Abdurrahman Kıroğlu

İnsanın en büyük hastalıkları durağanlık ile başlar. Hareketin az ya da çok olması kişinin hem bedensel hem ruhsal sağlığını tehdit eder. Tabii ki her hareket de sağlığa sebep olmaz. İhtiyaçlar kadar hareket etmek lazımdır. Ama bu işin de alt sınırları vardır. 

Hareket aşırılığa kaçmadığı müddetçe aksi bir durum da yoksa kişinin sağlığının temel taşlarındandır. Tabii ki ölçüsüyle başlanmış, ölçülü bir şekilde devam eden hareketten bahsediyoruz. İnsanın yaşına, doğasına, hastalıklarına, işine, yaşadığı çevreye vesair birçok etmene bağlı şekilde bir hareketten bahsediyoruz. Belirli bir süreç takip eden bedensel hareketlere spor demişler. Düzenli spor yapan insanların daha az hastalığa yakalandıkları bilinen bir gerçektir. Benzeri durum düşünce yapısı için de geçerlidir. Felsefeciler felsefeyi sürekli doğruyu bulma çabası olarak isimlendirirler. Tasavvufta bu iş seyr-i süluk olarak isimlendirilmiştir. Yani ulaşmak istedikleri mertebeler için düşünce ve inanç dünyasını geliştirmeye dair yapılan hareketler. 

Durağanlığı engelleyen hareket bir zaman sonra kişide mekan değişikliği arzusu uyandırmaktadır. Yaptığı hareket ile olduğu yerde saymaktansa bir yerlere ulaşmış olma ihtiyacı hissetmekte insan. Aksi takdirde çürüme başlamaktadır. Sürekli aynı yerde hareket etmeye çalışan kişi bir zaman sonra hareket isteğini kaybetmektedir. Uzun süre hareketsizlik kişide kas hastalıkları ile başlayan yok oluş sürecini başlatmaktadır. Beden kasları yok olmaya başlayan kişi fiziki hastalıklarla uğraşmaktayken düşünce kasları yok olmaya başlayan kişi fikrî ve ruhi hastalıklarla uğraşmaktadır.

Fikrin duygulardan ayrı olmadığı bir gerçektir. Duygularımız fikirlerimizi olabildiğince kıymetli kılar. Çoğunlukla insanların aynı fikirlerden ziyade aynı duygular etrafında toplandığı görülür. Benzer duygular benzer fikirleri doğurur. Lakin fikrî olarak yerinde sayan kişi bir zaman sonra duygularından yemeye başlamaktadır. Nasıl ki beden hareketsizliği kasları yok ediyor fikir hareketsizliği de duyguları yok etmeye başlıyor. Kasların yok olması da duyguların yok olması da ciddi sorunların temelidir.

İşte düzenli bir yola giren kişi kendisini sürekli bedensel ve duygusal açılardan hareketli tutarak sağlıklı bir yaşam içerisinde olmaya çalışır. Yoksa farklı hastalıkların pençesinde kıvranır durur. Hastalığına şifa arayan kişi her türlü tedaviyi denemeye başlar. Lakin ufak hastalıklara şifa olan bazı tedavi yöntemleri büyük hastalıklara şifa olmamaktadır. Ya da belirtileri aynı olsa bile bazen farkında olunmayan büyük hastalıklar göz ardı edildiğinde küçük hastalıklara odaklanıp gerçek tedaviden uzak durulmaktadır.

Eskilerin tedavi yöntemlerine baktığımızda, önce duygusal anlamda bir bütünlük sağlayıp sonrasında bedenî bütünlüğün sağlanmasına önem verdiklerini görürüz. Bugün belki de yaptığımız en büyük hatalardan birisi budur. Yürüyüş bandındaki insanlar gibi efor harcıyoruz ama bir yere varamadığımızdan şikayet ediyoruz. Öncelikli olarak nereye varmak istediğimize karar vermemiz lazım. Buna göre seçecek olduğumuz yol bizim için uygun mu değil mi tahlilini düzgün yapmak lazım. Yine de doğru yolda doğru şekilde hareket etmek bizi menzile ulaştırmayabilir. Sadece doğru şeyleri doğru zamanda doğru şekilde yapmak yeterli gelmeyecektir. Bu nedenle felsefe yolda olmaktır demişlerdir. Zira yolda olmayanlar menzile ulaşma imkanı olmayanlardır. Herhangi bir menzilin varlığı ise hedeflerin seçildiğinin göstergesidir. Belki de bir hayatı kıymetli kılan şeylerin başında bu gelir. Hedefi olmayanların sürekli maddi ve manevi sıkıntılarla uğraşmasının sebebi büyük ölçüde budur.

Hayat dediğimiz bu uzun ve zorlu yolda çektiğimiz çileleri kıymetli kılacak olan şey belki de budur. Çile çekmeye değer bir yolda olduğunu kabul etmek hayattan lezzet almanın ilk şartıdır.

Zira üzerinde olduğu yolu bilmeyenler kendilerini bazen, hatta bazen değil çoğunlukla komik duruma düşünmektedirler. Komik derken bizi eğlendiren, neşe veren, umutlandıran bir komediden bahsetmiyorum. Bahsettiğim şey trajikomik dediğimiz, çoğunlukla hayat enerjimizi emen bir komedidir. Misalen, paraya önem vermeyen bir kapitalist olabilir mi? Yahut kendisini para peşinde helak eden bir komünist ne kadar mantıklı geliyor? Ahlakı bir kenara bırakan müslümana ne demeli? Aslında bunların her birinin bir yol olduğunu bilmeyen kişi yahut yolunu gereği kadar önemli görmeyen kişi farklı yollara sapabilmektedir. Üzerinde olduğu yolu kesin bir şekilde doğru bilen kişi toplumun doğru algıları ile değil doğru bildiği yolun stratejileriyle ilerler. Aksi takdirde üzerinde olduğunu iddia ettiği yolda gitmediğini zaten bilmektedir. Bilmese bile karşısına çıkan sıkıntılar bir zaman sonra bunu gösterecektir.

Günümüzde temel sıkıntımız yol sahiplerinin yollarını bilmemeleri yahut üzerinde oldukları yolu içtenlikle kabul etmemelidir. En kötüsü ise bir yolda olmamaktır. Her din bir hayat yolculuğudur. Hayatın kendisinden kopan dinler bir zaman sonra unutulup gitmekte, mensuplarının ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır. Bu nedenle dini hayatın dışında görenler aslında mevzu bahis ettikleri dini kabul etmediklerini itiraf etmektedirler. Kimse herhangi bir dini kabul etmek zorunda değildir. Bu ayrı bir konudur. Önemli olan üzerinde olduğu dinin yani yaşam tarzının farkında olmaktır. Kapitalizme inanan birisi Müslüman olduğunu söylese bile zekattan ve diğer mali sorumluluklardan kaçacaktır. Öyleyse kimsenin kendisini kandırmasına gerek yoktur.

İslam dini İnşirah suresinde Müslümanları sürekli hareket hâlinde olmaya sevk ederek bedenî ve fikrî hastalıklardan korumaya çalışmaktadır. İslam peygamberinin de hayatı boyunca gösterdiği çaba bunun en açık örneklerinden biridir. Söyleyecek daha çok söz olsa da niyetin hasıl olduğu kanaatindeyim. Hayat bir yoldur. Uzun ve yorucu bir yoldur. Kimilerine kısa gelse de yaşayan herkes için yaşamış olduğu kadar olan kısım gerçekten yeterince uzun bir yoldur. Kanaatimce kişiyi en mutlu ve huzurlu kılan yol İslam yoludur. Yalnız bahsettiğim gibi farklı yollarda olup da İslam yolundayım diyenlerin yolundan bahsetmiyorum. Bir şehre varmak isteyen kişi o şehrin yolundan gitmelidir. İlla ki karayolundan gitmelidir demiyorum. Lakin havaalanı olmayan bir şehre uçakla varmanın zorluğu yahut imkansızlığı fark edilmelidir. Öyleyse sağlık için bir yolda olmamız gerekir.

Anonim olarak hatırladığım bir sözde şöyle söyleniyordu: Yol varsa çıkar yürürsün, eğer yol yoksa yürürsün yol olur.

Vesselam…

Kategoriler: Deneme

0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir