öğretmenidir. Kaç defa düştük yalnızlıklarımızla yalnızın secdesine… Göğsümüzde uçurumlardan topladığımız tövbeleri hangi kelimeler temizleyebilir. Nerden başlayacağız? Hangi tevbeden tevbe edeceğiz? 

Belki biraz daha berraklaştırmak gerek kelimelerin utanmasını. Varolmanın koşullarının fıtratın belirliliğinden arındırılarak farklı bir paradigmaya indirgendiğini görmek gerek… İsyan etmek gerek iman için. Bir adam girdi şehre koşarak ufkuyla… Dağlardan düşe kalka yola çıkmış selamet kuşları göğümüzün göğsüne merhamet etsin diye sıddık olmak gerek… Ne oldu biliyor musun kavramlar vuruldu çocuklar öldü…

O seni yalnız bırakmadı ilkesinin oluşturduğu mağarada yalnızlıklar diyarında kavramları duaya susamış yunus olmaktı kaderimiz. Hangi kavram duanın ihtişamına boyun eğmeden kutsallaşabilir ki. Ne olduysa oldu işte artık beyhude. Hicret epistemik temelinde aramayı ve bulmayı barındırırken İbrahim’in bıçağına sarılmak gerek umutla. Ağır sanayi depresyonundan türemiş bu transhümanizme Halife olmaklığın armasıyla cevap vermek gerek. Mağaraya dönmek gerek. Mağarada bulmak gerek. Mağarasında kendi sesini arayan bilinçlerin delilikle yaftalandığı bu çağla asla barışmayacağımızı itiraf etmek gerek. Ölmeden önce öldüren ne varsa ondan ölmek gerek gerek. 

‘‘Kırk yıldır kendimle konuşurum insanlar hep onlarla konuştuğumu sandılar. ’’ B.Bistami

Kategoriler: Deneme

0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir