Esra Göktepe

“O’nu tanıyan ve itaat eden, zindanda dahi olsa bahtiyardır. O’nu unutan saraylarda da olsa zindandadır, bedbahttır.”

Bediüzzaman hazretlerine ait bu vecizeyi daha ortaokuldayken hafızama almıştım. Büyük söz, demiştim. “O’nu tanıyan, zindanda da olsa saraydadır…”  Kader-i ilahi, yıllar sonra bir cezaevi müdürüne eş tayin etti beni. Evimin manzarasını da cezaevi kıldı. Akşam eşimle konuşmalarımızın bir çoğu mahkumlarla alakalıydı ilk zamanlar. Yaptığı görevin zorluğuna şahit oluyor, bir yandan da merakımı gidermek istiyordum. “Zindanda hayat nasıl ki?” diye soruvermiştim, en yakın tanığı olan eşime. “Dünya telaşının anlamsızlığını, bir yığın boş işlerle neden ve nasıl uğraştığını oraya düşmeden anlamıyor insan.” demişti ve eklemişti;

“Hayattaki her şey bir kenara çekiliveriyor orada. Zindanlarda hayat ağır geçer. Saflaşır, sadeleşir. Her şey geride kalır. Rabbi ile bir başına kalır insan orada. O zaman insan anlar, Allah yar ise her yer yarar.”

O an şöyle düşünmüştüm, herhalde hayatın içinde neler olduğunu, uzun yıllar yaşayan değil, zindana düşen bilir. Herkesin bildiğinden daha fazlasını. Hiçbir yerde yalnız olmadığını zindanlarda anlar insan. Olağanüstü bir şey yaşamadan maalesef kimse anlamıyor yaşadığı hayatın kıymetini. Oysa hayat olağan değil ki. Hayatın her anı olağanüstü. Ambulansın tüyler ürperten sesini duyunca nasıl yol veriyorsa trafikteki taşıtlar, bir kenara çekiliyorsa hemen, zindana düşenin hayatında ne varsa kenara çekiliyor hemen. Kişi Rabbiyle çok başka bir kurbiyet kuruyor, herkes çekilmiş de Rabbiyle başbaşa kalmış gibi belki yıllarca bulamadığı o ihlaslı haline kendisi de şaşırıyor, bilemiyorum.

Konuyu başka bir cihetle ele alırcasına sordu sonra eşim:

“İşittirmeseydi Allah, kim duyacaktı zindandakilerin sesini? Kim ulaştırıyor sesleri kulağımıza kim? Aynı anda kim bilir kaç tane ses duyuyoruz da onun içinden sadece lazım olana yöneliyoruz. O kadar çok ses var ki dünyaya çağıran. Kalbimiz sesleniyor içimizden, sesleniyor zindanlardan. Bakalım ne zaman duyacağız onun da sesini. Sırr-ı ehadiyet, nur-u tevhid içinde inkişaf eder Yunus (a.s) misali. Yüzü kesrete dönen insan, birliğe ulaşır o vakit. Geceyi, karanlığı, denizi geçer; balığın karnından sahile, oradan da selamete erer insan o zaman.

“La ilahe illa ente subhaneke inni küntü minez zalimin”

“Her an bir zindandayız. Bir balığın karnındayız.” diye ekledim.

“Ehadiyet sırrına tevhid nuruyla ulaşıldığında yollar açılıyor, kapılar açılıyor, zindanlar saraylara dönüyor o zaman. Evet gerçekten de O’nu tanıyan ve itaat eden zindanlarda dahi olsa saraydadır, bahtiyardır. O’nu unutan ve itaat etmeyen sarayda dahi olsa zindandadır, bedbahttır.” sözü tam manasını buluyor şimdi gönlümde.

Musibete düşmeden, saraylara çıkılamıyor. Köle diye satılmadan Mısır’a sultan olunamıyor. Rahmetler, zahmetlerle beraber geliyor.

Musibet de bir zindan, hastalık da bir zindan, yaşadığımız her imtihan bir zindan. Yeter ki insan dersini alabilsin, düştüğü yerden Allah diyerek kalkmayı bilebilsin. Her şeye ihtiyacı olduğunu zannedenin, sadece bir şeye ihtiyacı olduğunu fark edebilsin. Sadece ve sadece Allah’a olan ihtiyacını.

Düşmeden önce düşünseydik bunları, bu hale düşmeyecektik belki de. Ama olmuyor. İnsanın olgunlaşması için ince eleklerden geçmeden olmuyor. Ders almamız gerek. Kendi zindanlarımızdan da çıkmak için nefsimizle son nefesimize kadar mücadele etmek gerek. Zindana düşen yıllar sonra çıkar da, kendi içinin zindanlarında bir ömür kalanlara ne demeli?

Kendi zindanlarımız içinde, nefis zindanının içinde bir yol bulamadıysak, inancı, merhameti, dürüstlüğü, iyiliği, Müslümanlığı attıysak kör kuyularımıza,  uzatılan ilahi ellere tutunamadıysak, eyvah ki eyvah! Bittik, gittik demektir  içimizin zindanlarında.

O’nu tanıyamadık ki hakkıyla. En korkuncu da bu. Ömrümüzü O’nunla anlamlandıramadan yitip, gitmek. Bir kere bile secdeye değmeyen alınlarla huzura varmak. Zikir çekmeyen dillerle, bakar kör gözlerle, bir kere bile ezanı idrak edemeyen kulaklarla, karanlık kalplerle huzura çıkmak. Nasıl bir bedbahtlık, nasipsizlik… Ahh ki ne ahh!

Rabbim kimseyi yalnız bırakma kendi karanlık zindanlarında. Amin… Amin…

Kategoriler: Deneme

0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir