Esra Göktepe

Hayat bir kördüğümse biz vaktimizi, ömrümüzün sonuna kadar bu kördüğümü çözmekle geçireceğiz demektir. Öyle boş uğraş değil bu. Bu düğümleri rıza-i ilahiye ulaşmak için çözeceksek, eşik olarak göreceksek hele de. Gel kardeşim, seninle sadece misafir olarak geldiğimiz ve giderken tası tarağı toplamadan gideceğimiz şu fani dünya hakkında konuşalım, hemhâl eyleyelim biraz.

Kördüğümlerle dolu büyülenmiş bir ip gibi düşün bu geçici, bomboş dünyayı. Her açtığın düğümle gönlün, kalbin, ab-ı hayat ruhun rahatlayacak, nefes alacak. Bu kördüğümden çözdüğün her düğüm, seni pişirecek, tıpkı bir meyve gibi ham hâlden, olgun hâle getirecek. Yüzüne uhrevi bir çehreyi, gönlüne manevi bir iklimi hediye edecek. Bir nevi bu kördüğümden çözdüğün her bir düğüm, senin eşiğin olacak. O eşikleri selametle atladıkça insan-ı kâmil olma yolunda bir adım daha atmış olacaksın. Her düğüm bir eşik,  atlamayı başardığın her eşik ise manevi bir derece olacak. 

Bir eğlence yerinden ibaret olan bu boş dünyada, aynı maddeden yapılmış elmas ile kömürü ayırt etmek için Rabbimiz nasıl bir eşiği geçmemizi istiyor olabilir? Sırlarla yaratılan insan yine sırlar yumağının içinde buluyor kendini. Öyle ki kömürü elmas edecek bir eşik! İmtihan eşiği! Bu eşiği aşmak her babayiğidin, her oldum diyenin, her yandım ve piştim diyenin kârı olmayacak maalesef. Niceleri yarı yolda kaldı, kalacak. Belki bizler de kalacağız. İmtihan eşiğinden geçemeden, sınanmadan, zorlanmadan, sabretmeden, çile çekmeden nasıl ulaşacaksın ki ötelerdeki en kutlu nimetlere? Bu dünyada bile seven sevdiğine selametle kavuşmak için ne badireler atlatır, ne zorluklardan geçer. Kolay mı sevgiliye hemen kavuşabilmek? Kul ile Allah ilişkisi de böyle işte. Gaye Allah’ın rızası olacaksa eğer, birçok muzur sebep çıkacak o kutlu yolu tıkamak için. Sen o sebepleri bir eşik, dereceye vesile olan bir imtihan olarak görürsen, işin asıl sırrına varacaksın demektir. Sırra vakıf olmak yetiyor mu peki? Ah keşke yetse. Bu dünyadan nice kul bildiğini amele dökemeden gitti, nice alimler son eşikte takılıp bir ömrü heba etti. Son ana kadar garantisi yok demek ki bu işin. Ancak son nefesini verdiğin an kurtulacaksın bu kaybetme korkusundan. İmanı kazanma ve kaybetme… Bütün mesele bu aslında bu dünyada. O iman vesilesiyle de temiz bir insan olarak yaşamak, ölmek. 

İyi bir kul, iyi bir insan olabilmek… Sanal oyunlardaki gibi önüne gelen her engeli başarı ile atlayabilmek. Atladıkça ileri seviyeye geçebilmek. Düştüğünde baştan başlama kuvvetini kendinde bulabilmek. Game over olmadan her eşikten ayrı dikkatle ilerleyebilmek.

Kul için nedir peki bu derece kazandıran eşikler? Mesela güzellik insanoğluna verilmiş bir nimettir. Rabbi rahiminin kuluna ikramıdır. Onu harap etmeyip, Allah’tan geleni Allah için muhafaza edelim diye Rabbimiz tesettür eşiğinden geçirir bizi. Saklamak zordur güzelliği. Nefis bastırır, vicdan bastırır. İlla ki biri kazanacak. Ama çoğumuz bu eşikte takılmış kalmış, atlamak dahi istememiştir. Çoğumuz da bu eşikten akıl edemeyeceğimiz kadar çok kıymet kazanmıştır. Allahu alem.

Mal da böyle bir nimettir. Gerçi nimet mi hikmet mi olduğunu hac, zekat, sadaka, veren el olma eşiklerini geçince anlayacaksın. Nice Karun kadar zenginler, bir tasını paylaşamadan, bir fakirle ekmeğini bölüşemeden geçti gitti. Zekatı veremedi, sadakayı gösterişe yem etti. Bence en tehlikeli eşik. Kimini doğru yoldan, kimini güzel huydan, kimini ahlakından etti. Kimine ise cennet sultanlığını hediye etti.

İlim nimetine gelelim şimdi. İlmin eşiği  öğrendiğinle amel etmektir. Öğrenirsin, uygulayamazsan fetva verirsin, kendin yapmazsan, üstüne üstlük bu ilim sebebiyle kibre de kapılırsan vay hâline insanoğlu. Amma, o ilim seni bir başağın içinin dolmasıyla başının eğilmesi gibi eğecekse, durma devam et. Toprak olup yüzüne basacaksa kadem; her ayağın tozu olacaksan, hiç durma koştur ilmin peşinden. Açıl deryalara onun vesilesiyle. Anla, oku, yine anla, yine oku. Kim bilir, o ilim seni peygamber komşusu edecek.

Makam… Makamın eşiği, gücün varken onu gizlemektir, tevazudur. Nicemiz makam sevdasıyla hırsına yenik düştü. Yaladı yuttu dünyayı da yine doymadı. Ben… Ben… Ben… Evet sen! Bu vesileyle yapılabilecek en âli hizmetleri kibre alet ettin. Bu eşikten geçmeyi bırak, paldır küldür yuvarlandın. Rabbin rızasından da düştün kulun gözünden de. Değer miydi oyundan ibaret şu yalan dünya için ahiretini yakmaya? Niceleri önünde eğildi de, sen seni yaratanın önünde bir rükû yapamadın! Kaybettin, o uğruna öldüğün makamla ahiretini.

İşte böyle kardeşim. Daha ne eşiklerden nicemiz geçemedi, geçemeyecek. Kuluz işte. Düşecek, kalkacak, yolu şaşıracağız. Toparlanmak için gayret gösterdik mi, asıl burası mesele. Ömrümüz boyu başımızı secdeden kaldırmadan ibadet etsek de tek gözümüzün hakkını veremeyeceğimizi biliyoruz. O hâlde asıl mesele en yücenin Rahmetine mazhar olmakta. Çünkü bilmeliyiz ki onun engin rahmeti, bizi kurtaracak en yüce eşik olacak. Yoksa hâlimiz harap.

Kategoriler: Deneme

0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir