Abdurrahman Kıroğlu

“Gaye insan ve ufuk peygamber dünyaya gelmiştir” diyor şair. İdealler ve gerçekler dünyasının çarpışması bir ömür sürecek gibi duruyor. İnsanlık amacından sapmış bir yığın ideoloji arasında insanı ideallerin merkezine alan bir düşünce imarı için bir ufka ihtiyaç vardır. Su götürmez bir şekilde geniş bir ufuk olması lazım bunun. Yoksa hayaller ve hayatlar güzellemesinden öteye geçemeyiz herhalde. 

“Ağaca çıkmak istiyorsan yıldızları hedeflemelisin.” mantığından bahsetmiyorum elbette. Zaten yıldızları hedefleyen kaç kişi kendisini ağaçlarla avutabilir ki? Neyse konumuza dönecek olursak, dünya üzerinde geliştirilen her bir ideoloji öncelikle insanı temel aldığını iddia etmektedir. Bir zaman sonra ise sanki insanın önemsizliğini vurgular gibi insanı ikinci plana atmaktadır. Belki de insan mefhumunu düşünme tarzı değişmektedir. Daha çok insan ve daha az insan mefhumlarından mülhem insanlıktan çıkan kişileri ve insanlıktan çıkarılan kişileri görmekteyiz. İnsanları tasnif zor bir sanattır. Her yönüyle birbirinden farklı ve karışık etmenlerin var ettiği bu karışık varlık tek tip gibi sınıflandırılamıyor. Her insanın iki gözü vardır derken dahi aslında her insanın iki gözü olmadığını biliyoruz. Gözleri tasnife başladığımızda da aynı sıkıntıyla karşılaşıyoruz. Zira hiçbir göz diğeriyle aynı şekilde olmamaktadır. Bilimsel bir tasnif yapma konusundaki bu imkansızlıklar sanatsal bir kabiliyeti gerekli kılmaktadır. Doktorların da en büyük sıkıntısı budur belki de. Aynı rahatsızlık her hastada farklı belirtilerle görülürken, aynı belirtiler her zaman aynı hastalığın habercisi olmamaktadır. Bu noktada bir sanatçı titizliğiyle çalışan doktorların farkı ortaya çıkmaktadır. 

Gaye insan olduğu müddetçe iyi şeyler devam etmektedir. Ne zaman ki gayeler değiştiğinde yahut insan tanımı değiştiğinde iş başka bir boyuta geçiyor. İnsan gayesi ile yola çıktığını söyleyen birçok düşünce insanları farklı tanımlamalarla kabul ediyor. Siyahlarla beyazlar aynı derecede insandır, diyenler sarıları tam olarak insan kategorisine kabul etmiyorlar. Hak hukuk savunuculuğu yapanların çok büyük bir kısmının belli menfaatlere hizmet ettiğini görüyoruz. Savunacağı kesimden menfaat elde edemediğinde ya savunmayı bıraktığını ya da görmezden gelmeyi tercih ettiğini fark ediyoruz. Örneğin insan hakları savunucuları kendilerine menfaat devşiremedikleri coğrafyalardaki insanları sanki insandan saymıyorlar. Kimileri afrikalıları insandan saymıyor, kimileri asyalılar insandan saymıyor, kimileri Latin Amerikalıları insandan saymıyor, kimileri Ortadoğuluları insandan saymıyor. Sonra bir de farklı fraksiyonlarda insanları kategorilere ayırıp bu kategorileri savunanlar var. Örneğin işçi hakları, kadın hakları, çocuk hakları gibi insanı kategorilere ayırmış bir şekilde hatta çoğunlukla fanatikçe savunanlar var. Çok enteresan bir şekilde işçi haklarını savunanlar her yerde işçi haklarını savunmuyorlar. Kadın haklarını savunanlar çoğunlukla kadının kendini teşhirini savunuyorlar. Kendini teşhir etmeyen kadının kendini teşhir etmemeyi seçme hakkı olduğunu söylemiyorlar. Mesela kadının kendini teşhir edip etmemesinde değil mesele bir iddia ortaya atanların iddialarına uygun davranıp davranmamalarında. Kendini teşhiri seçen kadınları savunup kendini teşhiri seçmeyen kadınları savunmayarak kadın haklarını savunduğunu söylemek çok enteresan bir durumdur. Çocuk haklarına savunanlar da çoğunlukla böyledir. Elinde belli bir güç bulunduran zümrenin çocuklarını savunurlar. Yoksa kendi menfaatlerine geldiği yerde çocuk istismarı sayılabilecek bazı şeyleri çocuk eğitimi olarak gördükleri vakidir. Zaten çocuk tanımları da bu anlamda sıkıntılıdır ya bu başka bir zamanın konusudur.

Hadi bunlar sözde insanı yahut insanın farklı fraksiyonlarını gaye edindiklerini söyleyenler. Bir de akılalmaz hayvan hakları savunucuları var. Burada tüm hayvan hakları savunucuları akıl almazdır demiyorum. Hayvan hakları savunucuları içerisindeki akıl almaz olanlardan bahsediyorum. Çocukların ölmesini parçalanmasını zarar görmesini önemsemeyenler köpeklerin ayaklarına batan dikenlerden bahsediyorlar. Bu, köpeklerin ayaklarına diken batsın demek değildir. Ama önceliği köpeklere mi yoksa çocuklara mı verelim mevzuunda bir taraf olmaktan bahsediyorum. Gaye insan olmaktan uzaklaştığında ufuklar daralmaktadır. Arasında hiçbir doğal bağı olmayan hayvanları savunan insanlar diğer insanların kendi çocuklarını önemsiz görmelerini nasıl bekleyebiliyorlar? Yahut bir hayvan için gösterilen emeğin binde birini geleceğin dünyasında hayvanların yaşamı standartları konusunda söz sahibi olacak çocuklar için harcanmaması bana her zaman acayip bir durum olarak gelmiştir. Hayvan savunucularının yapması gereken en önemli faaliyetlerden birisi çocuklara dönük eğitim faaliyetleridir. Aksi takdirde nakıs, arkası gelmeyen, amacına ulaşmamış hareketler yapmaktan öteye geçemeyecekler.

Tüm bu anlattığım amaç sapmalarında iki sebep görüyorum. Birisi çok açık bir ihanettir. İddia ettiği fikri savunma noktasında aslında samimi değildir, rol yapıyordur. Menfaati büyük olduğu için sesi de herkesten fazla çıkıyordur. Bir diğeri ise yanlış yönlendirmelerin etkisindedir. Yani yeterli bir ufka sahip olmadığı için yönlendirilmeye muhtaçtır. Bu muhtaçlığı da yaptığı işlerin sonuçlarını görememesine sebep olmaktadır. Bu sebeple iddia ettiğimiz fikirden öte ufkumuz önem kazanmaktadır. Gözümüzün alabildiğine gördüğümüz sadece ayaklarımızın ucuysa adım atmakla bile yanlış yapıyor olabiliriz. Bu yüzden gayesi insan olanın ufku peygamber olmalıdır. Bir çağa değil çağlara hitap etmelidir. Yoksa ne kavgalar biter, ne de kargaşa son bulur. Şairin mısralarından öteye geçemeyiz. Yalnız maalesef ki gerçek hayat şiirlerde olduğu gibi şekil almıyor. Hiçbir hüzün temel insani ihtiyaçlarımızı karşılamadığı gibi hiçbir sevinç de bizi daha insani şartlarda yaşatmıyor. Yoksa herkes şiir söylerdi. İdeallerimizi düzgünce satırlara yazardık. Böylece kendimizi gerçekleşmiş hissederdik, hayat mücadelesi içerisinde boğulmadan önce! 

Neyse, başladığımız gibi bitirelim! Ne demiş şair: “Gaye insan ve ufuk peygamber dünyaya gelmiştir.”

Vesselam…


0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir