Abdurrahman Kıroğlu
Günümüzde evi aydınlatmaya yarayan hava deliği gibi bir anlam vermişiz pencere kelimesine. Artık geniş ve ara bölümleri az olan pencereler daha çok tercih edilir oldu. Özellikle ısınma sorunlarının çözülmesiyle birlikte camların büyümesini de sorun etmez olduk.
Pencere kelimesi dilimize Farsça’dan geçmiştir. Penç ve ira kelimelerinden türediği düşünülmektedir. Bir sayı ifadesi olan penç beş demektir. İra ise yer, bölüm, kısım gibi anlamlara gelmektedir. İlk çağlarda ulaşılan kalıntılar pencerelerin beş gözlü olduğunu ortaya koymaktadır. Eski zamanlarda İran ve Asur pencereleri beş bölümden oluştuğu için pancara demiş İranlılar. Bize geçerken de ufak bir yumuşatma ile pencere hâlini almış kelime.
Bir başka rivayette ise penç ve ra kelimelerinden oluşmaktadır. Ra yol demektir. Dört duvarın arasındaki beşinci bir yol gibi tasvir edildiği düşünülmektedir. Yahut dört duvarla çevrelenen yaşam merkezinden hayata açılan yol gibi değerlendirildiği düşünülür.
Osmanlılar ise pencere yerine ravzen demiştir. Ra ze be köklü arapça kelimeden gelmektedir ravzen. Razene vakur olmak, ağır başlı olmak demektir. Ravzen ise Arapça’da baca ve pencere için kullanılmaktadır. Osmanlı’da pencereler evin içini göstermek için değil aydınlatmak için olduğundan evin üst kısımlarına yapılırdı. Pencerenin tasarımı bile bir vakar meselesiydi.
Medeniyetlerin kelime kullanımları ve mimari yapıları kültürel tasavvurlarını belirler. Bazen mecburiyetler şekillendirirken kültürleri, bazen fikirler çerçevesinde şekillenirler. Bu minvalde insanların gözleri de pencerelere benzetilmiştir. Fars kültüründeki beş köşeli yahut beşinci yol aynı şekilde beden için değerlendirilir. Bedeni bir dört duvar gibi değerlendirip ruhun göz pencerelerinden yol bulduğu düşünülür. Benzer bir nedenle Fars kültüründe kadınların gözlerine çektikleri sürmeler de köşelidir.
Araplarda ise gözlere çekilen sürmeler biraz daha ışığın yansımasını engellemeye yönelik olup aşırılıklardan kaçınarak vakur davranmak vardır. Arap kültüründe de pencerelerden yıldızlar görünür.
Osmanlı ikisini de kullanarak adeta kültür harmanı meydana getirmiştir.
Günümüzde ise pencereler daha çok cam halini almıştır. Camla kapatılan balkonlar, hatta duvar yerine dahi örülen camlar mevzu bahistir. Bir tarafları arkalarını göstermez duvar gibiyken diğer tarafları pencere gibi arkasını göstermektedir. Çoğunlukla içeriden bakan kişi diğer tarafı görürken dışarıdan bakan içeriyi görememektedir. Tabii bir de evlerine büyük büyük pencereler koyup kapanmayan perdelerle süsleyenler var. İçerisinin görülmesinden şikayetçi olmamakta, aksine içerinin görülmesini istemekteler. Pencereler dış dünya ile kısmi bağlantımız iken dış dünyaya açılan kapılarımız değillerdir. Kapıdan çıkar gibi pencereden çıkılmadığı gibi, kapıdan birini alır gibi pencereden almak da uygun değildir.
Tabii ki uygun olanın ve uygun olmayanın önemsenmediği şu günlerde tasavvurlarımız ve kültürümüz ne yapabilir ki? Zaten bir şey yapması gereken bizler değil miyiz?
Vesselam…
0 yorum