SESSİZ GEMİ/YAHYA KEMAL BEYATLI
Muhsine Sevra Kaçalin
Nam-ı diğer ölüm şiiri… Hani dönülmeyen o diyara giderken yolcular, rıhtımdakilerden ne mendil kalkar ne de kol… Ölümdür çünkü ayrılığın nedeni gidenler dönmeyecektir, deseler de inanmayın. Bu şiirin hikayesi pek de ölümle ilgili değil. Aksine bolca aşk, kıskançlık ve hüzünlü bir ayrılık öyküsüdür bu. Yine de bu da ölüm gibi bir şey dediğinizi duyar gibiyim. Evet, şairin de dediği gibi, ‘‘Ölüm gibi bir şey oldu, ama kimse ölmedi.’’
Gelelim Yahya Kemal Beyatlı’ya bu şiiri yazdıran ayrılığa. Bu hikayeyi Yahya Kemal’in iki büyük aşkından ete kemiğe bürünmüş olanından bahsederek başlatmak gerek. Güzeller güzeli Celile Hanım kimdi? Nasıl bir aşk yaşadılar? En önemlisi de neden ayrıldılar?
Yahya Kemal’in iki büyük aşkı vardı. Biri İstanbul, diğeri ise Celile Hanım… Celile Hanım, Osmanlı’nın önemli paşalarından birinin kızıdır ve sanata yatkınlığı sebebiyle iyi bir sanat eğitimi alır. Osmanlı’nın en iyi ressamlarından dersler alır. İlk Türk kadın ressamlardan biri olarak nâm salar ve İstanbul çevresinde hem sanatı hem de güzelliği ile kendinden sıkça söz ettirir.
1900 yılında Osmanlı’nın meşhur valilerinden Nazım Paşa’nın oğlu Hikmet Bey ile evlenerek Celile Hikmet adını taşımaya başlar. Bu evlilikten üç çocukları olur. Fakat biri henüz küçükken vefat eder. Hepimizin yakînen tanıdığı Nazım Hikmet de bu ailenin ilk göz ağrısı olarak dünyaya gelir. Aradan yıllar geçer, evliliklerinin on altıncı yılında ilişkileri şiddetli geçimsizlik nedeniyle ayrılığa doğru ilerlerken Celile Hanım’ın hayatındaki bazı büyük gelişmeler de boşanma sürecini hızlandırır.
O yıllarda Heybeliada’da Bahriyeli olan Nazım Hikmet, haftasonları ailesinin yanına geliyor ve bazı hocalardan dersler alıyordu. Dönemin saygın şairlerinden olan Yahya Kemal de aralarında Nâzım Hikmet ve Necip Fazıl’ın da bulunduğu bir grubun şiir hocalığını yapmaktaydı. Yahya Kemal, Celile Hanım’ın evine Nazım’a ders vermek için gidip gelmeye başlar. Derslerden sonra ise Celile Hanımla sanat üzerine uzun sohbetler yapmaya başlarlar. Celile Hanım’ın Hikmet Beyden ayrılmak üzere olduğu zamanlardır ve Yahya Kemal’e karşı hissettiği duygular bu süreci hızlandırır. Yahya Kemal yaşça Celile Hanım’dan küçük olsa da hisleri karşılıklıdır. Fakat bu ilişki hiçbir zaman evlilikle sonuçlanmaz. Yahya Kemal zaten hayatı boyunca evlilikten korkmuş bir adamken bir de üstüne öğrencisi olan Nazım’ın cebine bıraktığı “Hocam olarak girdiğiniz bu eve, babam olarak giremezsiniz…” yazılı not eklenince Celile Hanım ile evlilik fikrine yanaşmaz.
Nazım, annesi ve babasının boşanma sebebi olarak Yahya Kemal’i suçlar durur. Bu sebeple de araları epeyce açılır. Yahya Kemal, Nazım’ın gözüne görünmemeye çalışır bir süre. Zaten Bahriye’de de artık duyulmuştur bu ilişki. Celile Hanım evlenmek istediğini söylese de evliliğe yanaşmaz Yahya Kemal fakat tamamen vazgeçemez de. Celile Hanım dedikoduları göğüsleyecek kadar cesur, Yahya Kemal bir adım atamayacak kadar korkaktır adeta. Hatta öyle ki Yahya Kemal, dostu olan Yakup Kadri’ye “Bu kadar dile gelmiş bir kadınla ben nasıl evlenebilirim, sonra herkes bana ne der!” şeklinde korkularını da dile getirir. Evlenecek kadar cesur değildir ama attığı adımı kıskanacak kadar da kıskanç ve kuruntulu bir aşıktır Yahya Kemal. Öyle ki Yakup Kadri, eğer Yahya Kemal bu denli kuruntulu ve ruhsal gelgitleri olan biri olmasaydı da Celile Hanım’ı gerçekten olduğu gibi görebilseydi çok mutlu ve huzurlu bir evlilikleri olacağını da dile getirmiştir.
İşte böyle…Celile Hanım evlilik beklerken bir veda mektubu gelir Yahya Kemal’den. Celile Hanım ise artık İstanbul’da kalmak istemez ve Paris’e taşınma kararı alır. O meşhur şiir de Celile Hanım’ın bindiği geminin ardından yazılmıştır. Üç yıl sürmüş hazin bir aşk öyküsüdür onlarınki. ‘‘Ölüm Şiiri’’ olarak anılan bu şiir de Yahya Kemal ile Celile Hanım’ın aşkının ölümünü temsil eder adeta. Sonrasında ise bu şiir bestelenerek şarkı olarak dilden dile gezer. Her nesilde farklı tarzlarda da olsa söylenegelmiş bir şarkıya dönüşür.
Yahya Kemal’in içinde bulunduğu çaresizliği kaleme döktüğü o satırlar ise şöyledir:
‘‘Artık demir almak günü gelmişse zamandan Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan. Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol; Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol. Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli, Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli, Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu! Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu. Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler; Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler. Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden, Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.’’
Bu ayrılıktan sonra Yahya Kemal Celile Hanım’ı yıllar sonra bir kere daha görmüştür. Nazım’ın hapiste olduğu yıllarda, İstanbul’da açlık grevi yaparken. Fakat Celile Hanım’ın gözleri o kadar az görmektedir ki Yahya Kemal’i görmemiştir. Yahya Kemal de tanışıklık vermeden oradan uzaklaşmıştır.
Her şiirin bir hikayesi vardır. Kim bilir Yahya Kemal ve Celile Hanım evlenseydi, belki de mutlu bir evlilikleri olacaktı. Ama biz asla bu şiiri okuyamayacaktık!
0 yorum