Şakir Zümre

Algı ne acayip bir şeydir! Herkes kullanır da kimse kullanılmasını istemez! Evet, evet bu kabul etmesek de hakikattir. Kullanılmasına herkes karşıyken herkesin kullandığı ne kadar az şey vardır! Doğru mudur, yanlış mıdır bunu tartışıp algı yapma derdine girmeyeceğim. Ne de olsa bahar günlerindeyiz. Zaten açan her çiçek bir algının sözcüsü değil midir?

Evet bahardan ve çiçeklerin yaptığı algıdan bahsetmek istiyorum. İnsanların neşelendiği, sevindiği, umudun ve ümidin kaynağı olduğunu iddia ettikleri baharlardan bahsedeceğim. Rahmetli Erbakan’ın sözünü hatırlatmak istiyorum “Bir çiçekle bahar olmaz ama her çiçek baharı müjdeler!” Sayın okurlar demek ki çiçek bahardan önce gelen ve baharla varlık amacının sonuna yaklaşan bir şeydir. Ya da daha kötüsü! Belki de baharı öyle bir seviyede algı ile yönetip sonunda kavurucu yaz ile kendisini de yok oluşa götüren algı müdavimleridir çiçekler. Açan her çiçekle patlayan edebiyat nağmeleri yazın kendini sıcak sulardan soğuk suya bırakmakta. Hazan geldiğinde ise çiçeklerin varlığı son bulurken kışa girdiğimizde edebiyat hala varlığını devam ettirmekte. Peki ya algı makinesi haline gelen çiçekler nerededir? Her abartılan süslü şeyler gibi çiçekler de olduklarından fazla abartılmaktadırlar! Aslında amaçlarından farklı bir yere çekilmektedirler! Çiçeklere olmadık anlamlar yüklenmekte ve bununla muamele edilmesi istenmektedir. 

Çiçekler esasında baharın değil ölümün habercisidir! Her çiçek bir tohumun ölümünü gösterir. Meyvenin ve sebzenin habercisidir çiçek. Belirli bir ömür ile belirli bir ömürleri devam ettirmek amacıyla hizmetimize sunulan meyve sebzenin habercisidir. Tohum yüzyıllara meydan okuyabilen bir bilgi deposudur. Ölümü bir çiçek ortaya çıkarır. Ömrü kısa ve yok oluşun hızında. Dünyada ki kadınları etkisi altına alacak kadar güzel ve süslü bir ölümün habercisi. Aynı mavi kelebekler gibi. Var mı içinizde hatırlayan vicdan sahipleri? Unutanın vicdanı kurusun diyelim! Bosna’nın mavi kelebeklerini duymayana duyuralım! Sağır sultan eğer sağır olacaksa bundan sonra sağır olsun! Daha bu son otuz yıl içinde vahşetin zirvesine ulaşan insanlığı bulmak için mavi kelebek kümelerini takip etmiştik. Hatırlayın! Bosnamızda toplu mezarlara nasıl ulaşıldı? Toplu mezarların üzerinde yetişen çiçeklerin üzerine kümelenen mavi kelebeklerin güzelliklerini mi tartışalım? Diri diri toprağa gömülen kadın ve çocuklarla bu tartışmayı yapmak için hangi çiçeğin dilinden anlamamız gerekir? Ne güzel bir görüntü, ne güzel bir çiçek! Güzellik bu dünya üzerinde toprak altında kalmıştır. Kimse alınmasın, yahut alınabilir herkes! Biz kaldık geride güzellik olarak, çiçekler ve biz! Güzel miyiz? Güzeliz tabii ki diyenlere soralım: “Neden mavi kelebekler sizlerin üzerinize konmuyor?” diye!

Baharın gelişi tohumun ölümüdür. Her çiçek bir ölüm muştular bize. Çünkü güzellik ölüme odaklıdır. En güzel türküler hüzünlüdür. Gün doğumu ve batımı hüznü temsil eder. Farkında olmayan kısa anlarda romantizm ve eğlence peşinde olabilir. Yeterince uzun süre güzelliğe bakan herkesin hüzne kapılması nedendir dersiniz? Her çiçek bir algının başlangıcıdır! Her evlilik sonunda biter. Ölüm bir türlü herkesi ayırır. Bir araya gelen her aşık sonunda ölüm ile birbirlerinden ayrılacaklarını bilerek bir araya gelirler. Belki gözlerinde perde vardır. Mavi kelebeklerin büyüsüne kapılıp altındaki vahşeti göremeyebilirler! Bu şuursuzluk ise tamamen şuursuzların sorunudur.

Asli unsur ise dikenlerdir. Yaz ve kış şeklini, duruşunu, halini ve etkisini değiştirmeyen dikenler. Kimileri dikenlerin çiçekleri korumak için var olduğunu söyleselerde aslolan dikenlerdir. Dikenin varlığı az bile olsa hayatın varlığının göstergesidir. Azami hayat belirtisidir. Çöldeki kaktüs dahi çöldeki hayatın göstergesidir. Dikenleri estetikten uzak addedenler çiçeklerin algısına kapılmış şuur yoksunlarıdır. Yoksa her diken mücadelenin sembolüdür. Şehirde süslü elbiseler içerisinde, aslından uzaklaşmış makyajlı kadınlar çiçeklere benzetilir. Doğallığın ve şartların gerektirdiği coğrafyada hayat sürdüren geri kalan insanlar ise dikenlere benzetilir. Diken olmak, mücadeleyi ve devamlılığı gerektirir. Çiçek olmak ise seçim zamanı karşı cenaha yaranmak için olmadık görüntülere giren siyasilere benzer. Öyle yalan, öyle sahte, öyle hain! Dünyanın hiçbir yerinde bir çiftçinin çiçeğe benzetildiğini görmedim. Aksine dünyadaki düzenlerin devamının temel taşları olan çiftçiler dikenlere benzetilir. Çiçekler gibi narin olanların çiçekler gibi erken solmaları beklenir. Dikenler gibi haşin olanların ise yok olması için özel bir çaba gerekmektedir. 

Son sözümü siyaseten söyleyeyim de dediklerim ilgi çeksin. Çiçekler gibi güzel kokulu sözler değil, diken gibi rahatsız edici olsun kastım yerine ulaşsın. Şuan sonuçlanmış olan seçimlerin öncesinde gördünüz hepiniz çiçekler gibi başkalarına benzeyip süslü görünmeye çalışanlar ya sandığa gömülürler, yahut asıllarını ortaya çıkararak yaprak döker seçim öncesinden başka bir hale bürünürler. Oysa ki dikenler seçimden önce vaat ettiklerinin peşinde gidenler gibi yaptıkları yapacaklarının teminatıdır.

Her baharın geldiği söylendiğinde, sosyal medya çiçek fotoğraflarıyla donandığında bundandır dikene özlem duymam! Kişinin aslına özlem duymasıdır belki de! Belki de sahteliklere tahammülümün olmayışındandır dikenlere özlemim!


0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir