Abdurrahman Kıroğlu

“Siz sıcak insanı mısınız, yoksa soğuk insanı mısınız?” Artık insanlığımızı kategorize ede ede bu hale dahi geldik. Bilgi maalesef ki kişiyi alim yapmıyor. Kur’an’ın tabiriyle kitap yüklü merkep olup çıkmak var sonucunda. Hoş Kur’an’ın bahsettiği kitaplar uydurulmuş, içeriği belirsiz kitaplar da değil oysaki. Hiçbir temele dayanmayan, ispatı olmayan, kanıttan ve makullükten uzak hurafeler artık diplomalı kişiler tarafından dile getiriliyor diye itibar edilir bilgilerden olup çıktılar! İnsanlığımızı parça parça etmişler ve bu parçalardan birisine benzememiz ölçüsünde insan sayılmamız gerektiği iddiasındalar. Bunu şiddetle de savunuyorlar. Son zamanlarda sözlü şiddetleri fiziki şiddete de dönüşmüş durumda.

Ne demek siz şöyle bir şey insanı mısınız? Bu ikilemli bilmem ne insanı mısınız soruları soranlar tarafından içlerindeki bastırılmış faşist duyguların tezahürünü ortaya koyuyor. Faşizmin sadece bir ırk üzerinden yapılabileceği zannı insanların faşist yanları daha çok tahrik ediyor. Faşizmin kendilerine yanlış bir şey olduğu öğretildiği için faşizme karşı olanların karşıtlıkları sadece söylemde kalmaktadır. En komünist insanların da ellerine fırsat geçtiğinde burjuva hayatı yaşaması da aynı bunun gibi bir durum.

Durumu biraz daha netleştirelim! İnsan olgusu sıcak seven ve soğuk seven diye ayrılabilir mi? Sıcak sevenin yahut soğuk sevenin diğerine üstünlüğü olduğunu savunmak ne kadar doğrudur? Belki fizyolojik, belki de biyolojik sebeplerle bir insanın sıcağı ya da soğuğu sevmesi onun ahlakına etki eder mi? Zira biz insanlık kavramlarını ahlak kuralları çerçevesinde yaparız. Biri etik dese de diğeri ortak değerler dese de hepsi temelde bizim ahlak ile kastettiğimiz yere gelir. Öyleyse sıcak veya soğuk faşistliği yapmak neden bizi insan yapsın? Ya da başka bir şeyin faşistliğini yapmak.

Mesela bazı insanlar içecek faşistliği yaparlar. “Sen kahve insanı mısın, çay insanı mısın?” benzeri sorularda bu durumu ayan beyan görürüz. Çay içen kahve içeni, kahve içen çay içeni aşağılar. Yahut herhangi bir başka içecek içen diğerlerini aşağılar. Peki bu içecek mevzu tamamen bizim irademizle mi olmaktadır? Bizi bir içecek sevmeye zorlayan kalıtsal, ailesel, çevresel, sosyal ve ekonomik sebepler yok mudur? Kendimizi çay içen bir ailenin içinde bulduysak büyük ihtimalle çocukluktan itibaren çay içip vücudumuzu buna alıştırmamız hangi iradeyledir. Yahut diğer içecekler için de aynısını düşünebiliriz. Sosyal bir statü işareti olarak görülen bazı içecekleri de sırf o statüde olduğumuzu göstermek için içmiyor muyuz çoğu zaman! Mesela şair olmanın şartının çay içmekten geçtiğini, laik olmanın şartının rakı içmekten geçtiğini zannetmiyor mu ülkemizin çoğu? Halbuki bunun zevkler ve tatlarla ne alakası var. İçecek faşistliğimiz bununla da bitmiyor. Çay içenler çayı şekerli ve şekersiz içenler diye ayrılıyor. Kahve içenler sütlü ve sütsüz içenler diye ayrılıyor. Her bir içeceğin bir adabı olduğundan bahsedilen toplumda adabı muaşereti neredeyse kimsenin bilmemesi de enteresan. İçecekler üzerinden bu denli faşizme nasıl yakalandığımız ise anlaşılamayan bir başka sorun olarak önümüzde duruyor.

Hayvanseverliğin bile faşizmi var. “Sen kedi insanı mısın, köpek insanı mı?” Bu ne demek yahu! Hayvanseverliğin kategorisi mi olur? En sevdiğimiz insandan bile bir zarar görürsek tedbirimizi alırız! Kedi sevenlerin kedilere karşı sonsuz bir imtiyaz ve güveni, köpek sevenlerin köpeklere karşı sonsuz bir imtiyaz ve güveni, timsah sevenlerin de timsahlara karşı sonsuz bir imtiyaz ve güveni… İnsanlığı bu kategorilere getirecek kadar cehalete ne zaman saplandık kaldık? İnsanlık son elli yıldır, yüz yıldır var olmuş gibi davranmanın anlamı nedir? Aslolan insanlık olunca tüm mahlukata eşit bir merhametle yaklaşmanın manasından ayrılmak nedendir? Her merhametin tezahürü farklı bir davranışı gerektirebilir. Ecdadımız bizlere uçan kuşun hakkını gözetecek vakıflar kurarak bunun uygulanma yöntemlerini göstermiştir. Biz bugün hayvanseverlik yaparak hayvanları doğal ortamlarından koparmakta, onların yaşam ortamlarını yok etmekte, onları başı boş bırakarak saldırganlıklarını artırmaktayız. Sonra faşist söylemler ile kedi, köpek haklarını savunmakta, sahta maskelerin ardında, yalan sözlerin peşinden koşmaktayız. Arada evladını kaybeden ana-babaya hesap verebilecek olan bir faşist varsa buyursun meydan ortadadır.

Daha saysak nice nice faşistlikler barındırıyoruz içimizde. Ben son olarak en masum görünenine değinmek istiyorum. Yaptığımız işlerde bulunan faşistlik. Herkes kendi yaptığının en güzel, en doğru ve en düzgün iş olduğunu düşünüyor. Kendisine gelen en ufak yapıcı ya da karalayıcı eleştiriye açık değil kimse. Herkese göre kendi yaptığı en iyisi, başkasının yaptığı ise içinde elbette birkaç kusur bulunduruyor. En müspet işlerden, en menfi işlere kadar yapılan her iş incelikten ve nezaketten uzak. Çünkü faşizm incelik ve nezaketten uzak olmayı gerektiriyor. İçimizde beslediğimiz faşist yanımız kendimize gelen bir eleştiriyi, eleştiri sahibinin menfaatine olarak yorumlamamızı sağlıyor. Yanlış yapılan bir işin bir üst mevkiye haber verilmesini üst mevkilerden beklenen bir menfaate yoruyoruz. Hakkını arayan bir kişinin her gittiği kapı ondan kendisine ne gibi bir fayda devşirebileceğine bakıyor. En müspet ve faydalı organizasyonlarda gözden kaçan ufak detaylarla büyük haksızlıkların ortaya çıkmasını görmezden gelmemizi sağlıyor bu amel faşistliğimiz. Yapılan büyük bir organizasyon, birçok kişinin menfaatine olmuş ise bir kişinin hakkının yenmesini önemsemeyebiliyoruz. İtiraz edenin önce hakkı yenenle bir irtibatını arıyoruz. Bulamazsak itiraz edenin itiraz etmekle bir menfaat elde edeceğini iddia ediyoruz. Çünkü faşist kafalarımız kimselerin menfaatsizce haktan yana olamayacağını düşündürüyor bize.

Sözün özü faşist kafalarımız nereye kadar neyi götürür bilinmez. Bu faşist hayatlarda, faşist amellerle, faşist söylemlerimizin peşindeyiz. Bu nedenle her bilgimiz ilimden uzak, her teorimiz gerçeklerden uzak kalıyor. At gözlükleri yerine geçirdiğimiz faşistlik gözlükleri önümüzü görmemizi dahi engelliyor. Hoş bir faşist kendi taraftarları dışında kime ne konuşursa konuşsun doğru kabul edilmeyecek zaten. O zaman denecek tek şey var. Faşistim, faşistsin, faşist!!!

Vesselam…


0 yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir