Betül Sevda Kıroğlu

Günlerdir yangın haberleri ile gerçekten maddi manevi anlamda üzüldük ve yorulduk. Bu konu hakkında o kadar çok şey yazıldı ki kelimeler tükendi.  Bütün bunlar olurken aklıma düştü, peki ya içimizdeki yangınlarımız?.. Kiminin bedeni, kiminin şehveti, kiminin idealleri… Peki ya müslümanın ilk yangını neydi? Kendini kurtar(a)mayan, ehlini nasıl kurtarır? İman eldeki kor gibi değil midir? Rasulullah’ın bu yangınlara tavsiyesi nedir?  Yavrularımız, eşimiz ama önce kendi nefsimiz… 

Göklerden gelen bir çağrı vardı.  Rabb Teâlâ buyurdu ki:  Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi bir ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır. Onun başında gayet katı, şiddetli, Allah’ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildikleri şeyi yapan melekler vardır. (Tahrim,6)

Subhanallah! Hitap iman iddiasında bulunan bizlere.  Peki biz bu ayeti kaç defa okuduk? Kaç defa irkildik? Kaç defa tefekkür ettik, okuyup silkelendik? Ne yapmalı, nereden başlamalı derken iki kelimeyle karşılaşıyoruz: Tevhid ve  istikamet… 

Allah Resûlü (sav) buyuruyor ki: 

Ebû Amr (veya Ebû Amre) Süfyân İbni Abdullah radıyallahu anh şöyle dedi:

– Yâ Resûlallah! Bana İslamı öylesine tanıt ki, onu bir daha senden başkasına sormaya ihtiyaç hissetmeyeyim, dedim.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

– “Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol!” buyurdu. (Müslim, İmân 62. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 61; İbni Mâce, Fiten 12.)

Önce halis bir iman, sonra da ona yakışan o doğru yolda doğrulukla ilerleyebilmektir. Bunun için de önce kalplerimizi sonra ona itaat eden dillerimizi dogrultmamız gerekir. Çünkü dil, kalbin tercümanıdır. Onun doğruluğu da eğriliği de diğer organların tavırlarına tesir eder. Peki bizler önce kalbimizi sonra da dilimizi ne ile meşgul ediyoruz? Ne ile hemhal olup, hâl dili ile de onu yansıtıyoruz? Yarın sorgu sual günü, şahitlik edeceklerini bile bile hâlâ akletmemek için direniyor muyuz yoksa nefsimize galebe çalmak için dua edip Rabbimize sığınıp, istikamet üzere mi gidiyoruz? Gidemesek de çabalıyor muyuz? Önce kendi nefsimizi sonra da ehlimizi kurtarmaya Rabbim bizleri gayretli kılsın. 

Muhammed Emin Yıldırım hocanın dediği gibi: ‘‘Kendimiz namazı aksatıyoruz ama namaz kahramanı çocuklar bekliyoruz. Kitap okumuyoruz ama âlim olacak çocuklar umut ediyoruz. İnternet ve televizyon ile münasebetimiz de belli, elimizden telefonu da düşürmüyoruz. Çocuklarımız bunları yaptığında da onları ikaz etmekten geri durmuyoruz. Söylediklerimiz ile yaptıklarımız uyuşmadığı için ne söylersek söyleyelim, ne yazık ki maya tutmuyor.’’

 Böyle olmaktan yine içimizdeki yangınları gören duyan bilen Rabbimize sığınıyoruz.  O Rab ki evladının içine ateş düşürdüğü Nuh (as)’ın Rabbidir. O Rab ki eşinin içine ateş düşürdüğü Lut (as)’ın da Rabbidir. O Rab ki babasının içine ateş düşürdüğü İbrahim (as)’ın da Rabbidir. Yine o Rab ki, ateşe atılan İbrahim (as) için ateşe “Serin ol!” emrini verendir. 

Ya Rabbi! İçimizdeki yangınları sen dindir. Muhakkak ki serinlik de afiyet de istikamet üzere gitmek de sendendir.

Kategoriler: Deneme

0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir