Ahmet Raşit Kara

Bir bomba sesiyle uyanıyorum. Fakat bu uykumu bölmeye yetmiyor çünkü alışmışım sabaha karşı bomba sesiyle uyanmaya. Ne güzel düşünüyor devletimiz, sabah namazına uyandırmak için bombalıyor bizi. Annem geliyor kaldırıyor beni sabah namazına. Abdestimi alıyorum ve kılıyorum namazımı. Bu sırada mutfaktan çatal kaşık sesleri duyuyorum. Huzur veriyor bana bu sesler. Annem çoğu kimsenin kahvaltı saymayacağı ekmek, hurma ve çayı hazırlıyor ama şu çatal kaşık sesleri bana anamın varlığını hatırlatıyor. Şu seslerdeki ahengi en güzel şarkıcının en güzel parçasını dinlerken bulamıyorum. 

-Ana, diyorum. Geliyorum. 

Anam camı açmış sonuna kadar, içeri yeni vuran güneşin yanında bir de elma kokusu girmiş sanıyorum. 

-Anne, diyorum. Nerede elmalar? 

Anam gülüyor. 

-Ne elması yavrum, diyor. Mevsimi değil ki. Lakin nedense ben de aldım aynı kokuyu, hadi hayırlısı. 

Anam gülünce ben de gülüyorum. “Şu kanlı memlekette gülen ana ve çocuk bulmak zordur” diyorum fotoğrafçılara, “gelin ve çekin anamla bizi.” Duvardaki aile fotoğrafımıza bakıp derin bir ah çekiyor anam. Ben, babam, anam ve ikiz kardeşlerim. Neden sofrada iki kişisiniz, diye sorabilirsiniz haklı olarak. Lakin benim bu soruya bir cevabım yok. Kardeşlerimin okulunu vurdular, ikisi de ölüverdiler orada. Gittiğimizde bedenlerini bulamadık. Onların cenaze namazını kılarken önümüzdeki tabutlar boştu. Cenazede slogan savurdu insanlar. Ben bir yıl konuşmadım bu olaydan sonra. Ve babam, onu da evimizden aldılar devrimin ilk zamanlarında. Sebebini sormayın lütfen, bilmiyorum ben de. Kayboldu babam. Mahallemiz berbersiz, evimiz de reissiz kaldı. Ben böyle düşüncelere dalmışken dışarıda bir annenin çığlığı yankılandı: 

-Yüsaid!

Bu topraklarda çok duyuluyor bu ses. Bomba sesine alıştım da şu yardım çığlığı hâlâ parçalıyor yüreğimi. Pantolonumu giyip çıkıverdim sokağa. Kalkarken bir başım döndü ama, normaldir dedim. Anam “dikkat et oğlum” dedi. Tamam ana, diyemeden attım kendimi sokağa. Sokak ne güzel elma kokuyordu. Sanki bir elma bahçesindeydim. Kadının yanına gittim. Çocuğu kucağındaydı ve yardım diliyordu:

-Yardım edin! Çocuğum nefes alamıyor, dedi.

Biraz su aldım bakkaldan. Bir çığlık daha duydum, aynı çığlık farklı ses. O tarafa doğru koşarken, başka bir çığlık… Ya Rabbi! dedim, ne oluyor? Bir saat önce zifiri karanlık ve zifiri sessizlik hakimdi bu sokağa. Şimdi bir deprem kargaşası hakim. Suyu birine uzattım ve gözüm karardı yine. Düşecektim, evine doğru koşmakta olduğunu tahmin ettiğim bir abi çarptı bana, uyandım. Mevzuyu da yavaştan anladım. Sabahki bombayı ve elma kokusunu kafamda bağdaştırdım ve ben de koşmaya başladım. Evimin kapısına geldiğimde bağırmaya başladım:

-Ana! Ana! 

Anahtarımla kapıyı açtım. Anamı mutfakta yerde buldum. 

-Kum! dedim, anne kalk! Ne olursun anne, dedim.

Sanki azrail annemin canını almaya çalışıyordu. Git dedim ona, git anamdan ayırma beni. Böyle dedikten sonra gözüm karardı benim de. Kalkmaya çalıştım ama muvaffak olamadım. Düştüm anamın ayak dibine. Ve bir daha kalkamadım.

Suriye 2017


0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir