Caner Yılmaz
“Kendi içine yürümek ve saatler boyu kimseye rastlamamak.” (Rainer Maria Rilke)
Mısır’dan çıkın dedi tanrı, bu şehirden… Çölün metafizik anlamında kırk yıl, bedeliydi insan olmanın… Sonra bir adam girdi şehre koşarak, yabancılığını bilerek…
Yabancılaşma, kendinden bağımsız var olma anlamını ihtiva ederken aynı zamanda kendinde olabilmenin imkanını da taşımaktadır. Negatif yabancılaşma ve pozitif yabancılaşma… İlki bir kabullenme gerektirirken, ikincisi bir kabul etmeme durumunu zorunlu kılar. Yabancılaşma aynı zamanda uzaklık kavramıyla da bağlantılıdır. Uzaklığın varlığı… Yani mesafe ve mânânın varlığının gerçekleştirdiği hâl…
Mânâ ve mesafe kendiliğin görünür hâlidir… Kendinizde taşıdığınız şeyin varlığa dökülmesinin sonucudur. “Dostunu söyle kim olduğunu söyleyeyim” ifadesi, kime yakınsın kiminle aranda mana ve mesafe olarak uzaklık yok, onu bil ve kendini tanı demektir… Tıpkı “Kişi arkadaşının dini üzeredir.” (Tirmizî, Zühd, 45) hadisinde olduğu gibi. Kimden/neyden yoksunsan; kime/neye yabancıysan onun zıddısın bir nevi…
Kentteysen mağaraya, mağaradaysan kente yabancısın. Her mekan kendi yabancısını yaratır çünkü. Kent, bir yabancı olma halidir. Herkesin yabancı olduğu yerdir kent… O yüzden kentte olan kendiliğini yabancının varlığı ekseninde oluşturur. Yabancıyı yok etmeye çalışarak yabancı olmaklığından vazgeçerek kendiliğini var eder… Sartre, üç ben vardır, der; ilki benim bildiğim ben, ikincisi yabancı olanın bildiği ben, üçüncüsü yabancının gözünde gördüğüm ben… Dört yok mu? Hayır çünkü göz kendisini göremez… Ayna dışında ayna. Kim burada yabancı?
O bakımdan kentte olan, kendiliğini yabancının varlığı üzerinden anlar. Yani kendiliğinden vazgeçerek. Yabancının gözündeki için, yabancı olmamak için. Kentte moda olanın, trend olanın bu kadar hızlı yayılmasının nedeni burada yatar. Kimse yabancı olmak istemez… Ve herkes, kendi olmaklığın anlamını bir yabancının aynasında görür.
Kent yabancılığa dökülmedir. Gurbette olma söylemi niyedir hiç düşünmedin mi ? Garip olmak!!!..
O yüzden kent kendiliğinden arınmaktır, kendiliğinden dökülmektir. Kendiliğinden olmaktır. Tesadüfen…
Peki ya mağara?
Kent yabancının varlığı anlamına gelirken, mağara yabancının yokluğu anlamına gelir. Kendini kendine ayna yapmaktan başka çaren yok burda. Ya da kendini kendine dert etmekten başka mı demeli?
Bu yabancının yadsınmasıdır. Ayna ne zaman berrak olur? Siyahı/ yabancıyı aynanın berisine taşıyınca.
O yüzden mağara kendiliğe dökülmektir. Kendi olmak için aynayı hep temiz bırakmaktır. Yansıyan benim özüm demek için nur aramak… Peygamber Hira’da Nur aramaktan başka ne yaptı? Fıtratı aramak ve fıtrata dökülmektir mağara, yani kendiliği arındırmak…
Çünkü mağara, kendi kalbini tavaf etmektir.
Ya kaybolursun ya da gaybla olursun…
Bu gidiş nereye ayetindeki teessüfün manası “dön ve gel” dir. Tevbe et, ol ve yürü…
İnsan mağarasından/cennetinden düştü. Mağazaya geldiğini farz etti… Bir daha da gitmek bilmedi… Ne kendine geldi ne kendine gitti…
Caner Yılmaz
0 yorum