Ayten Almassri
Allah karşınıza iyi insanlar çıkarsın duasını aldığımız, Allah rızası için yola çıktığımız günlerden bir gündü. Şehrin gösterişinden uzak bir mahalle yokuşunda nefes nefese yürürken yolun kenarındaki tek katlı bir evin penceresinde eski tül bir perde aralandı. Yılların onu ne kadar yorduğu yüzündeki çizgilerden belli olan bir teyze sıcacık tebessümle el salladı bize. İstemsizce yüzümüzde beliren tebessümle karşılık verdik. Allah birbirlerine iyi gelecek kalpleri bir araya getirmek için binbir vesileler yaratırmış. O tebessüm de bize vesile olmuştu. Kayıtsız kalamazdık. Çaldık kapısını. Tahta kapı aralanıp göz göze geldiğimizde bir yandan eşarbını düzeltiyor, bir yandan sanki kırk yıldır tanışıyormuşuz gibi bizi ağırlamaya çalışıyordu.
İçeri girdiğimizde uzun zamandır hissetmediğim babaanne sıcaklığıyla dolmuştu içim. Kenarda duran soba, yanında bir sedir, küçük bir tezgah ve musluğun üzerinde dizilmiş tabaklar. 90 yıllık koca ömrünü şu kadarcık yere sığdırmışlardı. “Televizyonun yok mu teyze?” diye sorduğumuzda “Televizyon sevmiyorum yavrum, radyom var. Cuma günleri güzel ilahiler çalıyor.” diye verdiği cevaptaki samimiyeti ne kadar özlemiştim. “İnsan burda tek başına sıkılmaz mı?” diye içimizden geçirirken içimizdeki sesi duymuş gibi; “Bazen uyanıyorum gözlüyorum, gözlüyorum, sabah ezanı okunuyor, kalkıyorum namazımı kılıyorum. Bir iki iş yapıyorum, yorganımı düzeltiyorum, geçiyor ömür.” dedi yorgun sesiyle. “Kimseden kimseye hayır yok yavrum!” diyerek eğdi başını yere. Bütün yaşadıkları gözünün önüne gelmiş gibiydi.
Gitmeliydik… “Bir dahakine çay içmeye gelin yavrum.” sözleriyle kapıya kadar uğurlandık. Biz soğuk kalabalığımıza döndük, o sıcacık yalnızlığına… O günden sonra ziyaretine her gittiğimizde sanki bir yabancı değil de onun canından bir parçaymışız gibi karşıladı bizi. Çayını içtik, bazen konuşarak, bazen susarak paylaştık dertlerimizi. En son ziyaretine gittiğimde penceredeki soğukluktan anlamıştım iyi şeyler olmayacağını. Kapıyı çaldığımda o sıcacık tebessümü beni karşılayacak zannederken kapı duvarmışcasına durdu önümde. Kırık penceresinden içeri baktım aklıma gelen şeyin olmamasını dileyerek. İçerdeki boşluğu yüreğimin ortasında hissettim sanki. Yolun kenarında oturan teyzelere selam verip sordum korkuyla. “Bu evde bir teyze vardı…” cümlemi tamamlamama izin vermeden cümlemi ortasından böldü ölüm. “Öldü!” dedi biri. Kafamın içindeki onlarca cümle, yüreğimde hissettiğim onlarca duyguyla susturdu beni. Sevinçle çıktığım o yokuştan dünyanın yükü omzuma çökmüşcesine yorgun, buruk iniyordum. O tahta kapı bir daha asla tebessümle açılmayacaktı bana. Ve ben en son o kapıdan içeri girdiğimde bunun farkında değildim. Şimdi sevdiklerinizin kıymetini bilin edebiyatı yapmayacağım elbette. Çünkü biliyorum ki bazı şeyler de mecburiyetten oluyor. Kıymet bilmezlikten değil. Bu dünyada veda etmek zorunda kaldığım cennette kavuşmak için dua ettiğim insanlar var. Altun Teyzem de onlardan biri. Cennette kavuşmak duasıyla…
0 yorum